Ziya Adnan Yazıları

Başlatan timofte, 14 Haziran 2007, 16:17:38

« önceki - sonraki »

timofte

Medyada Anadolu takımlarının uğradığı haksızlıkları bıkıp usanmadan dile getiren ender yazarlardan biri ve kendisi de koyu bir Ankaragücü taraftarı olan Ziya Adnan duygularımıza adeta tercüman oluyor. Bu yazısını da Samsunspor'u zikretmesinden ve içtenliğinden ötürü paylaşmak istedim..

Alıntı
Biz Seni Hiç Anlamadık Bay Piontek ...

Bu Sene Şampiyon Anadolu'dan Çıkmazı ...

Türkü, türkü, destan, destan
Karatoprağın, aşkla dolu
Yüzyılların eğilmez başı
Asla diz çökme Anadolu....

Taylan Ayık...




"Türk futbolunun ilerlemesi için, futbolu Anadolu'ya, yurdun dört bir yanına yayın..." demişti 5 Mart 1940 doğumlu Alman Teknik adam Sepp Piontek. Bize dair herşey gibi, o da zamanla unutuldu, bu yazı ona. Türk Milli takımının başında üç sezon geçirdi (1990 - 1993). Yorgun futbolumuza bir nefes. Kimilerine göre, (ki buna bendeniz de dahildir), gençlere verdiği önem ile şimdi ki Türk Milli takımının temellerini attı, yeni bir anlayış getirdi futbolumuza.

Nicesinin yıldızı, onun sayesinde parladı...

O, Türk futbolunun kurtuluşunun, Anadolu'dan geçtiğini, futbolu bu kadar yürekten seven, Avrupa'nın en genç nüfusuna sahip olmakla övünen bir ülkenin, genç potansiyelden yararlanması gerektiğini, ilerlemek için rekabeti oluşturmanın şart, çözümün kendi içimizde olduğunu, futbol dermanımızın özümüzden geleceğini, dışarıdan medet ummanın nafile olduğunu;

bir zaman sonra anlamıştı...

O, anladı anlamasına, anlatmaya çalıştı dili döndüğünce, ama biz anlamadık. Hiç anlamadık. O yüzden, şimdilerde yabancı sınırlamasını kaldırma ugraşı, o yüzden, her sezon futbol çöplüğüne dönmüş ligimizde ki tatsız tuzsuz maçlar...

Ben derim ki, Biz Seni Hiç Anlamadık Bay Piontek ...

Gerets'ler, Zico'lar, Tigana'lar, Daum'lar, Alex'ler, Nobre'ler. Sıkı durun, şimdi, nur topu gibi 34 yaşında ki Roberto Carlos (doğum tarihi 10 Nisan 1973). Fenerbahçe'ye hayırlı olsun, ama Türk futboluna ne hayrı olur ki acaba.

Bunca Avrupa kulübü dururken, Fenerbahçe'ye gelmesinin en büyük nedeni "tamamen duygusal" değil midir aslında...

***

Bir de Teknik Direktör hadisesi var, Türk futbolunun kaşıdıkca kanayan yarası. Bunca Türk Teknik adam varken, yaşıtları çoktan emekliye ayrılmış, pek yorgun Feldkamp gelecek sezon Galatasaray'ın hocası. Muhterem 73 yaşında. Yaşına hürmetimiz sonsuzdur, ama...  

Ersun Yenal, Hikmet Karaman, Rıdvan Dilmen, Rıza Çalımbay, Reha Kapsal, Yılmaz Vural ve adını yazmadıklarım, kulaklarınız çınlasın, zor değil mi kendi yurdunda sürgün olmak, sizler hep ikinci planda ...

Zor değil mi, kendi ülkende, kendi mesleğini istediğin şartlarda yapamama.

Zor değil mi, bakkal mentalitesi ile holding yönetmeye çalışan, şark kurnazı, beyaz çoraplı, tacir başkanların her daim iki dudağına bakma.

Ağzınla kuş tutsan ...

Zor degil mi, hem de kendi ülkende ...

Sabırların nicedir tükendiği yerde, Hans Peter Briegel ile anlaşmış Ankaragücü. Doğru ise, ne kadar kalıcı olur ki kürkçü dükkanımda. Ankara'nın sarı laciverdini, iki sezondur küme düşmekten kurtaran Hikmet Karaman hocam muhtemel pek şaşırmıştır. Kimbilir, belki artık o da alışmıştır bunca vefasızlığa...


***

Bir zaman sonra yeniden başlayacaktır kablosu kesik Türkcell Süper Ligi, tam bıraktığımız yerde. Yeni umutlar, yeni yabancı bombalar, egoları pek şişik tacir başkanlar, ve elbette kötü bir çingene düğününü andıran kavgalar. Şampiyon şimdiden bellidir, tabi az çok, düşecek takımlarda. Anadolu takımlarının hemen hepsinin hedefi, yine lige tutunmaktır, düşmemektir.

Onlar, bir kötü filmin üçüncü sınıf figüranları.

Başlarında, İstanbul takımlarında kongre üyelikleri bulunan başkanlar, yöneticiler. Filmin hemen her karesinde, gariban figüranlar dayak yedikce esas oğlanlardan, çokları avuçları patlayıncaya kadar alkış tutar, sevinç çığlıkları yankılanır televizyon kanallarında.

Zira benim ülkemde futbola dair sevdalar, hep İstanbul'a...


***

2007 - 2008 sezonunda, on sekiz takımlı ligde, beş İstanbul, dört Ankara takımı. Ligin yarısı, İstanbul ve Ankara'dan. İzmir ise yine suskun, çok zamandır unutulmuş. Tıpkı Eskişehir gibi, Zonguldak gibi, Ordu gibi, Samsun gibi, Malatya gibi, Diyarbakır gibi, Antalya gibi, Adana gibi gibi...

Bilirim, Karadeniz taraftarı çok özler, kırmızı beyaz Samsunspor'unu. Türk futboluna Tanju Çolak, Ertuğrul Sağlam, Serkan Aykut, ilhan Mansız, Tümer Metin gibi yıldızları kazandırmıştır, ama ah o sahipsizlik belası yok mu kaderde, üstüne bir de iyi yönetilmemeyi ekleyince ...

Doğu ve Güney Anadolu takımlarının Süper ligde esamesi bile okunmaz artık, belki de spora en fazla ihtiyaç duydukları zamanlarda. "Spor barış, sevgi ve kardeşliktir" yazsa da her haftasonu sahaya çıkan takımlarımızın taşıdıkları pankartlarda., benim ülkemde pankartlarda yazılanlara kimse inanmaz ki nasılsa...

Artık, ne Erzurum, ne Diyarbakır, ne de Van Süper ligimizde......

Şimdi, doğu ve güneydoğu'dan Bir Gaziantepspor, ama o da eskiyi mumla  ....

Yedi tepeli bir şehre, o şehrin üç takımına endeksli, oligarşik düzeni asla aşamamış futbolumuzda, nicedir azar azar eridi, Anadolu, kimilerinin kasasında kilit, kimileri amatör kümelerde, toprak sahalarda, borç batağında. El birliği ile bitirdik, tebrikler en başta taraflı, reytingi her değerin üstünde tutan, spor (Istanbul) medyasına, pek tebrikler.

Şimdi, geride kalan, ben gibi, Anadolu figüranlarınI hatırlayan orta yaş geçkinlerinin, ' Bir zamanlar...' diye başlayan hazin sohbetleri, artık aramızda olmayan eski takımlarımıza, ilgisizlik yüzünden kaderine terk edilmişlere dair...

Her futbol,sezonunun açılışında gözlerim arar durur, Türk futbolunun mihenk taşlarını Eskişehirspor'u, Göztepe'yi Altay'ı, Karşıyakaya'yı, Samsunspor'u, yüreğimde nafile bir umut...

Edirne'de Fenerbahçe'liler derneğinin açıldığı günlerde, Roberto Carlos gelmiş Türkiye'ye, hayırlı olsun yurduma ve Türk futboluna. Bu geliş, hükmü günlerce sürecek bol malzeme yaratmıştır medyamıza, her ne kadar dönüşü bir kaç satırda geçiştirilecek bile olsa da...

Keşke, Edirne sakinleri, kendi şehrinin takımına bu kadar sahip çıksa, ama işte, biz Bay Piontek'i hiç anlamadık...

Velhasıl, futbolumuzda ki en hazin hadise de budur galiba...


Ziya Adnan
20 Haziran 2007

Yazara mail :ziyaadnan@yahoo.com

Sadece Samsunspor

gerçekten hepsini okudum çok güzel bir yazı yazmış

timofte buraya eklediğin için sağol :wink:

jean

samsunspor allah korusun tarihe karissa kapansa bile adindan soz ettirecektir kimse inkar edemez bunu

Turkoman

iste anadolu taraftarinin el yazisi....

timofte

http://www.tribundergi.com/forum/viewtopic.php?t=34057

http://alkaralar.com/icerikarastir.php?name=Forums&file=viewtopic&p=47622#47622

AlıntıBeni ne zaman maça götürcen baba?

Kötü sıcak. Kızgın güneş Ankara'yı hınç alırmışçasına yakıyor. Cayır cayır yakıyor. Futbol sezonun henüz açıldığı, sakil bir Arap şehrini andıran Başkent'in, Melih Gökçek gazabına uğradığı susuz, huzursuz günlerde, dolmuşun birinde...

Altı-yedi yaşlarında ki çocuk,

'Fener yendi değil mi dün akşam baba...' diye soruyor, sonra daha cevabı bile beklemeden "Hangi takımı" diye devam ederek.

Belli ki, futbol bilinci henüz bir temele oturmamış...

O sessizliğin ortasında, baba başlıyor anlatmaya, heyecanlı;

"Anderlecht" diyor, "Avrupa takımı" diyor, "Carlos, Alex, Lugano" Konuştukça sesi yükseliyor. Konuştukça övünme halleri artıyor. O konuşurken, anlatılanları anlamaya çalışıyor küçük çocuk.

"Beşiktaş'ı mı yendik..."

Hayır" diyor baba, "Söyledim ya, Avrupa takımı..."

Heyecanla anlatıyor, "Biz en büyüğüz ..." filan diyor...

İşte o anda, tam da ses tonunun yükseldiği anlarda, o sıcakta, dolmuşun tam ortasında. Can alıcı soruyu soruyor çocuk, yaşından beklenmeyecek bir edayla pat diye soruyor.

"Beni ne zaman maça götürcen baba?".

Önce duymuyor soruyu baba, belki de duymazdan geliyor, anlatmaya devam ediyor,

"Carlos, Alex, Lugano..."

Ama yine soruyor küçük çocuk.

"Beni ne zaman maça götürcen baba?'

Duruyor baba, beklemiyor bu soruyu.

"Maça gitmek mi? İşte o zor..." diyor.

"Biliyorsun burası Ankara, biz burada yaşıyoruz, İstanbul'da yaşasaydık belki giderdik ama biz Ankaralıyız, o yüzden zor..."' diyor.

Ve ekliyor,

"Aslında, bende gitmek istiyorum ama..."

Sonra, televizyondan izlediği her cümlesinden belli maçı, oğluna anlatmaya devam ediyor,

"Carlos, Alex, Lugano..."

Öylece bakıyor çocuk, babasının söylediklerini tekrarlıyor, o dolmuşta, o sıcakta baba hararetle anlatıyor...


***

O gün, o sıcakta, o dolmuşta, babasının tuttuğu takımın taraftarı bir çocuk daha saflara, çoğunluğa katılıyor. Bir çocuk daha klonlanıyor. Bir çocuk daha, büyürken kendi şehrinden uzaklaşıyor. Hemen herkesin zengin ve güçlüden yana olduğu, hemen herkesin yedi tepeli bir şehre sevdalı olduğu, hemen herkesin üç takımdan birini tuttuğu;

teflon saflara katılıyor.

Beter düzenin saflarına...

Taraftarı olduğu takımı yalnızca televizyon kanallarında izleyen, stadının yolunu bile bilmeyen, balkona bayrak, arabaya çıkarma asmayı, galibiyette havaya sıkmayı taraftarlık bellemiş, şehir milliyetçiliği gelişmemiş, kendi şehrinin değerlerine sahip çıkmayanların arasına...

Zafer avcılarının saflarına...


***

Çok bilindik bir futbol cümlesidir,

"Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak..." derler, tam Türk'ün futbol anlayışını özetleyen.

Buna benzer bir cümleyi İngiltere'de söyleseler,

"Bir gün herkes Manchester United'lı olacak...' deseler mesela, malum İngiliz futbolunun en zengin takımı.

Onca Manchester City, Arsenal, Liverpool, Middlesborough, Bolton, Everton, Leeds United, Tottenham, Chelsea, Nottingham Forest, Newcastle United vs vs taraftarına şaka gibi gelir bu cümle.

Gülerler söyleyene. Çatlayana kadar gülerler...

Zira futbolun beşiğinde şehir milliyetçiliği gelişmiştir ve haliyle rekabet. Taraftar, kendi yöresinin takımını tutar, maçına gider, sezonluk biletini alır ve durumu ne olursa olsun takımına destek verir.

Bizde ise...

Çok küçükken, babamın elimden tutup maçlara götürdüğü zamanlardan beri süregelen beter düzen. Yıkmak ne mümkün. Futbol, her daim üç İstanbul takımına dair. Spor sayfalarında, hep ayni teraneler, Pazar akşamları televizyon kanallarında hep aynı takımların bitmez görüntüleri. Canlı yayınlar, üçlü oligarşinin futbol ulemaları, tartışmalar. Beter düzenin çocukları, yurdun her köşesinde yaşar İstanbul'u, gitmeseler de, görmeseler de. Futbol deyince, neredeyse tüm ülke 'İstanbulludur' aslında.

Benim yurdumda, küçük çocuklar, stadını şöyle dünya gözüyle bir kez bile görmenin mümkün olmadığı uzak takımlarının masalları ile büyürler...

"Carlos, Alex, Lugano..."

Her sabah uyandıklarında, gazetelerin spor sayfalarında yalnızca üç takımın haberlerini okumaya alışmış, her spor programında üç takımın ninni tadında haberlerini dinleyen beter düzenin çocukları, bir gün mutlaka üç takımdan birini tutacaklardır, zira çocuk ne görürse onunla büyür.

Dibine kadar televole kültürü ile yoğrulmuş, lümpen, popüler bir kültürü özendirme durumu bizim taraflığımız. Spor sayfalarında, televizyon kanallarında.

Bunca tele-taraftar arasında, haliyle tavan yapar dekoder satışı...

Bir gün herkes Fenerbahçeli olmasa da güzel yurdumda, bir gün herkes üç İstanbulludan birinin taraftarı olacaktır. Sistem bunu istemektedir zira.

Çocuklar, babaların izlerinden yürür zira.

Asla takımının stadını göremeyecek olsa da...


***

O yüzden bir şişe su parasından bile ucuzken maç biletleri, Ankara takımları boş tribünlere. O yüzden Antep'de, Samsun'da, İzmir'de doğup büyüyen İstanbul taraftarları.

O yüzden tele- taraftar kültürü, o yüzden dekoder satışları, o yüzden "Hangi takımı tutuyorsun" sorusuna verilecek cevap mutlaka ama mutlaka üç takımdan biri olmalı, soruyu soranı şaşırtmama adına...

O yüzden dolmuşta ki çocuk, o yüzden İstanbul sevdalısı, Ankaralı baba...

O yüzden...

Bugün, o masalı babasından dinleyen küçük çocuk, yarın kendi çocuğuna anlatacaktır.

Şimdi, söyle dönüp bir bakın etrafınıza, kulak verin, başka şehirlerde yaşayıp İstanbul takımlarına tutkun, hayatında takımının stadını görmemişleri göreceksiniz...

O yüzden,

Türk futbolunda;

"Beni ne zaman maça götürcen baba?"

sorusu nafiledir...

Türk futbolunda aslolan İstanbul masalıdır...

Ziya Adnan

Ziya Adnan yine aynı sıkıntıları, aynı kokuşmuşluğu sabırla ifade etmiş.

maço

cok kral bı yazı gercekten bu yuzden babama bınlerce kez tesekkur edıyorum benı kucukken maclara goturdugu ıcın goturmedıgı zamanlarda pesınden aglardım ey gıdı gunler asla yalnız degılsın samsunum

celebi

Süper bir yazı gerçekten yazı için teşekkürler arkadaş.