Şu An Hangi Kitabı Okuyorsunuz?

Başlatan Clint_Eastwood, 31 Temmuz 2008, 22:05:10

« önceki - sonraki »

mehmet yılmaz

15 Kasım 2016, 16:26:32 #960 Son düzenlenme: 15 Kasım 2016, 23:22:34 mehmet yýlmaz
Emrah Serbes - Müptezeller

Doğrusu alırken biraz önyargılı idim. Kötü falan demişlerdi bazı yorumlarda. Lakin öyle değil. Tam olarak Emrah Serbes tarzı bir kitap. Samsunlu diye bir yan karakter de var. Küfürün dozajını çok artırmış bu sefer. Fakat herifler müptezeller zaten... Normal yani. Bu anlamda kitap paso küfür, alkol, geyik, ot, hap, bira, it kopuk dolu.

Velhasıl, bol küfürlü, kafadan kırık tiplerle dolu bir roman. Mürekkep yalamış bir serserinin romanı. Başyapıt değilse de okutuyor kendini. Emrah Serbes'in çizgisine uygun. Amma bir Erken Kaybedenler değil asla..  

Alper Canıgüz - Tatlı Rüyalar

Tam bir Alper Canıgüz romanı. Sıra dışı, eğlenceli ve özgün. Tatlı Rüyalar'da zengin bir kahraman kadrosunun hangisi rüya hangisi gerçek olduğunu tam olarak anlayamadığınız ilginç macerasına eşlik ediyoruz.

Sabahattin Ali / Kağnı - Ses - Esirler

Sosyalizme yakın Sabahattin Ali'nin bir dönem Orkun'da da yazacak kadar milliyetçi olduğunu biliyordum. Nitekim Esirler oyunu bu yıllarının izlerini taşıyan ve Kürşad İhtilalini anlatan bir tiyatro eseri idi. Ilginç bir sürpriz oldu doğrusu.

Kağnı ve Sesler ise Ali'nin ustalığını konuşturduğu öykülerinden oluşuyor. Bence Ali'nin hikayeciliği şairliği ve romancılığından çok daha başarılı. Burada da birbirinden iyi hikayeler vardı.

Sinema filmi de uyarlanan Gramofon Avrat, Sinop cezaevinde geçen Duvar, Samsunlu bir mahkumu anlattığı Bir Şaka başta olmak üzere çoğu hüzünlü ve Anadolu'nun fukaralığını anlatan pek çok hikaye...




emre

Oğuz Atay -Bir Bilim Adamının Romanı

mehmet yılmaz

1919-1920 Mondros, Sevr ve Kuva-yı Milliye
Taha Akyol

Taha Akyol'un 1912-13 Rumeli'ne Elveda ve 1914-15 Türkler ve Ermeniler kitaplarından sonra 1919-20 kitabı... Belgesel tadında, hatta gerçekten de belgesel özelliği olan bir kitap...

Akyol'un bütün kitapları gibi bu da çok başarılı. Hem içerik hem de dil olarak fevkalade. Kitap, Türk tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden biri olan 1919-20 senelerini anlatıyor. Harpten mağlup çıkılmıştır ve işgaller başlamıştır. Ve büyük Atatürk sahne alacaktır...

Tabii ki tek başına değil. Büyük komutan, vatanperver Kâzım Karabekir Paşa, Rauf Orbay gibi değerli şahsiyetleri burada daha da tanıyoruz. Arap isyanları, Milli Mücadelenin filizlenmesi, yaşanan güçlükler, dünya siyaseti, işgal kuvvetleri, mandacılar, Wilson prensipleri, kongreler, Istanbul hükümetleri, pasif ve çaresiz padişah, azınlıkların tavırları ve daha pek çok şeye rastlıyoruz.

Fanatik Türk düşmanı İngiliz başbakanı Lloyd George, ondan aşağı olmayan Fransız başbakanı Cleamenceu,  muhteris Yunan Venizelos, isyancı Arap emiri Hüseyin gibi tiplerle birlikte gerçek bir vatan haini prototipi olan Damat Ferit gibiler de kitapta yer buluyorlar.

orucreis

Mehmet abi; halil yaşar kollu nun heyet kitabini okudun mu cok ilgimi cekti bazi yorumlar pek basarili olmadigini soyluyor.

mehmet yılmaz

@oruç, onu okumadım ve maalesef bir fikrim yok ;)

Zülfü Livaneli - Kardeşimin Hikâyesi
Okuduğum dördüncü Livaneli kitabı. Bütün önyargılarımı yıktım. Hatta keşke çok daha evvel okusaymışım dedim.

Livaneli bir edebiyat üstadı değil, velev ki öyle bir iddiası da yok sanırım. Özellikle Son Ada'daki üslup ve ifadeleri de bu yöndeydi. Bu anlamda kendini çabuk okutabilen bir tarzı var. Bu durum Kardeşimin Hikayesi'nde de mevcut. Ahmet Arslan karakterini çok sevemedim ben. Saplantılı ve hasta idi. Açıkçası böyle biriyle muhatap olmak istemezdim. Kitabın belki bir gecede bitebilecek hikayesi uzatılmış. Yer yer sıkıldığım anlar oldu lakin genel anlamda sıkmayan bir roman. Tabii ki merak unsuru oldukça diri tutulmuş.

Sonu elbette sürpriz oldu. İpucu gibi olabilir, bu cümleyi atlayın, adeta bir Fight Club etkisi oldu.

Kitap kapağına da bir itirazım var aslında. İçerikle uyumsuz. Bu arada aşkın, olumsuz yüzünü çok iyi anlatmış.

Sonuçta Serenad etkisi yapmasa da -çünkü Serenad'da gerçeğin acılığı vardı- başarılı bir roman Kardeşimin Hikayesi.

mehmet yılmaz

Romantik Yürekler - Mehmet Yüce - İletişim Yayınları

Mehmet Yüce'nin üç ciltlik Türkiye Futbol Tarihi araştırmasının 1952-92 dönemini anlatan son cildi. Bu seri gerçekten de çok değerli bir çalışma. Yüce, titiz bir araştırma döneminin ardından, o yılları kuru kuruya bilgilerle anlatmak yerine bu seride de Müstesna Yürekler adıyla adeta edebileştirmiş.

Birbirinden ilgi çekici fotoğraf karelerinin yanında, çok eskiye ait röportajların da yer aldığını gördüğümüz kitap, futbola ilgi duyan ve okuma merakı olan her futbol severin ilgisini çekebilecek düzeyde. Yıllarını bu projeye veren Yüce bunun hakkını fazlasıyla vermiş diye düşünüyorum. Kitapla ilgili tek eleştirim ise benim Samsunsporluluğumdan kaynaklanabilir. Aslında kendisi de Samsunlu olan ve Samsun hatıralarından da bahseden Yüce, 1985-89 döneminin Samsunspor'una bence hakkıyla yer vermemiş kitapta. Bir de Müstesna Yüreklere bir Nuri Asan portresi de yakışırdı.

Gelgelelim, bu kitap hatta bu seri olmuş; gayet iyi olmuş.


mehmet yılmaz

Zülfü Livaneli - Huzursuzluk

Zülfü Livaneli romanlarının bendeki karşılığı çok farklı. Şöyle ki, okurken 'bunları ben de yazabilirim, basit bir roman' duygusu ile 'beğeniler'i iç içe geçiyor. Sanırım bu onun, nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama mesela bir Orhan Pamuk seviyesinde bir romancı olmadığını ama meselesini de çok iyi anlatabilecek kadar iyi bir romancı olduğunu gösteriyor.

Huzursuzluk'u da aynı hissiyatla okudum. Peki neydi Huzursuzluk?

Aslında ülkemizde ve dünyanın genelindeki huzursuzluk durumunu işliyor Livaneli. Suriye iç savaşı sonrasında ortaya çıkan feci tabloyu IŞİD vahşeti üzerinden Ezidi kurbanları konu ederek anlatıyor. Mardin'i merkezde tutan ve Hüseyin adlı bir karakter ile Ezidi bir genç kadın Meleknaz'a odaklanan bir roman. Anlatıcı ise modern çağda bir kimlik bunalımı da geçiren gazeteci İbrahim.

IŞİD'e başka bir isim takmak maalesef sorunu ortadan kaldırmıyor. Biz bunu kabul etmesek de o caniler bütün icraatlarını İslam adına yapıyorlar ve ilginçtir, bizi de Müslüman saymayacak kadar fanatikler.

Kitapta hakkında pek bir şey bilmediğimiz hatta keşke pek bir şey bilmesek de o yanlış şeyleri bilmeseydik dediğimiz Ezidilik hakkında malumatlar da var. Elbette ortak husus 'insan' olmak.

IŞİD kafasının Ezidilere yaptıklarını okurken isimleri değiştirelim. Mesela Ezidi yerine Boşnak diyelim, IŞİD yerine Çetnik diyelim, Abdullah yerine Slobodan, Haydar yerine Eldin, Nergis yerine Suada... Diğer bütün o sahneler, vahşet, tecavüzler, o tecavüzlerden doğan bebekler, sakat düşünceler, sapıklıklar, işkenceler... Hepsi Bosna katliamında Çetniklerin, Boşnaklara yaptıklarıyla aynı. Ya da Nazilerin Yahudilere yaptıklarıyla...

Nitekim Livaneli ABD'ye gönderdiği Hüseyin'in kaderini de bu ortak fanatizme bağlayarak konuyu evrenselleştiriyor.

O büyük acılara maruz kalan küçük Nergis de, Mardinli Müslüman Hüseyin de aynı şeyi söylüyorlar; ben insandım!

Evet, Livaneli ile aynı şeyleri düşünüyorum. İnsan, insandır. Dünya büyük bir huzursuzluk içinde, din adına ya da ideolojiler adına cinayetler işleniyor. Bu böyle olmamalı; zulüm bizdense ben bizden değilim diyebilmeli.

Kitaba adını veren huzursuzluk ise özellikle son bölümlerde kendini başarıyla hissettiriyor.

Kitapla ilgili küçük bir eleştirim ise şu olacak, sanki bir an önce bitmesi için biraz acele edilmiş gibiydi. Şöyle ki, gazeteci İbrahim cenaze töreninde arkadaşı Mehmet'le karşılaştığında Mehmet ona 'yıllardır kendisini merak ettiklerini' söylüyor. Ancak sonra konuştuğu babası bir başka tanıdığı ise İbrahim'den gayet haberdarlar. Hatta onu gazetelerde, televizyonlarda gördükçe mutlu olduklarını falan söylüyorlar. Demek ki haberdarlarmış...


Hasan Ali Toptaş - Heba

Tam bir Hasan Ali Toptaş kitabıydı. Onun kaleminin şahsına münhasır özelliklerinin neredeyse hepsine tesadüf ediliyordu. Toptaş gerçeküstücü bir yazar; rüya, düş, gerçek, fantastik öğeler, alegoriler... Bunları da eserlerinde kullanıyor. Burada da bunlar vardı.

Özellikle sonu fevkalade idi... Bir an Gölgesizler'e devam ediyormuşum gibi hissettim. Tabii Toptaş'ın bu tarzı her okurun beğenisini kazanacak diye bir durum da yok. Hatta belli bölümlerde ben de çok içime sinerek okumadım. Ancak Toptaş romanlarında itiraz edilmeyecek bir şey varsa o da kelimelerin gücüdür. Sanki bir yağmur yağıyormuş gibi doğal, seri ve güzeldir Toptaş cümleleri. En sıkıcı konuyu bile anlatırken onun kelimelere hükmetme kaabiliyetine şapka çıkarabilirsiniz. Heba'da da bu vardı. Bazı yerlerde sıkılıyor gibi olduysam da eserin akışkanlığını kaybetmediğini de gördüm. Özellikle 'sınır' adlı bölüm -ki en uzun bölüm olması ve neredeyse bir roman bile sayılabilecek kadar hacimli olmasına rağmen bence en etkili bölümdü.

Toptaş, küçücük bir çocukken istemeden de olsa bir kuşu sapanla vurup öldüren ve ömrü boyunca bunun vicdan azabını duyan Ziya'nın hikayesini anlatıyor burada. Sadece onun değil tabii ki, heba olup giden nice canın da hikayesi var. Ezcümle, Heba ilk defa Toptaş okuyacak birine tavsiye edilir mi bilemedim lakin Toptaş okurları için oldukça ideal bir roman.

bugra55


ata55

Can Dündar, Sarı Zeybek. 1994'te yazılmıştı. Aradan geçen yıllarda güzelliğinden hiçbirşey yitirmemiş. O'nu bu aralar daha çok özlüyoruz.  :(

mehmet yılmaz

Orhan Pamuk - Masumiyet Müzesi

Günlerce süren bir okuma serüvenine sebep olan, oldukça hacimli bir eseri öyle birkaç satırla geçiştirebileceğimi hiç sanmıyorum. Bazı eksiklerine -hatta fazlalarına bile diyebilirim- rağmen çok iyi bir roman Masumiyet Müzesi. Eğer İstanbul'da yaşıyor olsaydım ilk iş hemen müzeye giderdim. Onun yerine internette hem müze hem de kitap için yazılmış sayfalar aradım; yorumları okudum.

Kitap biteli yarım saat kadar oldu ve okurkenki son bir saatinde mideme çöküveren o ağırlık, kalbime bulaşan o sızı devam ediyor. Etkilendim mi? Evet. Füsun ismi içimde bir yaraya dönüştü mü? Evet...

Kitabın sonlarında, 'Yalnızca âşıkların değil, bütün bir alemin, yani İstanbul'un hikâyesi olduğunu da anlayacaklardır' demiş Pamuk. Evet, bu roman sadece bir aşk romanı değil bir İstanbul merkezli eskilerin Türkiye'sinin de romanıdır.

Eserin olumsuz taraflarından en önemlisi haddini aşan sevişme sahneleriydi. Neden olumsuzdu? Ahlaken mi? Pek değil. Zira Kemal'in aşkının dibacesi cinsellik olarak görülüyor. Buna rağmen sekiz sene boyunca o hissiyatını, dürtüsünü frenleyerek o eve gidip gelebilmesidir bana saçma görünen. Bu benim fikrim tabii; yoksa Kemal'in yaşadığı şeyin bir aşktan öte bir saplantı, tutkunluk olduğunu da söyleyebiliriz. Gerçi o zaman bu fikrim yine değişmeyecektir, ayrı mesele. Aşk o mudur derseniz, aşk izafidir demek isterim. Binlerce tarifi, tezahürü vardır. Bu da onlardan biridir.

Okurken gerçekten sabırlı olmanız gerekiyor. Fakat bu, anlatımın tıkanmasıyla ilgili değil bence; hacmin fazlalığından. Yoksa kendi okutan bir roman.

Bendenize ait olan bir uzun hikâye var; Bir Gün. Ben de orada sadece 80-90 sayfada Yavuz ile Tuğçe'nin aşklarını anlatmıştım. Yavuz da, Kemal gibiydi biraz. Yani hastaydı. Çünkü aşk bir hastalık halidir.

Pamuk'un aşkın hallerini verişini sevdim. Gel gitler, duygu evrilmeleri, vaz geçemeyiş, gururunu hiçe sayması, mazeretler üretme, kıskanma, bekleme, hayal kurma, kalp ağrıları, bakışlar, dokunuşlar... Her ayrıntıyı günbegün hatırlaması... Çok başarılıydı bence. Çok beğendim.

Benim uzun hikayemde de Yavuz, Tuğçe'den bir iz taşıdığını düşündüğü sinema bileti, aldıkları kitabın ya da yedikleri yemeğin fişi, verdiği çiçek gibi somut şeyleri saklıyordu. Yürüdüğü sokakları, bindiği minibüsü, girdiği kitapçıyı adeta kutsallaştırıyordu. Tabii Masumiyet Müzesinde bu durum çok daha bariz ve çokça var. Bu nedenle Kemal'in yaptığı şeyi çok iyi anlayabiliyorum. Aşka dairdir bunlar. Aşk semboller, kutsallar, şifreler üretebilir. Bu anlamda eksik olduğunu düşündüğüm bir şey de Kemal'le Füsun'un sadece ikisinin bildiği ortak bir şarkıları da olabilirdi. Unutamam Seni, mesela...

Zengin oğlan fakir kız klişesi gibi görünse de durum hiç öyle değil. Tamam, Yeşilçam melodramlarını andırıyor mu? Andırıyor ve aslında belki, tam da o yüzden bu kadar kalbimize işledi bu hüzzam aşk romanı.

Kurgu olduğunu bile bile değilmiş, gerçekmiş gibi hissetmemize de bu duygu sebep oldu belki de...

Velhasıl, okumakta çok geç kaldığım romanlardan biri de Masumiyet Müzesi'ymiş.

mehmet yılmaz

Son 20 günün listesi

1. Canım Aliye, Ruhum Filiz
Sabahattin Ali YKY   
2. Bizimkisi Bir Ocak Hikayesi
Adnan İslamoğulları Ötüken    
3. Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor...
Can Dündar Can Yayınları   
4. İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?...
Nihat Genç   April
5. Amok Koşucusu
Stefan Zweig İş Bankası
6. Kitaplarla Söyleşi 1
Oğuzhan Saygılı   İlgi Kültür
7. Balkan Yolcusu
Füruzan YKY      
8. Henüz Vakit Varken Gülüm
Nazım Hikmet Ran YKY       
9. Hatıraların Masumiyeti
Orhan Pamuk YKY   

Karabudun

20 Mart 2017, 21:47:50 #971 Son düzenlenme: 21 Mart 2017, 21:56:20 Karabudun
Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini yeniden okumayı düşünüyorum. Elmalılı Hamdi Yazır'ınki dışında bildiğiniz, güvendiğiniz bir meal varsa ve paylaşırsanız minnettar olurum.

Desiqner

Alıntı yapılan: Karabudun - 20 Mart 2017, 21:47:50
Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini yeniden okumayı düşünüyorum. Elmalılı Hamdi Yazır'ınki dışında bildiğiniz, güvendiğiniz bir meal varsa ve paylaşırsanız minnettar olurum.


Feyzul Furkan Tefsirli Meali
Hasan Tahsin Feyizli'nin Türkiye'de en çok nüshası olan Kuran meali.Tavsiye ediyorum.

eprianu

Alıntı yapılan: Karabudun - 20 Mart 2017, 21:47:50
Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini yeniden okumayı düşünüyorum. Elmalılı Hamdi Yazır'ınki dışında bildiğiniz, güvendiğiniz bir meal varsa ve paylaşırsanız minnettar olurum.


Hocam ben Diyanet'in 5 ciltlik meal/tefsir karışımı kitabını okuyorum.
İlk kez tefsir okuyacaksanız ideal hocam. Ama daha önce başka tefsir okuduysanız kesmez sizi :)

Karabudun

@Eprianu

Diyanet'in üç ciltlik mavi renkli bir serisi vardı ve o seriyi daha önce okumuştum ancak o okuduklarıma aman aman vakıf değilim. Bu dediğine de bir bakarım renktaş. Alakan için teşekkür ederim.