Yapılan bir araştırma da samsunla ilgili çıkan sonuçlar !!!

Başlatan sadece55, 08 Ekim 2009, 03:29:42

« önceki - sonraki »

sadece55

800 bin olağan şüpheli
Lisede okuyan gençlerin yaklaşık yüzde 40'ı Ogün Samast gibi.
Hışımla yerinden fırladı Ogün Samast. Yaklaşık üç saatlik konuşma sırasında zaman zaman tedirgin, şüpheli hatta alaycı davrandığı olmuştu. Ama ilk kez, söyleşinin en son sorusuna bu kadar öfkeyle tepki gösterdi. Sert bir hamleyle dokümanların ve kayıt cihazının bulunduğu masaya vurdu ve ekledi: "Bana bu soruyu sorma!" Gazeteci Hrant Dink'in katil zanlısı olarak cezaevinde bulunan 17 yaşındaki Samast (o gün henüz iki buçuk haftadır cezaevindeydi), şiddet konulu bir araştırma için geçen yıl sosyal bilimci Adem Solak'ın sorularını yanıtlıyordu. İlginç olan, 120 soruluk anketin bu son sorusuna, Trabzon Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibini öldürmek suçundan hüküm giyen Oğuzhan Akdil'in tepkisi de neredeyse Samast kadar sert olmuştu. Soru şuydu: Çocuk ve gençlerin cezaevinde olmaması için kimin ne yapması gerekir?

24 yıldır cezaevlerinde şiddet üzerine çalışmalar yapan Solak'ı endişelendiren bir şey var: "Son araştırmaya göre cezaevlerindeki gençlerin yüzde 75'inin profili Samast ve Akdil'den farklı değil. Daha da vahimi dışarıda, lisede okuyan gençlerin yaklaşık yüzde 40'ının özellikleri de bu profile çok yakın." Çocuklar ve gençler arasında artan şiddet eğilimi üzerine TBMM Şiddet Komisyonu'nun yaptığı çok kapsamlı bir araştırmada, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) uzmanlarının belirlediği liselerde eğitim gören öğrencilere gözlem altında anket uygulaması yapıldı. 60 ilde yürütülen araştırmaya 261 liseden toplam 26 bin 9 öğrenci katıldı. Ayrıca, Solak'ın denetiminde ülkedeki 21 ilin cezaevinde yaklaşık bin 700 çocuk ve gence ulaşıldı. Onlarla da birebir mülakat yöntemiyle bir anket gerçekleştirildi. Bir başka deyişle, cezaevlerindeki çocuk ve gençlerin yüzde 75'iyle konuşuldu. Ancak 2007'de tamamlanan bu araştırmanın sonuçlarının çok azı kamuoyuyla paylaşıldı. TBMM komisyonu uzmanı Solak'a göre yetkililer, hızla artan şiddetle mücadele konusunu yeterince ciddiye almıyor. Nitekim uzman, komisyon raporunda yer almayan ve kamuoyuyla paylaşılmayan bilgilerin çok geniş bölümünü kitaplaştırıp ilgililerin dikkatini çekmeye karar vermiş. Solak, tüm bu verilere ay sonunda yayımlanacak "Türkiye'nin Suç Haritası" isimli kitabında yer veriyor. "Araştırma Komisyonlarının eğilimi, illeri küstürmemek için araştırma sonuçlarını genelleyerek verme yönünde oluyor. Sayılar koca bir ülkeye genellenince çok bir şey anlaşılmıyor. Herkes başka yerleri sıkıntılı sayıyor. O zaman da sorumluluklar havada kalıyor. Pek çok idari amir ve yetkili, sanki kendi şehrinde şiddet yokmuş gibi davranıyor. Şimdi sonuçlara baksınlar ve herkes taşın altına elini koyup, gereğini yerine getirsin" diyor Solak.

İlk kez Newsweek Türkiye'de okuyacağınız bu önemli veriler arasında, öncelikle kesici/delici alet ya da ateşli silah taşıyan gençlerin sayısı göze çarpıyor. Delici/kesici alet taşıyan öğrencilerin oranı, hem özel hem de devlet okullarında erkek öğrencilerde yüzde 13'ten fazla. Erkek, kız karışık tüm lise öğrencileri arasında (yaklaşık 3 milyon 600 bin), yaklaşık 470 bin kişi delici/kesici alet (silah sayılabilir) taşıyor. Ateşli silahlar da dahil edilince genel sonuçlara göre, liselere devam eden öğrencilerin dörtte birine (800 bin) yakını bir tür yaralayıcı ya da öldürücü silaha sahip. Cezaevlerinde uygulanan anket sonuçlarına göre durum daha da ürkütücü. Çünkü ankete verdikleri cevaplara göre halen cezaevinde yatmakta olan çocuk ve gençlerin dörtte üçü dışarıdayken bir şekilde yaralayıcı veya öldürücü silah taşıyordu. Çalışmaya göre delici/kesici alet bulundurma oranının en yüksek olduğu il yüzde 80 ile Samsun iken ikinci sırada yüzde 60'ın üzerinde bir oranla Konya geliyor. Ayrıca Adana, Antalya ve Mersin'de çoğunluğu okula gitmeyen çocuk ve gençlerin de yarıdan fazlasının delici/kesici alet taşıdığı anlaşılıyor. Ateşli silah taşıma oranının yüksek olduğu iller arasında ilk sırada yüzde 46,7 oranla yine Samsun var. Ardından Adana, Gaziantep ve Konya dikkat çekiyor. Rapora göre; Samsun, Adana, Gaziantep, Bursa ve Aydın illerinde acil eylem planı uygulanması gerekiyor.

Araştırma sırasında öğrencilere bir çeteye üye olup olmadıkları da sorulmuş. Cevaplara bakılırsa hem özel, hem de devlet okullarındaki öğrencilerin yaklaşık 10'da birinin çete üyesi olduklarını görüyoruz. Yani, lise öğrencilerinin yaklaşık 360 bini çete üyesi olduğunu söylüyor. "Bir ülkede aileye, dine, topluma bağlılık azaldıkça intiharlar artar" diyen Solak, "Hiç kendinize zarar vermeyi düşündünüz mü" sorusuna verilen cevapların, bu bakımdan çok çarpıcı olduğunu belirtiyor. Liseye devam eden erkek öğrencilerin yaklaşık dörtte biri, kızların ise üçte biri kendine zarar vermeyi düşündüğünü söylüyor. Aynı soru cezaevinde sorulduğundaysa, hükümlü çocuk ve gençlerin yarısının ya kendine zarar verdiğini veya vermeyi düşündüğünü görüyoruz. Kendine zarar vermeyi deneme oranı da okul anketine göre hükümlü-tutuklularda iki kat fazla (yüzde 10 civarı okul anket sonucuna karşılık, yüzde 22 cezaevi sonucu). Saha çalışmasında, kendine zarar verme düşünce ve davranışında illere göre önemli farklılıklar var. Örneğin, cezaevi sonuçlarına göre; Antalya, Konya, Samsun, Adana ve Mersin'de kendine zarar verme düşünce ve eylemleri diğer yerlere göre çok daha yüksek.

Uzmanların yorumları anket sonuçlarıyla paralel. Mersin'in Tarsus İlçe Eğitim Müdürlüğü'nden isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili "Bazı okullarımızda öğrencilerin yaklaşık üçte birinin kolları jiletlenmiş durumda. Kiminin yara izlerinin göğsünün bir bölümüne kadar devam ettiğini görmek bizi çoğu zaman şaşkına çeviriyor" diyor. Ayrıca, cezaevlerindeki gençlerin yüzde 55'inin "Zaman zaman, ölsem daha iyi olur diye düşündüm" seçeneğine "Evet" dedikleri görülüyor. Ankete verilen cevaplar yine illere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin; Samsun, Konya, Kayseri, Trabzon, Mersin ve Gaziantep illerinde cezaevinde yatan gençlerin, "hayat hakkındaki duyguları" yönünden Türkiye ortalamasına göre daha karamsar bir yapıda olduklarını söylüyor Solak.

Konya ve Samsun'u daha yakından incelemekte fayda var. Zira komisyon araştırması sonuçlarına göre, okulda şiddetle ilgili en yüksek oranlar Konya'da görülürken, aile içi şiddetin en yoğun olduğu şehirlerin başında Samsun geliyor. Öyle ki, Konya'da cezaevinin okullara göre iki kat daha güvenilir olduğunu düşünüyor gençler. "Kendinizi en güvende hissettiğiniz ortam" sorusunu gençlerin yüzde 4,2'si okul diye yanıtlarken, yüzde 8,3'ünün cevabı "cezaevi" oluyor. Aynı soruya "aile" diye cevap verenlerin ülke genelinde oranı yüzde 73 iken, Samsun'da bu yüzde 60'a düşüyor. Yani, bu ildeki gençlerin yaklaşık yarısı ailenin "en güvenilir ortam" olmadığını düşünüyor. Uzmanlara göre güvensizliğin temel kaynağı da aile içi şiddet. Bir başka önemli faktör de bu çocukların adalet duygularının zedelenmiş olması. Özellikle bu nedenler, onları şiddete ve suça daha eğilimli hale getiriyor olabilir. Gazi Üniversitesi'nden Hacer Tor, Hayat Boyu Eğitim ve Gelişim Derneği (HEGEM) tarafından düzenlenen sempozyumda sunduğu "Çocuk Suçluluğunda Ailenin Rolü" başlıklı bildirisinde "şiddet öğrenilmiş bir duygudur. Ailesinde şiddet gören kişilerin şiddet davranışının ortaya çıkma eğilimi yüksektir" diyor. Ayrıca Doç. Dr. Şenol Dolunay Çelik'in hükümlü gençler arasında yaptığı bir araştırmaya göre cezaevindeki gençlerin yüzde 78'i aile içi anlaşmazlık ve şiddet olaylarından söz ediyor. TBMM Komisyonu şiddet araştırması sonuçları da bu değerlendirmelerle tutarlılık gösteriyor. Liselerdeki anket sonuçlarına göre anne - baba arasında şiddet oranı yüzde 20'nin üzerindeyken bu oran cezaevi anket sonuçlarında Türkiye geneli için yüzde 50'ye yaklaşıyor. Anne-baba arasındaki şiddet oranı Konya'da yüzde 66.4, Samsun'da yüzde 71.6, Adana'da ise yüzde 86,6'ya yükseliyor. Aynı zamanda HEGEM başkanı olan Solak, ortaya çıkan tabloda "suçlu çocuklar"dan ziyade "suça sürüklenen çocuklar"dan söz etmenin doğru olduğunu söylüyor. Nitekim, cezaevlerindeki gençlerin yüzde 46'sı "anne-babam öfkeli davranışlar sergilemeseydi suç işlemezdim" diyor. Ankara Sincan'daki L tipi cezaevinde yapılan bir araştırmada, "Kaçınılmaz olsaydı anne-babanızın size fiziksel şiddet mi yoksa sözel-duygusal şiddet mi uygulamasını seçerdiniz" sorusuna karşılık "fiziksel şiddet"i tercih edenlerin oranı yüzde 92. Solak ve diğer uzmanlar, ülkede babaların yoğun olarak fiziksel şiddete başvurduğunu, annelerinse çocuklarına psikolojik ve sözel şiddet uyguladığını belirtiyor. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekanı sosyolog Tülin Günşen İçli, "Ülkemizde çocuğa karşı şiddetin en fazla anne tarafından uygulandığını, babanın anneye, annenin çocuğa uyguladığı şiddeti çocuğun da öğrendiğini ve taklit ettiğini" söylüyor.

Bir de cinsel şiddet mağduru olduğunu düşünen lise öğrencileri var. Her yedi gençten biri cinsel şiddetle karşılaştığını düşünürken, cinsel şiddet ile karşılaşan her üç gençten biri şiddet sonrası hiçbir şey yapmadığını belirtiyor. "Üstelik, burada toplumdaki genel yargıyı yıkacak başka bir sayısal veriyle karşılaşıyoruz" diyor Solak. Cinsel şiddet gördüğünü düşünen erkek öğrencilerin oranı neredeyse kızlarla aynı, yüzde 15'den fazla. Solak bu gençleri şöyle tanımlıyor: "Şiddet ile karşılaşmış olma, ailede şiddet, delici/kesici alet taşıma ve mazeretsiz 21 gün ve üzeri devamsızlık hem resmi hem de özel okullarda cinsel şiddetin belirleyicileri arasında." Devlet okullarında öğrenim gören erkek öğrencilerden anneleri çalışmayanlar, yaşadıkları çevreyi "olumsuz" olarak tanımlayanlar, kumar oynayanlar, ateşli silah taşıyanlar ve günde dört saat ve daha fazla televizyon seyredenler daha fazla cinsel şiddet uyguluyor. Özellikle gençler arasında artan şiddet eğiliminin genellikle ekonomik yetersizlikler, göçe ya da psikolojik rahatsızlıklarla açıklanmasına, yapılan araştırmalardan örnekler göstererek karşı çıkıyor Solak: "Araştırmamızda çocuk ve gençlerin şiddete yönelmesinde ekonomik yetersizliğin yüzde 18-20 kadar etkili olduğu ortaya çıkıyor." Gerçekten de özellikle cezaevlerinde yapılan anketlerde suçla ekonomik düzey arasında sıkı bir bağ tespit etmek güç. Ailesinin ekonomik durumunu kötü diye nitelendirenlerin oranı Türkiye ortalaması için yüzde 24. Örneğin Konya'da cezaevindeki çocuk ve gençlerin yüzde 25'i ekonomik durumu iyi ailelerden, yüzde 55'e yakını orta halli ailelerden geliyor. Bursa ve Trabzon'daki cezaevlerinde ankete katılan hükümlülerinse yüzde 90'ı ailelerinin ekonomik durumunun orta ve iyi olduğunu belirtiyor.

Daha önce Türkiye'de bu kadar kapsamlı bir araştırma yapılmadığı için, bugünkü verilerin ne tür değişimler içerdiğini anlamak güç. Üstelik artık bir de ekonomik kriz var. Ama bu problem olmayabilir. Zira, "Sanıldığının aksine bazı araştırmalar, kriz zamanında özellikle çocuk ve genç suçlarında azalma olduğunu gösteriyor. Ben bu anlayışa yakınım. Krizde artan işsizlikle birlikte çocuklarla geçirilen zaman artıyor çünkü" diyor Solak. "Genelde toplum yapımızda, insanların fakirlik nedeniyle suç işlediklerine pek tanık olmadım. Çoğunluğun aynı sosyo-ekonomik şartları paylaştığı ortamlarda ekonomik sıkıntı şiddeti arttıran bir faktör değil." Ama herkes aynı fikirde değil. Dicle Üniversitesi'nden sosyolog Erkan Rüstem ve arkadaşlarının Diyarbakır'da 202 sokak çocuğuyla yaptığı araştırmada bu çocukların babalarının yüzde 64'ünün işsiz, yüzde 59'unun da gelir seviyesinin asgari ücretin yarısından az olduğu tespit edildi. Tor, bu araştırmaya işaret ederek yoksulluğun göçe, göçün daha da yoksullaşmaya sebep olduğunu ve bu sürecin sonunda sokağa ve suça kadar uzanan bir sorunlar yumağını ortaya çıkardığını belirtiyor. Solak'a göre bu süreçte, yoksulluktan daha etkili başka bir faktör var: Adalet duygularının yıpranması. "Köyden şehre göç edenler fakirliklerinin ezikliklerini hissetmeye başlar, hayat mücadelesine yeni anlamlar katarlar. Özellikle çocuklar, kendi ailelerinin ekonomik gerçeklerini hesaba katmadan zengin çocuklarına özenebilir, onlar gibi yaşamak isteyebilirler. Bu çaresizliğin getirdiği stres, endişe ve kaygı; öfke ile saldırganlığa dönüşebilir" diyor Solak.

Konu şiddet ve suç olunca, neredeyse tüm yetkililer yoksullukla birlikte göçün de en önemli faktör olduğunu söyler. Solak'ın bu genel yargıya da itirazı var: "Göç olgusu ile suç arasında hep bağlantı kurulur. Ancak göçün suç oranlarını hangi bölgede ne ölçüde arttırdığına dair ülkede elle tutulur bir araştırma yok. Cezaevi anket sonuçlarına göre yaklaşık her iki kişiden birinin göç ettiğini görüyoruz. Fakat liselere devam eden öğrencilerin durumu da benzer. Yani ülkemizde ister cezaevinde olsun ister dışarıda olsun insanların yarısı bir şekilde göç etmiştir." Araştırma sonuçları da Solak'ı destekler nitelikte. Bursa Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Celal Sönmez, 4. Türkiye Sanayi ve Ticaret Şurası'ndaki konuşmasında artan göçle birlikte Bursa'da suç oranlarının da yükseldiğini belirtiyor. Mersin, Adana ve Aydın'da da suç artışının sebebi olarak genellikle iç göç gösteriliyor. Oysa cezaevi anket sonuçlarına göre; Adana yüzde 41, Bursa ve Aydın yüzde 40, Aydın yüzde 38'lik oranlarla Türkiye göç ortalamasının altında yer alıyor. Diğer taraftan Bursa ve Aydın'daki çocuk ve gençlerde suç oranları Trabzon ilinden yaklaşık 2,5 kat daha fazla. Oysa tablo incelendiğinde Trabzon'daki göç yüzdesinin bu iki ilden daha fazla olduğu görülüyor.

Çocuklar ve gençler arasında şiddet artış hızında "Türkiye'nin son yıllarda dünya sıralamasında birinci" olduğunu söyleyen Solak'a göre bunu göç, ekonomik sorunlar ya da psikiyatrik rahatsızlıklara bağlamak herkes için en kolay kaçış yolu. "Asıl sarsılma aile içinde yaşanıyor ve toplumun her kademesinde adalet duygusu yıprandıkça, şiddet ve suç önü alınamaz bir hale geliyor." Meclis araştırmasına katılan liseli gençlerin yüzde 75'i okul ve çevresinin güvenli olmadığını düşünüyor. Geçen yıl başlatılan okul polisi uygulaması bu düşüncenin pek de yersiz olmadığının kanıtı. Oysa okul müdürleri ve eğitimciler bu konuyu ya görmezden geliyor ya da sessiz kalmayı tercih ediyor. Gaziantep Emniyet Müdürü Ali Yılmaz okulda yaşanan pek çok suç ve şiddet olayının örtbas edildiğini söylüyor: "Okul yetkilileri, okullarının itibarı zarar görmesin diye, çoğu olayı görmezden geliyor."

Üstelik Solak'a göre bu durum sadece adli suçların değil, terör suçlarının da artmasına neden oluyor. "Aslında şiddet eylemlerine karışan çocukların hemen hiçbirinin devletle bir sorunu yok" diyen Solak özellikle Güneydoğu'da şiddet ortamına doğan çocukların kolaylıkla eyleme sürüklenebildiğini belirtiyor. Ama dikkat çektiği başka bir bölge daha var: "Örneğin Doğu Karadeniz'de de insanlar dinamik bir yapıya sahiptir ve tabiatından ötürü daha serttir. Biliyoruz ki Trabzon, İstanbul dışında ligde şampiyon olan tek il. Bu, mevcut enerjinin iyi yönlendirildiğinin bir göstergesi. Oysa onlara da olumsuz yönde güdecekleri bir felsefe aşılar, sürüklerseniz daha kötü sonuçlar doğabilir. Bu bölgede olumsuz kullanılan bir hareket başlatıldığında yeni bir güneydoğu ortaya çıkar." Sadece Doğu Karadeniz'de değil, her ilde, ilçede, evde ebeveynlerden, yöneticilere herkes ülkenin şiddet haritasına sorumlulukla yaklaşmadıkça Solak'a göre bu sokaklardan daha çok Samast, Akdil ya da polise taş atan genç çıkacak. Yazının başındaki soruyu geç olmadan kendimize sormamız gerek. Başkası sorduğunda, Samast'ın Solak'a verdiği "Bu soru bana buraya düşmeden önce sorulacaktı" yanıtı gibi çok geç olabilir.

KAYNAK: http://www.newsweekturkiye.com/haberler/print_page/22621

Cadde55

AlıntıAteşli silah taşıma oranının yüksek olduğu iller arasında ilk sırada yüzde 46,7 oranla yine Samsun var. Ardından Adana, Gaziantep ve Konya dikkat çekiyor. Rapora göre; Samsun, Adana, Gaziantep, Bursa ve Aydın illerinde acil eylem planı uygulanması gerekiyor.


Silahlanma olduğunu biliyordum da listenin başında olacağını tahmin etmiyordum...

Sercan

Alıntı yapılan: Cadde55 - 08 Ekim 2009, 08:55:31
Silahlanma olduğunu biliyordum da listenin başında olacağını tahmin etmiyordum...


Maalesef işte bu çok kötü.Hemen gerekli önlemlerin alınması lazım...

Tribün_ali

Gel bizim cezaevine gör 7 yaşındakindede bıcak var 70 yaşındakinde de

Ollivanders

hey be ne temel alıyoruz :) konyada okuyup samsunda yasıyoruz . Potansiyel tehlikeyim yaklasma cizerim :):):)

kuzey55

tescillenmis olduk boylece bu kadar oldugunu sanmiyordum ama sonuclar herseyi gosteriyo

gozgoz yýlmaz

Ve maalesef halen istihdam sorununu çözmek, potansiyel suçluları işe sokup suça meyilden uzaklaştırmak yerine Böyyük Şeer başkanımız park, bahçe, çiçek, böcekle uğraşıyor; vekillerimiz leyla leyla dolanıyor. Samsun kritik bir süreçten geçiyor, bir cinnet haline gidiyor, göremiyor musunuz ey idare eden gafiller.

Unutmayın ki oluşacak olan suçta sizin de vebaliniz olacaktır. Hani, Hz. Ömer ( as ) demiş ya, Fırat'ın kenarında kaybolan bir kuzudan bile sorumluyum diye.

Sen park, bahçe yap koca kafalı!!! sonra Samsun çok güzelleşti masalıyla kandırmaya devam et vatandaşı.


Jnr.Serkan

Alıntı yapılan: Serpico55 - 08 Ekim 2009, 17:11:43
hey be ne temel alıyoruz :) konyada okuyup samsunda yasıyoruz . Potansiyel tehlikeyim yaklasma cizerim :):):)

:D :D :D

sadece55


Yaman55


özkan

Herkez birbirinin özentisi kardeşim biri ne yaparsa oda onu yapıyor.Bilhassa bizim mahallede herkez aynı model 2009 xl ilyasköy genci ;D tshirt 685 cepli düşük bel pantalon saçlar 100 yüz numara vsvs..herkezin kendi stili kendi bildiği yokki aslında bunun kaynağıda özgüven eksikliği,aile o çocuğa zamanında vermemiş ki o özgüveni,çocukda işte birileri ne yaparsa onu yapıyor onu örnek alıyor..Devlet olarak Aile kurumunun ciddiyeti kavranmalı çalışmalar yapılmalı yoksa biz,bizlikten çıktık başka bir gençlik olmaya doğru gidiyoruz..Daha yemin ederim bu sabah işe gelirken bi çocuk aynen şöle dedi -Naber laağğnn nere gidiyon böle okul çoçuuuuu ,ötekide cevap verdi napalım sokaktamı dolaşalım..


sedatbuyuk

özellikle bazı semtlerdeki çeteleşmelerin önüne geçilmesi gerekiyor. mahallecilik yaklaşımı okullara taşınıyor ve ne yazık ki cepheleşmeler oluyor. Valilik ve belediye bu semtlerde daha sosyal imkanlar sunarsa gençler bir araya gelip kırıp dökme planları yapacaklarına daha faydalı işler peşinde koşabilirler. bu yavaş yavaş da sağlanıyor gerçi ama eski alışkanlıklar hemen yerini yenilere bırakamıyor ne yazık ki.

KotuCocuk55

Kendi öğrencilik ve ergenlik yıllarında bizzat yaşayarak öğrendiğim ve tecrübe edindiğim bir konu.Ben kendimi kurtardım ve tekrar düzlüğe çıkabildim zira çokda batmamıştım ama çevremde birçok arkadaşımı ve onların yaşadıkları süreci gözlerimle görerek yaşadım.

Samsun öyle böyle tehlikeli bir şehir değildir ,gidin istanbul'un ara  sokaktaki bir kahvesinde bulun bir eski hükümlüyü anlatsın suç,çeteler,mafyacılık yer altı dünyası üzerine ilk anlatacağı samsun'da deli gibi gayri meşrunun döndüğü bir çok gizli ve güçlü çeteleşmenin de şehrin belirli noktalarına hakim olduğunu ve samsun gençlerinin (14-19) nasıl tehlikeli olduğunu,nasıl bilinçsizce birden bıçak sallamaya başladıklarını ve kotrolsüz serseri mayın gibi gezen bu gençlerin hem kendileri hem çevreleri hemde toplumun geneli için nasıl bir tehlike olduğunu anlatsın sizlere...Bu dediklerim yaşadığımız şehrin gerçekleridir.En az 10-15 yıldır oturmuş bir kültürdür şehre ve düzeltilmesi içinde hiçbir çaba sarf edilmektedir çünkü problem ve durum hala anlaşılamamıştır.