Samsunspor.Biz - Samsunspor Bağımsız Taraftar Platformu

Diğer Forumlar => Diğer => Konuyu başlatan: kral55 - 01 Temmuz 2005, 23:40:30

Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 01 Temmuz 2005, 23:40:30
PERİHAN MAĞDEN
Doktorlar!

Birkaç zamandır birkaç hastanede yaşıyorum.
Hastanelerde 'hayat' öyle tuhaf ki. İnsan evine dönünce soluk alıp vermeye
başlıyor. Hastaneler birer oksijen çadırı: Oralarda 'normal' soluk alıp
vermek mümkün değil. Her şey, kullanılan her şey, atılmak için yapılmış.
Geçici şeyler. Sürekli bir kampçılık durumu. Çay kaşıkları plastik,
kupaların üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var, her şeyin üstünde ilaç
şirketlerinin isimleri var. Elinizi değdirdiğiniz her şey çirkin ve
atılası. Her an, her şey atılabilir,
geride bırakılabilir ve zaten öyle yapılıyor.

Herkes, her an 'kampçılık' yapıyor. Bu duygu, bu mutlak göçebelik ve her an
işbaşında olma duygusu, bende dehşet yaratıyor. Bu hayatın içinde bir de
doktorlar var. Asıl, doktorlar var. İster istemez onları düşünüyorsunuz.
Eşyalarıyla, koridorlarıyla, duvarlarıyla bu mekânlara nasıl tahammül
ettiklerini. Tabii, bu işin estetik kısmı.

Doktorların bir de hastaları var. Her gün, her gece, birilerinin kolunu,
bacağını, beynini, hayatını kurtarıyorlar. Ya da
kurtaramıyorlar. Ama hep oradalar. O çirkin binalardalar ve böylesine ağır
bir işleri var. Hayretle izliyorum: Kötü yemekler (zaten ne yiyip, ne
yemediklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar) kötü eşyalar
(neye dokunup nasıl bir kaptan içtiklerinin farkında olmayacak kadar çok
çalışıyorlar) kötü renkler, mekânlar (bulundukları yerin nasıl döşendiğini
fark edemeyecek kadar çok çalışıyorlar): Doktorlar habire ayaktalar,
'işlerinin' başındalar. Üstelik, inanmayacaksınız ama DUYGULANIYORLAR.
Üzülüyorlar, seviniyorlar; hastalar için yorulmadan savaşıyorlar.

Yaşadığım bu korkunç günlerde, hakikaten iyi insanlarla: doktorlarla
tanıştım, onları seyretmek durumunda kaldım. Bu esnada bu 'işi' niye
seçtiklerini habire düşünmemek, elimde değil. İnsan, bu denli ağır bir işi,
hayatla ölüm arasında ellerinde gidip gelen insanlarla olmayı, onlar
hayatla ölüm arasında sallanırken hayatta kalmaları için günler ve geceler
boyu çalışmayı, nasıl seçer, neden seçer?

Onlar bu tercihi yapmasalar, bizler sapır sapır dökülürüz bir kere.
Onlara bu tercihi yaptıran bilinçaltı ve üstü dürtüler, onların 'üstün'
insanlar olduğu anlamına mı geliyor? Egoları
bizimkilerden daha mı büyük? Süperegoları daha mı güçlü? En azından vakti
bol, parası bol reklamcılar, borsacılar, bankacılar gibi oturup bunalıma
girecek ve 'hayatın anlamı nedir' diye kıvranarak günler ve geceler
geçirecek halleri yok. Buna ne vakitleri var, ne takatleri.

Hayatın anlamı üzerine düşünüyorlarsa da, bu çok derinlerde ve hakiki bir
yerlerde cereyan ediyor. Zira ellerinde insanların hayatları var ve onlar,
bununla meşguller. İnsanların hayatını kurtarmakla.

'Yeni' doktorlar diyebileceğim 1955 yılından itibaren doğmuş olan
doktorlar, hakikaten bambaşka. Anneannemin hastalığı esnasında muhatap
olduğum dinozor doktorlara asla benzemiyorlar. 'Dünya ve evrenin hâkimi
benim; yolumdan çekil küçük karınca' ruhuyla varolmuyorlar. Size her şeyi
izah ediyorlar, fikrinizi alıyorlar; bağırıp çağırdıklarına ya da
yorulduklarına şahit olmadım.

Savsaklamıyorlar hiçbir şeyi. Hep iş başındalar ve hep yürekleriyle,
beyinleriyle seferberlikteler. Bu episod esnasında tanıdığım bütün o
olağanüstü doktorlara, ben nasıl teşekkür edeceğimi kestirebilmiş değilim.
Nazik bir Çinli gibi habire teşekkür etmekteyim gerçi. Ama onların
hayatlarını bizlere akıtmalarının karşılığı hangi teşekkürle mümkün, bunu
kestiremiyorum. Aynen onları bu işi tercih etmeye itenin tam da ne olduğunu
kestiremediğim gibi. Ama işte o inanılmaz çirkinlikte mekânlarda, bir sürü
imkânsızlıkla kuşatılmış olarak, başları dik ve üstelik her an size
gülümsemeye,
cevap vermeye hazır, gecenin üçünde dördünde dahi koşuşturarak, bizler için
paralanan birileri var. Bazen anlamadığımız,
anlayamadığımız şeyler daha güzel ve özeldir. Onlar da öyleler.
Başlık: bir deneme-bir şiir
Gönderen: salihcakir - 04 Temmuz 2005, 09:13:57
Ali Çolak'a ait bir denemeden hoş bir bölümün alıntısını ve Osman Pamukoğlu'nun "unutulanlar dışında bir şey yok" adlı kitabında rastladığım Louis Aragon'a ait bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim..
"...
"Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır." diyor Andre Gide. Ölümün elinden kurtaracak bir şeyi varsa yazmalı insan. Büyük ve görkemli yaşantıların izlerini sürmek, doyumsuz bir zevktir her zaman. Onlara bakıp küçüklüğümüzün farkına varırız çoğu zaman. Ne kadar sığ bir dünyada yaşadığımızın... "

"Bu Mu Ömrünün Özeti
Sen de uzak ülkelerden dönüyorsun
Ve bana bütün söyleyebildiklerin,
Akşam evinin eşiğine oturmuş
Serinleyen birinin,
Aklına gelebilecek düşünceler,
Peki, ne anlamı var öyleyse;
Bunca yolculuğun."
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 12 Temmuz 2005, 21:16:12
>Yaşamımızın en güzel yanıdır, mutluluk. Hepimizin hakkı değil midir mutlu
>olmak, mutlu yaşamak. Hepimizin ortak dileği değil midir el ele vermek;
>sevmek, sevilmek; gönül dolusu yaşamak. ""Mut" huzura, sevgiye giden nazik
>bir yol; "mutluluk" o yoldan açan renk renk; çiçek; elvan elvan koku...
>
>Süzülen bir ışık olup aydınlatır gönlümüzü, mutluluk. O an içimizden türkü
>söylemek, şarkı söylemek ya da şiir okumak geçer. Duygularımızı,
>düşüncelerimizi dizelerle paylaşmak isteriz. Şiir kitaplarının sayfalarına
>takılır gözlerimiz. Sevincimize ortak olur, dizeler:
>
>"Zaman ince esen yeldir,
>
>Hayat ağaç, günler daldır,
>
>Mutluluk uzunca yoldur
>
>Vardıkça güzel görünür..."
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 13 Temmuz 2005, 22:12:47
Öyle bir hayat yasiyorum ki ,

Cenneti de gördüm , cehennemi de

Öyle bir ask yasadim ki, tutkuyu da gördüm , pes etmeyi de.

Bazilari seyrederken hayati en önden,

Kendime bir sahne buldum oynadim.

Öyle bir rol vermisler ki ,

Okudum okudum anlamadim

Kendi kendime konustum bazen evimde,

Hem kizdim hem güldüm halime,

Sonra dedim ki " söz ver kendine "

Denizleri seviyorsan , dalgalari da seveceksin ,

Sevilmek istiyorsan , önce sevmeyi bileceksin ,

Uçmayi seviyorsan , düsmeyi de bileceksin.

Korkarak yasiyorsan , yalnizca hayati seyredersin. Öyle bir hayat
yasadim ki ,

son yolculuklari erken tanidim

Öyle çok degerliymis ki zaman,

Hep acele etmem bundan,anladim...
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 13 Temmuz 2005, 22:24:28
(http://img219.imageshack.us/img219/4636/ekmek4ar.jpg)
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 13 Temmuz 2005, 22:56:00
(http://img137.imageshack.us/img137/3403/canyucel13qq.jpg)
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 24 Temmuz 2005, 12:43:27
ÇİÇEĞİN SUYA AŞKI


Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
__________________
Başlık: sanal dostluklar
Gönderen: jurista - 26 Temmuz 2005, 15:06:49
Birbirimizi görmeden,
tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk
ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor..
Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da
fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanların..
sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır,
birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz ( ya da sevmeyiz :) )
ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız....Değer verir,
dost oluruz..

"Dostunuz size
aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i
ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz
onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin
alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin..
Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki ?
O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız
boşluğunuzu değil.. Ve dostluğunuzun uyumunda,
bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın..."


Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için,
bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya
bizimki. Bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız,
güvenmek isteriz yazılana, dostlarımıza....
Hiç kimse yalanı sürekli
sürdürecek kadar zeki değildir...Ve hiç kimse de bu yalanlara
sonsuza kadar inanacak kadar saf değil...Dürüstlük, özgürlük
demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla...
İnsan;
karşısındakini bir süre aldatabilir belki... Hatta uzun bir
süre de bunu devam ettirebilir... Ama kendini kandıramaz,
bunu hep sürdüremez. Sürdürürse, kişilik sorunları
başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken,
kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir...
Ne kaybederiz oysa, ne olur boyumuz kısa veya uzun ise,
zayıf veya şişman isek... Sağlığımız yerinde veya değil ise...
Eksiklerimiz varsa... Paramız olsa veya olmasa...
Veya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsak....
Ya da o ülkeye gitmemişsek...Sesimiz güzel değilse...
O konuya yabancı isek....Söylediğimiz yaşta değilsek...
Manken-fotomodel bir kadın veya atletik vücuda
sahip bir erkek değilsek.. Ya da yaşamımızda olmadığını
söylediğimiz birileri varsa... Ne farkeder dostluk adına..
Yalanların esiri olarak yaşamak ve
bir gün herşeyden kaçmaktansa,
dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimize...
Yarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindense...
Daha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa....

"Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan
kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta
gülerek yıkıveren çocuklar gibi. Oysa sizler kumdan
kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır,
ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir.."


Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolay...
Zor olan, olduğunu dürüstçe olabilmek... En acı gerçeğin
bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırla...
Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli
ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun...
Unutma,uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir...
Kendini zor olsa da, acı olsa da, kabullen... Çünkü sen biriciksin,
çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri
yaratma..

"Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi
için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir.
Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz,
acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı. Tıpkı;
tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, yüreğinizin
mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, Pişmanlık ve üzüntülerinizin
Kış'ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz... Acılarınızın çoğu
kendinizce seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi
tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır... Bu nedenle, içinizdeki
hekime güvenin ve uzattığı devayı sükûnetle ve yatışarak için.."


Karşındakine güvenmek istiyorsan,dürüstlük arıyorsan,önce
kendini güvenilir kılmalısın. Bunun da yolu; acı da olsa,
zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun..
Çünkü biz seni seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini,
sahte dostu değil,
sadece ve tam da şu halinle
SENİ
Başlık: BÜLBÜLLLER ÖTSEDE GÜLLERİ SAĞIR
Gönderen: jurista - 27 Temmuz 2005, 11:44:17
BÜLBÜLLLER ÖTSEDE GÜLLERİ SAĞIR



NESİNİ ÖVEYİM GURBETİN SANA,
HAVASI DEĞİŞİK SUYU DEĞİŞİK.
HAKSIZ SAYILIRSIN HAKLI OLSANDA,
YORDAMI DEĞİŞİK YOLU DEĞİŞİK.

HALDEN ANLAYANI BULAMAZSIN Kİ,
DİNİNE HUYUNA UYAMAZSIN Kİ,
UYARSAN DOĞRUYA VARAMAZSIN Kİ,
TÖRESİ DEĞİŞİK, HUYU DEĞİŞİK.

SESİN KISIK ÇIKAR İSTERSEN BAĞIR,
BAĞIRSANDA BUNLAR İŞİTİR AĞIR,
BÜLBÜLLER ÖTSEDE GÜLLERİ SAĞIR,
DUYGUSU DEĞİŞİK, GÜLÜ DEĞİŞİK.

YERLİSİ NEŞELİ YADI KEYİFSİZ,
HOR GÖZ İLE BAKAN YÜZLER SEVİMSİZ,
KİM EVLİ KİM BEKAR BELLİ BELİRSİZ,
CANANI DEĞİŞİK CANI DEĞİŞİK.

KENDİDE İNANMAZ NASİHAT EDER,
KIÇINI AÇIPTA MEDENİYİM DER,
BİR MALI BİR DEĞİL ÜÇ-BEŞ KİŞİ YER,
NAMUSU DEĞİŞİK, NAMI DEĞİŞİK.

BÜYÜK BİR ŞEY GİBİ ATARLAR HEP POZ,
BOZDOĞAN'A GÖRE TEKNİĞİ BİR KOZ,
YABANCIYA DÜŞMAN İNSANI BOZ BOZ,
GURURU DEĞİŞİK, CİNSİ DEĞİŞİK.

                                                           SARICAOĞLAN
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 27 Temmuz 2005, 13:06:46
gurbette ya$ayan bir ki$i olarak icim gitti bu $iire :cry:
sagolasin jurista, gercekleri bu dörtlüklerde bulmak hicte zor degil...
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: timofte - 28 Temmuz 2005, 10:19:51
O ŞARKI SÖYLERKEN

O şarkı söylerken erir sesler
Öpücük dudakta nasıl erirse.
Bakarken o, ışıldar gökler
Tapılası gözlerinde.

Yürürken tüm devinimleri
Ve tüm kıpırtıları, konuştuğunda,
Öylesine güzel bir anlatımla dolu ki
Ve öylesine olağanüstü bir yalınlıkla...

Lermontov
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 31 Temmuz 2005, 12:30:16
İşte bir yenilik daha.Artık güzel powerpoint sunularınıda buraya ekleyeceğim.
Linke tıkladığınız zaman RapidShare sayfası çıkacak ve çıkan ekranda free yazan butonu tıklayın.
yeni gelen ekranın alt kısmında geriye doğru sayan saniyeler göreceksiniz.0 olmasını bekleyin.
0 olduğu zaman dosya çıkacak ve tıklayın ve indirin.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 31 Temmuz 2005, 12:31:18
İşte başlıyoruz.
http://rapidshare.de/files/3512869/eldekalan.pps.html
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 31 Temmuz 2005, 13:39:34
Eğer tarayıcınız internet explorer ise yardımcı download programı kullansanız bile (flashget veya Dap gibi) bazen download'da problem olabiliyor.
Bunun için şiddetle tavsiyemdir.www.mozilla.com'dan mozilla firefox web browser'ini indirin.
Bizim siteyede internet eksplorer yerine mozilla firefox ile girerseniz hızınızın nasıl arttığını göreceksiniz.Download ise muhteşem olacak.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 31 Temmuz 2005, 21:59:55
http://rapidshare.de/files/3526509/Canakkale.ppt.html

Bu gösteriyi izlemeyi herkese tavsiye ederim.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 04 Ağustos 2005, 02:26:14
Slaytları hiç izleyen yokmu arkadaşlar.İndirmede bir problem yaşanmaması gerekiyor.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: jurista - 05 Ağustos 2005, 16:59:25
slaytlar izleniyor hiç bir sorun yok ve gerçekten etkileyici...
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: jurista - 05 Ağustos 2005, 17:02:16
Seni sevmek, bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir. Kaybetmeyi ve her seferinde yeniden başlamayı sevmektir, seni sevmek.

Seni sevmek, aramaktır, ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir. Ayrılık çöplüğünde aşk seni sevmek...

Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevaptır aşkın. Kaç bilinmeyeni olduğunu bile sayamadığın bir denklemi çözmeye çalışmaktır, seni sevmek.

Seni sevmek, "olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni" beklemektir.

Seni sevmek, kafandaki hayali aşkı değil, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir.

Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir. Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek.

Günahın çekiciliğine kapılmak, şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek.

Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek.

Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak, uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır. Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da, sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.

Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır.

Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan, bir kez daha kanmak için aylarca beklenen, bir yalandır.

Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır, tüm doğru şıkları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir, seni sevmek, akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır.

Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan, lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir.  

Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır. Hayatını bir hikayenin peşinden sürüklemek, bir roman karakteri olmak, romanın diğer karakterlerince acınarak bakılmaktır.

Seni sevmek, kimsenin göze alamayacağı bir kavgaya girmek ve sonunda kahramanca ölmektir.

Seni sevmek, her seferinde yenilmektir, daha güzel yenilmek için yeniden başlamaktır.

Seni sevmek, dünyanın en güzelini sevmektir. Kendi sevgine bile aşık olmaktır seni sevmek.

Hiç kimsenin başaramayacağını, başarmaktır seni sevmek.

Dünyada en az bir kez mutlaka yaşanması gereken bir duygudur seni sevmek.

Aşkını bu kadar çok olumsuz öğe ile tarif ettikten sonra, yazının sonunda, bir kez daha sana aşık olmaktır, seni sevmek....

[/b]
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: timofte - 05 Ağustos 2005, 17:39:05
Alıntı yapılan: "kral55"http://rapidshare.de/files/3526509/Canakkale.ppt.html

Bu gösteriyi izlemeyi herkese tavsiye ederim.


rapidshare pek uğramadığım bir site olduğu için başta indirememiştim, bu defa indirdim oldukça güzel bir slayt. teşekkürler.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: jurista - 17 Ağustos 2005, 10:11:36
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini
tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en
kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını,
halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı
iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde
resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş.


Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam
etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış.
Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu
kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça
koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica
eden bir yazı ile bırakmasını önermiş.


Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış
Sevinçle ustasına koşmuş.Usta ressam şöyle demiş: "İlkinde insanlara fırsat
verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile
karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında
resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde
onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç
kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını,
ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini
bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma."


______________________________­
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 04 Eylül 2005, 22:30:23
Tatilemi ihtiyacınız var?İzleyin öyleyse.
http://rapidshare.de/files/4714254/IHTYYACINIZVAR.pps.html

(çıkan ekranda en alt kısımda free butonuna tıklayın v çıkan ekranda yine altta saniyeler geriye doğru ilerleyip 0 olunca tıklayın ve dosya iner.)
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 09 Eylül 2005, 18:33:57
Dünyanın en hızlı arabalarını görmek istermisiniz?o halde tıklayın.
http://rapidshare.de/files/4901743/duenyan__305_n_en_h__305_zl__305__arabalar__305_.pps.html
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 12 Eylül 2005, 22:13:24
Birde buraya bakın.
   http://rapidshare.de/files/5026520/CensuradoMTV.pps.html
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: jurista - 16 Eylül 2005, 17:23:37
Ben, bir erkeğin kendisine emanet edilen kadın mahremiyetini hayatı pahasına koruması gerektiğine inanan kuşaktanım.


Bizim kuşak, cinayetten yargılanırken geceyi birlikte geçirdiği kadının adını vermemek için cinayet saatinde nerede olduğunu açıklamayan ve idama razı olan erkeklerin hikayelerini anlatan kitaplarla, filmlerle büyüdü.


Kadının mahremiyeti bizim için kutsaldır.


O mahremiyete ihanet eden bir erkekten daha aşağılık biri olamaz bizim kuşağın gözünde.

Bir toplumda herşey olabilir, savaşlar, ayaklanmalar,  tarih yaraları sarar, hayat kendi dengesini yeniden bulur ama erkekleri kadın mahremiyetine ihanet etmeye başlayan bir toplum bence ciddi bir çürüme işareti veriyor demektir. Kolay kolay iyileşmez.


Son yıllarda birlikte oldukları kadınların resimlerini ya da filmlerini çekip bunları yayan erkekler çoıalmaya başladı.
"Bir iki aşağılık adam" deyip geçebilirsiniz.
Ama bence öyle kolayından üstünden atlanıp geçilecek bir olay değil bu.
Temel soru budur:
Bu adamlar, böylesine rezilce bir iş yaparken nasıl oluyor da toplumun tepkisinden çekinmiyorlar?
Aforoz edilmekten, ayıplanmaktan, isimlerini lekelemekten, ailelerini utandırmaktan korkmuyorlar?
Toplumun pek de sert bir tepki göstermeyeceğine güveniyorlar herhalde.
Bunda da haklılar.
Daha önce seviştikleri kadınların resimlerini, filmlerini yayınlayanlar ne oldu?
"Bu adamlar ahlaksızdır" damgası toplumun vicdanında bu insanların alnına vuruldu mu?
Sadece o adamların değil, o adamlara selam verenlerin bile bu ahlaksızlığı paylaştığı inancı kabul gördü mü?
Yoksa toplum, mahremiyeti ihanete uğramış kadınların resimlerini görebilmek için mi hareketlendi?
Mahremiyet hainini ortak hayatımızın dışına mı attık?
Yoksa suçuna ortak mı olduk?
Böyle insanları reddedecek bir reflekse sahip olmayan toplumların vicdanlarında bir zayıflık, ahlaklarında bir çürümüşlük başlamış demektir.
Ve, bence bir toplum için en tehlikeli şey böyle bir çürümedir.
Bir toplumu toplum yapan onun bayrağı, sınırı, toprağı değildir bence, onu toplum yapan ortak ve tartışılmaz vicdani ölçüleridir.
Bu ölçüler hukuk ve devlet tarafından korunmaz, bu ölçüleri koruyanlar o toplumun edebiyatı, yazısı, hikayesi, efsanesi, masaladır.
Neden kadınların mahremiyetine ihanet edenler bu kadar rahat davranabiliyorlar?
Niye iğrenti dolu bakışlarla karşılaşacaklarından çekinmiyorlar?
Bir değil, iki değil, üç değil...
Bu tuhaf erkeklerin sayısı artıyor.
Tam neresinden olduğunu bilmiyorum ama toplum bir yerinden çürüyor.
Çocuklarımıza yanlış masallar anlatıyoruz belki.
Belki ortak ölçülerimizi, vicdani değerlerimizi yeterince iyi öğretmiyoruz.
Belki de gizli bir çürüme, yaralarla kendini gösteren bir tür kanser gibi kendini bu adamların varlığıyla gösteriyor.
Bir kadının mahremiyetine ihanet edenin her şeye ihanet edeceğine inanırım ben.
Böyle adamları arasında barındıran toplumların da çürüdüğünü düşünürüm.
Bu adamların varlığı beni korkutuyor.
Ortak vicdanımızı ve ölçülerimizi kayıp mı ettik diye endişeleniyorum.
Vicdanını ve ölçülerini kaybeden bir toplum her şeyini kaybeder çünkü.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 18 Eylül 2005, 18:00:34
Türkiyem içimde

Vatandan uzakta sanmayın beni
Türkiyem içimde,ayrı değilim
Gurbetçi diyerek, anmayın beni
Türkiyem içimde, ayrı değilim

Ay-yıldız göğsümde, şanım, gururum
İmanım kalbimde, parlayan nur'um
Vatanım ben sana kurban olurum
Türkiyem içimde, ayrı değilim

Vatan sevgisini, bildim imanla
Her karış toprağı, yoğrulmuş kanla
Türkiye devleti, kurulmuş şanla
Türkiyem içimde, ayrı değilim

Atamın, babamın, anamın yeri
Ruhumdur, nur'umdur, gözümün feri
Et kemik misali, daha ileri
Türkiyem içimde, ayrı değilim

Bal der senden başka, yoktur vatanım
Senin hasretinle, matem tutanım
Türkiyem bendendir, ben de ondanım
Türkiyem içimde, ayrı değilim

Bu Vatandan Kimseye Bir Avuc Toprak Dahi Dü$mez, Dü$meyecektir Biz Varken...Nerede Ya$adigin Önemli Degil Türkiye'yi Icinde Büyüttükten Sonra...I$te biz gurbetcilerde buralarda ya$atiyoruz ülkemizi...Türk Dogdum $ükürler Olsun, Türk Ölecegim...
hmm milli duygularim iyice kabardi bu siralar...
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 29 Eylül 2005, 22:22:35
Konunun önemine binaen bir yazı eklemek istedim.Bizleri ne kadarda iyi irdelemiş.

  TARTIŞMA KÜLTÜRÜ ÜZERİNE-1

  TÜRKİYE CEPHEDE SAVAŞI KAZANIYOR FAKAT MÜZAKERE MASASINDA KAYBEDİYOR
 Son günlerde ülkemizin doğrudan ilgi alanında olan Kıbrıs, Irak, AB ile ilgili hareketli konuları basında tartışan dış politika uzmanları ve yazarları sık sık "Türkiye cephede savaşı kazanıyor fakat müzakere masasında kaybediyor" diyorlar. Bu söz çok anlamlı ve üzerinde durulmaya değer nitelikte. Bir ülkenin müzakere gücü doğrudan ekonomik ve askeri güce bağlı olduğunu biliyor, ancak konunun bir diğer boyutunu tartışmak istiyorum o da müzakereci ve konuyu tartışabilecek alt yapıya sahip bireylerin yetiştirilmesi yani eğitime değinmek istiyorum.

 NE ARADIĞINI BİLEN TOPLUM DEĞİLİZ
 Tartışma kelimesinin sözlük karşılığı "bir konu üzerinde, birbirine aykırı olan görüş ve kanıları karşılıklı olarak söyleyip savunma işi", bir diğer ifade ise "söz ya da yazı ile yapılan kavga" olarak ifade edilmektedir. Tartışma kelimesini toplum olarak çok kullanıyoruz, ancak derinliğini ve önemini başta eğitim kurumları olarak ne kadar biliyoruz ve uyguluyoruz? Bundan emin değilim. Ancak en azından üniversiteler gibi felsefi temelli bilim ve araştırma kurumlarının varlığı ve geleceğinin tartışma kültürüne verdikleri öneme bağlı olduğunu batı üniversite tarihlerinden biliyoruz.

 Tartışma aynı zamanda bir konunun enine boyuna irdelenmelidir. Bir şeyi tartışabilmek için somut bir sorunun olması, bu soruna yönelik bir amacın ve hepsinden önemlisi de o konu hakkında bütünsel bir bilgi birikimine sahip olunmasıdır. Konunun bütünsel olarak diyalektik açıdan irdelenmesi gerekir. Konunun diyalektik açıdan irdelenmesi içinde bağımsız düşünme yeteneğinin gelişmesi gerekir. Bu konu ülkemiz insanın en ciddi eksikliğidir. Hiçbir yetkili bir altının bağımsız düşünmesini istemektedir. Yetki tek elden toplandığı için gerek sistem yapılsın gerek uygulamaya yapılan her eleştiri veya görüş oluşumu sistem dışı olarak kabul edilmekte ve hızla bastırılmaktadır. Yetki kullanımı olmayan ve sorumluluk alamayan kişi de iş yapamamakta ve fikir geliştirememektedir. Bir bireyin bir konuyu karşısındaki biri ile tartışabilmesi için kişinin çok erken dönemlerde özgüven ile yetiştirilesi gerekir. Maalesef ülkemiz insanının büyük çoğunluğunda başta belirli mevkilerdeki yetkililerde bu eksiklik kendisini hemen göstermektedir. Bugün eğitim sistemimiz çocukluktan yetişkinlik sürecine kadar (hata bazıları yaşamaları boyunca) sen bilmesin, anlamasın, seni aşar, büyüklerin varken sana söz düşmez. Ortaöğretim yılarında sen ders çalış sınavı kazan adam ol. Derseler ezbere ve test sistemine dayalı. Kimse kitap oku kendini geliştir, hayatın sınavını kazan demiyor. Liseden gelen yetersiz alt yapı ve tartışmanın bilinmemesi üniversitelerde de devam etmektedir. Herhangi bir konuya farklı bir açıdan bakma, kritik etmek ve sonuna kadar savını kitlelerin önünde savunabilme şansı maalesef üniversiteli öğrenciye sunulmamaktadır.

 EN BÜTÜK HAZİNE YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜDÜR
 Bilgi toplumunun en önemli öğesi, sermayeden daha da önemli unsur olarak yetişmiş insan potansiyelidir. Yetişmiş insan potansiyeli de, yalnız öğretilmiş, elinde diplomaları olan dil bilen değil, aynı zamanda çok boyutlu ve bütünsel bakabilmen ve düşünebilin, özgüvenli bağımsız düşünebilen, yaratıcı, evrensel değer yargılarına sahip ve düşündüğünü doğru ifade edebilen kişilerin yetiştirilmesidir. Bugün gelişmiş batı toplumlarının biricik hedefi ve rekabet alanı yetişmiş insan gücünü elinde bulundurmadır. Beyin göçü ve gücü bu çerçevede değerlendirilmektedir. Bizim de ülke olarak 21. yüzyıl eğitim hedefimiz bu doğrultuda olmalı ve bu konuda taviz vermeden kararlı bir politika izlememiz gerekir.

 ÜNİVERSİTELERDE TARTIŞMA VE ARAŞTIRMA KÜLTÜRÜ ÖĞRETİLMEMEKTEDİR
 Ülkemiz üniversitelerinde kâğıt üstündeki proje üretme ve dönem ödevleri pek yararlı olmamaktadır. Batılı üniversitelerde öğrenim gören hocalarımız bilirler, her hafta her derisin uygulaması varsa konu ile ilgili rapor ve tartışma istenir, yoksa dersi ile ilgili literatüre dayalı ödev istenir. Bir şekilde öğrenci bir konuyu nasıl ele alacağını her yönü ile inceler ve kritik yapar. Bu nedenledir ki batıda eleştirel bakış açısı tabii erken dönemlerde ilköğretim, orta öğretim ve nihayet üniversitelerde fikirlerin tartışıldığı ortamlar olarak gelişir ve olgunlaşır. Batı toplumlarında özellikle üniversitelerde her tür düşünce otorite tarafından şiddete dönüşmediği sürece toleransla karşılandığı gençlik kendini en iyi ifade edebilmektedir.

 Bilgi paylaşıldıkça çoğalır öz değişi anlamlı. Tartışarak zenginleşmek, her düşüncenin karşıtını alarak analiz ve sentez yeteneğinin gelişmesi çok anlamlıdır. Olaylara farklı göz ile bakmasını bilmeyen kişi önüne konulan her şeyi sorgulamadan yemesine benzer. İnsan beyninin de böyle çalıştığı söylenmektedir. Uzmandalar insanın öğrenmesini kapasiteleri faklı postane şebekelerine benzetmektedirler. Ne kadar çok okunur ve irdelenirse beynin kapasitenin o denli arttığı ve olayları kavramaya o denli vakıf olduğunu belirtilmektedir.   Eğitim kurumalarımız mutlaka derslerde uygulamaya önem vermeli, öğrencileri her türlü ön yargıdan arî olarak tartıştırma ortamı sağlamalıdır. Tek tek beyinler durağan beyinleri yerine, çok sayıda kişinin tartışan ve ortak akılın yaratacağı etkinin büyüklüğü belki ülkemizin önünü açacaktır. Kim bilir. Batıda gördüğümüz "brain centre" veya "think-tank" merkezlerinin önemi çok açık. Buralarda her türlü düşünme ve tasarım beyin fırtınası anlayışı ile sergilenmektedir.

 ÜNİVERSİTE ARAŞTIRI, KİŞİ BİLİR
 Kişiler "bilir", üniversiteler araştırı. Bilmek, ortaya çıkan gerçek hakkında yeterli bilgi edinmektir. Araştırmak ise, o güne kadar belirlenmiş bir gerçeği gün yüzüne çıkarmaktır; ya da bir bilginin yanlışlığını kanıtlamaktadır. Bu bağlamda araştırma yaparken ilgili bilim disiplinlerinden yararlanmak ve işbirliği yapmak gerekir.
 Bilim yapmak için üzerinde çalıştığınız konuyu inceleme için ön sezgilerin bilgi birikimi ile bütünleştirip tartışılması gerekir. Bilimciler olarak olaylara geniş ve çapraz açıdan bakmayan kişilerin yeni buluş ve dönüşüm yapma şansımız var mı? Sorularını sormadan düşünmeden bilim yapılabilir mi? Eğitim kurumlarında otoritenin belirlediği resmi düşüncenin dışındaki düşünceler zararlıdır diye farklı düşünme ve ufukların gelişmemesi sonucu kişi profesör bile olsa kendi verilerini tartışamamaktadır. Ünlü matematikçimiz Prof. Dr. Cahit ARF "Üniversiteler gerçeklerin tartışılarak arandığı kurumlardır... Tartışma olmayan yerler üniversite değildir..." diyor.
 Başta üniversiteler olmak üzere eğitim kurumlarımızın her düzeyde tartışmalara halen kuşku ile bakması yanında, her düzeyde bilimsel konularda tartışma geleneklerin olmaması ülkemiz insanının iyi müzakereci olmamsına neden olmuş olabilir. Maalesef bugün üniversitelerimiz kendi bilimsel konularını tartışmaktan uzak olduklarını görülmektedir. En büyük kanıtı da bilimde evrensel boyuta geldiğimiz düzeydir. Bu anlamda yaratıcı, eleştirel bakmayı bilen kişiyi bulmak, kaynak bulmak veya ayırmaktan önce gelmelidir. Başta eğitim kurumaları olmak üzere değişik kurumlara istediğiniz kadar mali özerklik sağlansın eğer işi yapacak kişi bilimsel düşünme, yaratma ve irdeleme yeteneğine sahip değilse eldeki para ve donanımın bir anlamı olmayacaktır. Buradan çıkarılacak ders bizim gibi ülkelerde yetişmiş nitelikli insan gücü yaratılması ve bunların doğru yerde kullanılması gerekmektedir.

 Ülkemizin aydınlık geleceği, itaat eden insanlarla değil, düşünen, irdeleyen, düşündüğünü her koşulda ifade edebilen insanlara borçlu olacaktır. Atatürk'ün "Fikri hür, irfanı hür" nesil ancak o zaman ülkemizde değer olacaktır. Avrupa Topluluğuna ancak bu anlayışla gireriz ve muasır medeniyetler seviyesini yakalarız. Herkesin özgür düşünebilen, özgüvenli, bağımsız karar verebilen, yaşama bütünsel bakabilen insanlara sahip çıkması dileği ile.

24.Kasım.2004
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 29 Eylül 2005, 22:38:18
(http://img281.imageshack.us/img281/7049/ata15hf.jpg)
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 16 Ekim 2005, 14:28:34
Gul Bahcesi

Zamanin birinde bir kasabada yasayan dunyalar guzeli bir kiz varmis.. Bu kiz oyle guzelmis ki cok uzak sehirlerden ve ulkelerden cok zengin, cok yakisikli, asil pek cok delikanli onu gormeye gelirmis.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi reddeden guzel kiz kimseleri begenmezmis...

Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kiza asik olan genc bir delikanli da bu kizi istemis... Ama kiz onu da reddetmis...

Aradan uzun yillar gecmis.. Bizim delikanli kasabadan ayrilmis...Kendine baska bir hayat kurmus ve evlenmis, coluk cocuga karismis... Birgun yolu bir zamanlar yasadigi guzel, kucuk kasabaya dusmus..

Orada tanidik birine rastladiginda aklina bir zamanlar orada yasayan dunyalar guzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus... Yasli adam onunde gul bahcesi olan bir evi gostererek kizin evlendigini soylemis.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek merak etmis...

Bir gun gizlenip kocasini evden cikarken gormus... Kizin kocasi sisman, kel ve cirkin mi cirkin bir adammis... Ustelik zengin bile degilmis.. Cok merak eden adam kocasi gittikten sonra evin kapisini calmis.. Kiz kapiyi acinca kendini tanitmis ve neden boyle bir adamla evlenmis oldugunu sormus.. Kiz da ona arkasindaki gul bahcesinden en guzel gulu koparip getirirse cevabi verecegini bu arada tek sartinin bahcede ilerlerken geriye donmemesi oldugunu soylemis...

Adam da bunun uzerine yuzlerce guzel gulun oldugu bahcede ilerlemeye baslamis... Birden cok guzel sari bir gul gormus.. Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gul gozune carpmis... Tam ona uzanirken daha ilerde muhtesem guzellikte kirmizi bir gul goncasi gormus...

Derken bir de bakmis ki bahcenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gulu koparip kiza goturmus... Bahcenin en guzel gulunu getirmesini beklerken kiz bir de ne gorsun yapraklari solmus ciliz bir gul..

Bunun uzerine adama donen kiz soyle demis : "Bak gordun mu? Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur gecer ve sen en kotusune razi olmak zorunda kalirsin.. Bu yuzden genclik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi ogrenmek gerekir.."
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kral55 - 18 Ekim 2005, 00:17:57
GÜVEN



     Ingiltere'de yargıçların maaşı yoktur. Onun yerine  ihtiyaçları
oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri   vardır. Ingiliz
devleti hakimlerine o kadar güveniyor yani.Birgün hakimin biri bir
bankaya gidip 1.000.000   poundluk   bir çek bozdurmak istediğini söylemiş.
Tabii ortalık birbirine   girmiş.Banka yöneticileri en üst makamdan
onay almadan bu kadar parayı  veremeyecekleri   söyleyip hemen Içişleri
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı,Başbakanlığa filan telefon etmişler. Ancak
aradıkları her yerden gelen cevap  aynıymış: ÖDEYIN!
     Gel gelelim bankada o kadar nakit yokmuş. Hakimden   ertesi gün  
gelmesi   rica edilmiş. Ertesi gün para bir bavul içinde hazırmış.
     Aradan birkaç  gün geçmiş. Hakim çıkagelmiş. Parayı bankaya geri  
vermek istiyormuş. Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet
Bakanlığı'nı
     aramışlar. Derhal bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hakime
hareketinin sebebini   sormuşlar.

     Hakim "Kraliçe nin hükümeti bize gerçekten bu kadar güveniyor mu?
Onu sınadım" cevabını vermiş.
     Raporlar bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hakim  azledilmiş.
     Adalet bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle
açıklamış:
     "Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi, devletine   güvenmiyor ve
onu sınıyorsa, devlet ona asla güvenmez."
     "Güven" çok ince bir çizgidir. Onu kalınlaştırarak kırılmasını
     engeleyyen tek şey, "iki taraflı" olmasıdır.
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Clint_Eastwood - 01 Kasım 2005, 20:33:38
"Bire birer yıkılan hayâllerin
Altında kalan hâtıralardır
Ezilir bir şeyler gecenin sessizliğinde,
Çığlıklar kırlangıçlar gibi duygular,
Yapayanlız uçar uzaklara
Ve acılara çıkan yolların sonunda
Hep üzülen biri vardır
Ne acı..."
                     

Yazan: Kayahan AÇAR
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Clint_Eastwood - 24 Mart 2006, 20:49:54
gecenin bu saatinde
tam seninle yoğunlaşmış
anlatırken sevdamı resmine
bir kelebek konuverdi elime
gecenin ağır karanlığında
odama neden gelmişti
özgürlüğü değil, ışığı seçmişti
tıpkı senin gibi
onu uzaktan sevdim, sevdim
incitmemek için nazik bedenini
onunla sabahlara kadar sohbet ettim
kısa ömürlü bu güzel kelebeğe
sevdayı aşkı sevmeyi anlattım
sanki anlıyordu beni...
hiç masamdan gitmedi
sanki can kulağıyla dinledi
sabaha kadar sana olan sevgimi...
bende ;
özgürlüğü değil, seni seçsem
bir gece ışık dolu odana
bir kelebek gibi süzülüp girsem
ben seni sabahlara kadar seyretsem
seni bıkmadan dinlesem
sende beni okşasan
bana sevmeyi, bana aşkı anlatsan
sonra pencerelerini kapatsan
odanda misafir kalsam, dışarı çıkamasam
inan hiç aldırmam
tıpkı bu güzel kelebek gibi
bir kenarda ölüp kalsam...

Not: Yazarını bilmiyorum
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: kadir55ist - 25 Mart 2006, 18:19:20
selam
azrail'in güzelliği

-------------------
-Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra
Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.

Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı.
Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap'ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size...dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.

--"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH 'ı, ölümü, ahireti

anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:

--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine

tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."
Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler"hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:

--"Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"

--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."

O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için

Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:

--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?. İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.

Ertesi gün O'na: --"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:

--"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"

--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir." Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!"

dedi ve devam etti:
--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!...

Saygılarımla
Başlık: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: HoliganSamSunLu - 01 Ağustos 2006, 23:56:34
Ölümlere Gidiyorum

Simdi biraktigim gibi
Her yer yine ayni
Hüzünler
Aglayislar
Haykirislar hep ayni
Dertli sarkilarin calindigi
Hicranlarin ah cektigi
Ölümlerin kol gezdigi yerler
Ve
Seni sensiz yandigim
Agladigim
Umutsuz kaldigim o yerler
Yine ayni
Artik kahramanlik öykülerimi
Daglara söylüyorum
Siirlerimi senin icin yaziyorum
Agir yarali kan icinde yatiyorum
Yaram sarilmaz deli sevdada
Ölümlere gidiyorum..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Clint_Eastwood - 26 Haziran 2009, 22:44:44
ÖLÜ BİR KÖPEK

    Kanlı asfalt, kurumuş kırmızı... Tıpkı gelinciklerdeki gibi... Bir köpek ölüsü var ve üzerinden geçen arabalar... Kimsenin bilmediği, görmediği ve önemsemediği ölü bir köpek... Katılaşmış bir et yığını sadece. Kim önemser ki ölü bir köpeği? Saygı duyan var mıdır? Ya da vurup öldürenin vicdanında sorular var mıdır?

    Ben de ölü bir köpeğim aslında... Tıpkı iş yerimin karşısındaki asfaltta yatan gibi... Üzerimden belki arabalar geçmiyor, cesedim kokmuyor ve kanım kurumuyor... Issızlığımız aynı belki de... Ölüp giden bir köpek... Yaşamakla ölmek arasındaki farkı bilmeden sorgusuzca çalınmış bir hayat ve ardından asfalt üstünde kuruyan kanlar gibi yok olan umutlarım... Oysa o orda duruyor hala, her gün azar azar yok oluyor... Leş yiyenlerin önünde pervasızca duruyor... Ölürken de dik miydi başı? Son kare neydi gözlerinde...

    Her birimiz asfalttayız beklide, kimimiz ezilip ölüyor, kanıyor ve yok oluyor... Kimisi yola devam ediyor... Ölüm yolunda kim uzun kim kısa kalır bilinmezmiş... Bazen o köpek gibi uzansam asfalta... Ezilsem yok olsam unutulsam... Cesedim tanınmasa kurusa kanım kırmızıya boyasa asfaltı... Orda yatan köpekle ayakta duran ben! Ben ayakta mıyım aslında, yoksa çoktan o asfaltta can mı vermişim...

    Görüp önemsemediğimiz bir ayrıntıdır bazen yoldaki ölü köpekler, arabamızla üzerinden geçip gideriz, fark etmeyiz kağıt gibi olmuş cesedin bazen... Biz de olur muyuz onlar gibi? Uzanır mıyız koluna girip ölümün boylu boyunca...

Bir köpek gördüm, koşarken değil
Bir köpek gördüm, havlamıyordu...
Bir köpek gördüm, ölmüştü
Bir köpek gördüm, bana benziyordu...

Bekir Korkut ŞAHİN
     18 Mayıs 2007
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 29 Temmuz 2009, 12:26:06
Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir işi varmış ne de parası. Günler boyu iş aramış ama bulamamış... Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış. Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...

Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.

Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar, "Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.

Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş. Yaşlı iş adamı, terzinin yanına yaklaşıp, "Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim" deyince,
"Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş" diye yanıt vermiş terzi. Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş. "Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?" diye soran yaşlı adam, "Ben terziyim" yanıtını alınca "Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın" diyerek arabaya bindirmiş bizim terziyi.

Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş. Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık "ünlü işadamı" diye anılır olmuş.
Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmasını sağlamış. Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş. Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.

Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş. Ve başlamış anlatmaya: "Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona "Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın" demiş.

Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın..."
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş...
Dostluk iplerinizi koparmamanız dileğiyle.......

>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
ardindan su yazi sahane gider..:

Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,

Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.

Bir dost göz arayışıyla,

Saat tıkırtısıyla....

Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,

Ama;

''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.

Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.

Yoksa zor değil, hiç zor değil,

Demli çayı bardakta karıştırıp,

Bir başına yudumlamak doyasıya.

Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''

Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra........


CAN YÜCEL



Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 19 Ekim 2009, 21:25:10
Ağlamak istiyorum yine..
İçimi dökmeliyim artık..
Dayanamıyorum..
Kelimeler dilimin ucuna kadar geliyor
Ama orada tıkanıyorlar..
Bir türlü anlatamıyorum kendimi..
Belki de kimse anlamak istemiyor beni..
Sıkıyorum dişlerimi ve ellerimi..
Sonra dinliyorum acıyla çarpan kalbimi..
Bir o ağlıyor şimdi,
Bir de gözlerim, her zamanki gibi..
Dertliyim, deliyim yine bu akşam..
Hüzün dolu saniyeleri sayıyorum..
Ve yavaş yavaş geçiriyorum saatleri..
Ellerim titriyor ateşin alevi gibi..
Başım tarifi belirsiz ağrıyor..
Günler üstüme üstüme geliyor sanki..
Ne zaman bitecek bu hikaye Ya Rabbi..

Gerçek sandığım herşey..
Canlar, dostlar ve aşklar..
Hepsi birer birer yalanladı kendini..
Nasılda kanmışım ciddi ciddi..
Hayat bu, oyuncak bir alemdi demek ki..
Oyunun içinde oyun,
Bende rol alan sıfatsız bir karakter..
Ve en sonunda bende unuttum kendimi..
Bütün hedefini kaybedenler gibi..
Düşündükçe mazimi..
Bir de şüpheli geleceğimi..
Batıyorum çamura batar gibi..
Yanıyorum ateşlerde yanar gibi..
Üşüyorum kutupta donar gibi..
Kaybetmişim gücümü ve ümitlerimi..
Hiç sahip olamamıştım onlara belki..
Geçmişi unutmak istiyorum artık yetti..
Geleceğimi ise yaşamamak..
Dünümü silmeliyim bir çizgide..
Yarınımı ise yazmalıyım bir kalemde..
Ama olmadi, olduramadım..
Sağlam bir renk bulamadım..
Sile sile çizgiler,
Yaza yaza kalemler bitmiş, tükenmiş..
Bunlarda yalandı demek ki..
Başaramadım..
Ben hep sahte mutluluğu mu oynamıştım peki?
Hep acımasız mıydın sen hayatım?

Evet öyleydin!

Ve ben seni bugün farkedebildim..
Ne yazık ki çok geç ve vakitsizdim..
Kader, senden tek isteğim..
Alnıma yazıldığını daim bildim..
Bugün bu yazının son cümlesini okumak isterim..

Dayanamıyorum artık bil ki çöktüm..
Gözlerim yaşlı, yüreğim acılı..
İçimi kağıda, yaşları boşluğa döktüm..
Yine ağlıyorum ya gökyüzü misali..
Olmuşum ben iki büklüm..


N_55
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: ali ihsan - 20 Ekim 2009, 13:18:36
Şehide Mektup

Güvercinlerin uçmuyor artık ağabey
Eskisi gibi...
Kahverengi ceketinde
Hala senin kokun var.
Kızardın senden habersiz giydiğimde
Gurur duyduğum için hatırandan
Şehit ağabeyimin ceketi bu deyip
Giyerim ara sıra kızma ağabey

Artık muslukları ben tamir ediyorum
Tıpkı öğrettiğin gibi
Ben suluyorum annemin çiçeklerini
Mahallenin çocuklarına
Ben öğretiyorum bisiklet sürmeyi
Ben içleniyorum akşamları senin yerine
Beni gam sarıyor, beni hüzünler
Ben düşünüyorum uzun uzun
Yakılan goncaların düşüp derdine
Yani sen varmışsın gibi akıyor hayat
Bir tek sen olup da
Sarılamıyorum ağabey kendime

Karşı komşunun kızı
Siyah giyer gittiğin günden beri
Meğer sevdalıymış sana
Görsen, ak yüzünde hüzünler
Kara sevda yine şehrimizde kol gezer
Kar düşünce oralarda dağlara
Seni anar beraber üşüdüğün kaldırımlar
Üşürsün diye içi yanar
komşu kızının...


Fehmi vardı hatırlar mısın ağabey
İçmiyor artık, içmiyor...
Albayraklar donatmış evin önünü
Meyhanenin önünden bile geçmiyor
Ölçüp biçip söylüyor artık sözünü
Allah demeden hiç ağzını açmıyor
Çok severdi seni
Askerliğini bekliyor
Allahım'a ant olsun ki diyor
Alacağım öcünü

Hala bir tabak fazla koyar
Sofraya annem...
Sanki hiç gitmemişsin gibi...
Düşünsene ağabey, hep buradasın, yanındasın
Yaslamışsın başını sıcak göğsüne
Hep aklındasın ağabey, hep aklındasın
Gün gelecek diyor kavuşacağız
Belki uzak belki yakın buluşacağız
Elbet diyorum ben de elbet

Şimdi ben askerim ağabey
Şehit düştüğün yerde
Mektubunu seni vurdukları
Ağacın dibine bırakırım
Askerlik anılarımı da anlatırım
Bir daha ki sefere
Hoşça kal!
Bir tarafım seninle ama
Savaşmalı bir yanım
 
Ekrem Ceylan

Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 18 Kasım 2009, 12:22:50
HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?


Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin
genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle
çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir
kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.
"Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk..
"Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"
dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir.
Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.
"Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.
Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!."
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir
değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına..
"Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....


O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asılı.
Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,
geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi,
"Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. O yıllarda
öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."

--------------------------------------------------------------


Sampiyonluk görmek bir hayal ise sayet, 0 almaya raziyim..
Gerceklesmeyecek hayalimiz yok sana dair SAMSUNSPOR'um..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 10 Aralık 2009, 23:53:18
Şehit Vasiyeti


Gene hangi dua'yı okudun anne,
Vurulduğum yerde güneş açtı
Yine mi ağlıyorsun anne,
Cennetime yağmur yağdı

Üzülme anne ağlama, sırtımdan yedim kurşunu kalbimden değil.
Öylece duruyor hayallerim, vatanım ellere yar değil.

İzin günümde be anam.
Yârime mektup yazdım o gün.
Kınalı ellerinin kokusunu özledim demiş,
Bir kalp çizip içine de şafağımı yazmıştım.

Birliğe döndüğümde erkenden yatmış,
Gece beni bir üç nöbetine uyandırmaya gelen çavuşla
Rüyamda seni gördüğüm ve beni uyandırdığı için tartışmıştım.

Sıkı giyin oğlum, hasta olma sakın ve paran varmı diye soruyordun
Bende her zamanki gibi var anne diyordum, var.
Hiç olmadı be anam, hiç olmadı
Nasıl isterdim, ardımda bir yar birde ana bırakmıştım.

Sağ olsun tertibim cemil memleketinden tütün getirmiş, sigarasız kalmıyorduk.

O gece birlikte gittik nöbete.
Yolda bana "Sanki bu gece bir şeyler olacak" der gibi bakıyordu
Ama yiğitti söylemiyordu.
Nöbeti devraldığımızda garip bir sızı çöktü benimde içime.
Sanki terli terli su içiyor, seni üzüyordum be anam, öyle bir şeydi işte.

Nasıl oldu anlamadım!
Cemil " yere yat " dediğinde çoktan yerde bulmuştum kendimi.
Anlamadım vurulduğumu, sıcacık bir şey hissettim sırtımda
Terliyordum, sanki yaz gelmiş öğlen sıcağı çökmüştü tepeme.

Dudaklarım kurudu birden
Cemil " dayan " diyordu, ama ağlıyordu
Gözyaşları yüzüme damladığında verdim son nefesimi.

İşte o an sana ilk ihanetimi ettim anne.
Önce atalarım, sonra yârim canlandı birden gözümde.
Hoş gör be anam, kızma. Bende baba olacaktım
Daha adını bile koymamıştık oğlumuzun, iki ay vardı doğmasına.

Bilmiyorum duyuyor musunuz sesimizi
Korkmayın, ağlamayın, gurur duyun.
Vasiyetimizdir.
Öyle evlatlar yetiştirin ki, adları Mehmet, soyadları Şehit olsun.

VATAN SAĞOLSUN..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 10 Ocak 2010, 23:28:19
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

Sevmek için güzele mi bakmalı?

Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?

Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?

Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?

Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 07 Mart 2010, 19:50:36
Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

CEMAL SAFİ
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: erkutdem55 - 07 Mart 2010, 22:12:12
Fecr_55 son gönderdiğiniz şiirler çok güzel.Teşekkürler.
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: ali ihsan - 11 Mart 2010, 09:37:24
SİTARE - DİLAVER CEBECİ

"Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kanare"

Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays'ı Antere'yi A'şa'yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr'in Suad'ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş'in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib'e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
"Ah minel aşk-ı ve halatihi.."
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
"güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var" diyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 18 Mart 2010, 00:00:41
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ...

BU MİLLET BU DESTANI KANIYLA YAZDI...
MÜHİMMAT YETERSİZ, ZAMANSA AZDI...
YÜREKTE VATAN ATEŞİ, MEVSİMSE KIŞTI...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

HASBİNALLAH DEDİ SEYİT ONBAŞI...
YER, GÖK DUYDU SESİNİ, SIRTLADI DAĞ İLE TAŞI...
İMAN İLE YÜKLENDİ, KENDİNİ BİLE AŞTI...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

BELLİ Kİ RAHMAN'IN DESTEĞI VARDI...
BİR BAYRAK ANCAK BÖYLE DOĞARDI...
VAR GÜCÜYLE ÖNCE VATAN DİYE BAĞIRDI...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

CEPHEYE YAĞMUR GİBİ MERMİLER YAĞDI...
SİPERLER SANKİ ETTEN DUVARDI...
DÜŞMANI ANCAK BÖYLE KOVARDI...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

GÖK İLE YER BÖYLE BULUŞTU...
BİR ZAFERİN ARDINDAN BAYRAK DOĞMUŞTU...
TAŞ TOPRAK BİLE DİLE GELDİ KONUŞTU...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

TOPRAĞIN KANA DOYDUĞU AN...
YAZILDI TARİHE KOCA BİR DESTAN...
ÖLMEYE GİDERKEN DEDİKİ ÖNCE VATAN...
İŞTE BU DESTAN BÖYLE YAZILDI...

DEDİLERKİ ÇANAKKALE GEÇİLMEZ...
VATANIN BEDELİ HİÇ BİR ŞEYLE ÖLÇÜLMEZ...
BAŞKA KALEM İLE BÖYLE DESTAN YAZILMAZ...
İŞTE BU DESTAN AKAN KANLA YAZILDI...


Alıntı, adam..

(http://www.canakkaletr.com/wp-content/uploads/18mart-small.jpg)
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 22 Mart 2010, 00:33:22
Egitici ve ibretlik bir yazi olduguna inanarak ekliyorum..

Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı:
-Anne, baba..Eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.
Oğulları,
-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti. Arkadaşım savaşta ağır yaralandı. Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır. Anne,baba,onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum, dedi babası. Bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var, bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır.

Oğlu o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Ama birkaç gün sonra, polisten bir telefon geldi. Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler. Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu.
Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler:
Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı..

Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: mehmet yılmaz - 03 Nisan 2010, 18:26:58
Hangi bahardan çaldın o yeşil gözlerini
Gözlerin benim için ab-ı hayattır gülüm
Bunu bilseydi bahar verir miydi yerini?
O gözler ki uğruna, ölüm murattır gülüm

Rüyama, dülüme karışan güzel/ Söyle Melek msin söyle nur musun?
Hayal alemimle yarışan güzel / Aybükem, gülbükem sen olur musun?
Sensin benim için yüce mefkure / Onulmaz derdime bulunan çare
Kahrından çatlasa bütün yerküre / Gelip gözlerimde kaybolur musun?

***

Her bir bölümü şiirdeki bir mısranın başlık olacağı, 8 bölümden oluşan bir uzun hikaye yazmak isterdim, belki de yazarım, hatta belki de yazmışımdır :)
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 27 Nisan 2010, 21:27:17
Iyi bilinen bir konusmaci, seminerine 20 dolarlik bir banknotu göstererek basladi. 200 kisinin bulundugu odaya, "Bu parayi kim ister?" diye sordu ve eller kalkmaya basladi. Konusmaci: "Bu parayi sizlerden birine verecegim, fakat öncelikle bazi seyler yapacagim" dedi. Parayi önce burusturdu, ve dinleyicilere "Hala bu parayi isteyen var mi?" diye sordu, eller yine havadaydi.

Bu sefer, konusmaci "Peki bunu yaparsam?" dedi ve 20 dolari yere atti, onun üstüne basti, ezdi, pisletti ve para simdi pis ve burusuktu, fakat eller yine havadaydi ve o parayi herkes istiyordu. Ardindan konusmaci söyle dedi "Arkadaslarim burada çok önemli bir sey ögrendiniz. Burada paraya ne yaptiysam hiç önemli degil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptigim seyler onun degerini düsürmedi, o hala 20 dolar!"

Hayatimizda çogu kez verdigimiz kararlar veya hayat sartlari nedeniyle hirpalanir, canimiz acitilir, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne oldugu ya da ne olacagi önemli degil, hiçbir zaman degerimizi kaybetmeyiz, temiz ya da pis, hirpalanmis ya da kirilmis, bunlarin hiçbiri önemli degildir.

Seni sevenler senin ne kadar degerli oldugunu her zaman bileceklerdir, hayatimizin degeri ne yaptigimiz, veya kimi tanidigimizla degil, "kim oldugumuzla alakalidir"..

Sen mükemmelsin, bunu asla unutma. Her zaman elinde olanlari düsün, olmayanlari degil..

alinti..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 07 Mayıs 2010, 23:20:54
Davulla, zurnayla, kemençe ile askerini uğurlayan..
"Seni bu vatan için yetiştirdim" diyen..
Eline kına yakıp Mehmetçik yapan..
Gözündeki yaşlar gül olup akan..
Dünyada tek millettir TÜRKİYE..

Asker ocağı, Peygamber ocağı diyen..
Vatanı, bayrağı canından aziz bilen..
Mehmetçik vatanı beklerken rahat uyuyan..
Ölürse şehit, kalırsa gazi olma onuru yaşayan..
Böyle büyük bir milletin vatanı TÜRKİYE..

"Ben seni bu vatana asker yetiştirdim" diyen..
Askerlik yapmayana ak sütünü helal etmeyen..
Vatan borcu, namus borcu diye bayrakla yürüyen..
Askerine gururla Mehmetçik diyen..
Dünyada tek millet TÜRKİYE..

Vatanı, bayrağı anası, namusu bilen..
Vatan için alnından vurulup toprağa düşen..
Türk bayrağına sarılı tabutu öpen..
Şehit oğluna sarılıp, "Vatan sağolsun" diyen..
Onurlu bir milletin vatanı TÜRKİYE..

Tarihe şan veren bir milletin torunlarıyız..
Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler, Atatürkler..
Doğuran anaların kahraman evlatlarıyız..
Yunus'un, Mevlana'nın işaret ettiği yoldayız..
İmanlı, inançlı bir milletin vatanı TÜRKİYE..

Atatürk'ün çizdiği aydınlık yolda yürüyen..
Laik Cumhuriyeti canı gibi koruyan..
Vatan, bayrak, ezan için şehitler veren..
Bu uğurda rütbelerin en büyüğüne eren..
Mehmetçik diye askerini baş taçı eden..
Kahraman bir milletin vatanı TÜRKİYE..


NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 19 Haziran 2010, 12:53:37
(http://img535.imageshack.us/img535/8404/0g446941gg0.gif) (http://img535.imageshack.us/i/0g446941gg0.gif/)

Hilalle yıldızın şehit kanına
Düşerek çizdiği nakıştır bayrak..
İslam şan katıyor onun şanına,
Türk İslam ruhuna akıştır bayrak..

Yiğidin evidir koyu gölgesi..
Okşar dalga dalga ezanın sesi..
Varlığın ispatı Türk'ün nefesi..
Sevdayla göklere bakıştır bayrak..

Ne ana, ne evlat, ne de yar gibi..
Sana mesken olmaz bu diyar gibi..
Dalgalan; şehidim hep duyar gibi..
Sevginle şahlanıp kalkıştır bayrak..

Hem ay yıldızımız, hem güneşimiz..
Yan baksa kurşun yer öz kardeşimiz.
Uyurken gözetir onu düşümüz..
Hür olup, dünyada kalıştır bayrak..

Titrer yere düşsen toprak dayanmaz..
Şehit kanı yoksa al'a boyanmaz..
Düşman uyumuyor, dostun uyanmaz..
Gökte şimşek olup çakıştır bayrak..

Sensiz adı olmaz yurdun, yuvanın..
Özüsün Türklüğün, bütün davanın..
Süsüsün dağların, yeşil ovanın..
Yokluğu, can çıkışıdır bayrak.

Kanım boyan, fırçam elimde durur..
Dalgalan göklerde en büyük gurur..
Kalender işte can deyip haykırır..
Varını uğrunda yıkıştır bayrak.

alinti..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 10 Kasım 2010, 18:58:34
Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye...


Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vadedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma!
Gördün, söyleme; bildin deme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye acı:

Cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene.

Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar..
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: YaşarDoğu - 20 Aralık 2010, 00:59:46
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman



Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahaeddin KARAKOÇ
(Uzaklara Türkü)




Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman II



Bilirsin ki burda değilim artık
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...
Gelir benim yüreğimde toplanır,
Dağların üstünden sıyrılan duman.
Bir yanım mosmordur, bir yanım beyaz,
Bir yanım karakış, bir yanım ilk yaz.
Can evime bakışların saplanır;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman;
Ne sen gurbetçisin, ne ben sılacı.
Senden gayrısına bakmam mümkün mü;
Gözlerimi esir alan dağlardan.
Kapımı üç defa çalan postacı
Adresinde yok! Diye notlar düşer,
Eski adresimde bir hüzün eser;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Eski adresimse kurumuş bir gül,
Gizemli bir ıtır, domur domur kan,
Yaba yaba yelde savrulur gönül,
Firkatli turnalar geçer uzaktan.
Dalgınlığım debimetre tanımaz,
Başım çarpar bir gemi bordasına
Düşerim bir girdabın ortasına
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Birden bezeklenir sevda haritam,
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman...
Lâleler toplarım ben tutam tutam,
Bizim için çalar kıvrak bir keman.
Gök papatya, yer ise lâle bahçesi,
Aşka ışık dokur kuşların sesi.
Seninle hep aynı yerde oluruz;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Kumaşı eprimiş üç mevsim geçer,
İlkyazla uyanır derin uyuyan.
Tan sesine cıvıldaşır serçeler,
Sevdadır anlıma namlu dayayan.
Havuzuma ay ışığı dökülür.
Bilirsin ki burda değilim artık,
Ruhum yağmur yağmur göğe çekilir;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Gülde çiy damlası... Buzum sırçayım;
Güneşe çarpınca param parçayım.
Bir gün Emirgândayım, bir Kanlıcada,
Üsküdarda, Beykozda, Çamlıcada.
Şehir bir hançerken kan burgacında.
Mekâna sığar mı bu deli yürek?
Bir sevda çeşmesi, bu deli yürek.
Baylanır, beklerken baygın düşerim;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Bahaettin KARAKOÇ (Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman/Ayışığında Serenatlar-Sıla Kitapları)

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman III



Saçlarına pütür pütür yapışmış,
Gözlerinin rengi ile sıvanmış
Bir avuç kuru çiçek topladım.
Kırılıp dökülmesinler diye
Sevgiyle, özenle tek tek topladım.
Yürek fideledim zamana ve mekâna,
Hasat vakti geldi yürek topladım.
Belli ki bu yıl da vuslat gecikecek
Aşıdır, serumdur, besindir her umut,
Ey sevgili umudunu diri tut! ...
Bedenim hür değil, mühlet ver bana,
Er veya geç çıkıp geleceğim sana;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

Mevsimi geçiyormuş, geçsin varsın,
Hep böyle dönüyor zaman tekeri.
Biri gider, biri gelir mevsimlerin,
Sonsuzluğu, diri aşklarla kucaklarsın.
Acılardan damıtırsın şekeri,
Sabrı da güzel olur çeyizi hazır kızların.
En ışıltılı çağında yıldızların
Kaç bıldır öteden göz kırpar bana,
Her umut bir yoldaş, her dert âşina.
Sorma ıhlamurlar ne zaman çiçek açar? ...
Beni güneşin ortasına atsalar da
Yanarım, pişerim, gelirim sana;
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman! ...

BAHAETTİN KARAKOÇ (Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman/Ay Işığında Serenatlar - Sıla Kitapları)

İbrahim sadri "ıhlamurlar çiçek açtığı zaman" (http://www.youtube.com/watch?v=fv2SgjweEwk#normal)
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: berusa55 - 05 Ocak 2011, 04:38:56
(http://file.plusbilgi.net/2010/03/turk_bayragi.jpg)

KÖR MÜSÜN

Ey Türkoğlu Kendine gel kendine,
Devletini deliyorlar kör müsün,
Düşmeyelim şu batının fendine,
Kırk elekten eliyorlar kör müsün?

Batı hep böyledir borç verir önden,
Vatan ister vatan Yurt ister senden,
İktisadi yönden coğrafi yönden,
Kuşatmaya alıyorlar kör müsün?

Türkiye Türklerden nasıl alınır,
Hesabı yapanla dost mu olunur,
Hangi dağda hangi maden bulunur,
Bizden iyi biliyorlar kör müsün?

Batılı diyor ki şu kanun gerek,
Bizde sanıyoruz bal ile börek,
İnsan hakkı demokrasi diyerek,
Ne hainler buluyorlar kör müsün?

Hain çünkü bunlar almış doları,
Alınca batıya vermiş yuları,
Bunlar şu ab nin kadim kulları,
abee abee diye meliyorlar kör müsün?

Bazınız belki der kim bunlar nerde,
Nerde deme nerde bunlar her yerde,
Şehirde kazada hatta her yerde,
Akılları çeliyorlar kör müsün?

Bunların içinde kim yokki off off,
Kimisi medyatör kimisi prof,
Seçtiklerin bile kof çıktılar kof,
Aynı telden çalıyorlar kör müsün?

Son seçimde vebal attın boynundan,
Müslüman seçmiştin emindin bundan,
Bunun bile haç çıkıyor koynundan ,
Frenk kıçı yalıyarlar kör müsün?

İşte bu abci aydın zevatlar,
Abyi överken göbeği çatlar,
Pamuklar yamuklar bazı kavatlar,
Ermenici oluyorlar kör müsün?

Ab için her bağımız hiç artık,
Kan bağıymış dil bağıymış geç artık,
Türkiye de Türküm demek suç artık,
Türk adını siliyorlar kör müsün?

Ab ne yapıyor bak vurup vurup,
Mozaik diyorlar mermeri kırıp,
Kürtü Türkten, Türkü kürtten ayırıp,
Dilim dilim diliyorlar kör müsün?

Sonra kürtün çocuğunu kandırıp,
Hasan Sabah gibi tam inandırıp,
Büyütüp besleyip silahlandırıp,
Üstümüze salıyorlar kör müsün?

Bırak be milletim gafleti bırak,
Aç gözünü artık şu piçlere bak,
Vatanımda bayrağımı yırtarak,
Ay yıldızı yoluyorlar kör müsün?

Açık artık felakete gittiğin,
Günden güne tükendiğin bittiğin,
Davul zurna ile asker ettiğin,
Evlatların ölüyorlar kör müsün?

Kör müsün diyorum hiç kızma affet,
Zıvanadan çıktım nedir bu gaflet,
Savaş var karşında devlet yok devlet,
Sinsi sinsi geliyorlar kör müsün?

Bakın yankilerle verip elele,
Çakalken it oldu iki hergele,
Talabani bile barzaani bile,
Paçamıza dalıyorlar kör müsün?

Zaten pkkyı kuranda batı,
Kurup arkasında duranda batı,
Bizi sırtımızdan vuranda batı,
Ensemizde soluyorlar kör müsün?

Bitsin artık dostuz mostuz marvalı,
Gördük işte en dost olan düveli,
Başımıza kim geçirdi çuvalı,
Birde kıs kıs gülüyorlar kör müsün?

Vaşinkton sıtrazburg roma,
Arif bunlar dost mu olur adama,
Felaket tellalı değilim ama,
Türkiye yi bölüyorlar kör müsün?

OZAN ARİF
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: babasamsunlu - 16 Şubat 2011, 12:44:55
Baban maaşıma harçlık diyormuş,
Anan onbinlerce başlık diyormuş,
Kısacası bu iş olamıyormuş,
Bir araya gelemeyiz,bir araya gelemeyiz sevgiliiimm ..
                                 
                                     O.Gencebay..

Nerden geldiyse birden aklıma :):)
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: realfans - 16 Şubat 2011, 17:40:13
"Çocuklar neden cesurdur bilir misin?
Bilmedikleri için..
Bir çocuk susadığı zaman su ister annesinden,
Oturup da bir köşeye ağlamaz,
Sen ise bana susadığın halde,
Beni benden isteyemiyordun..
Oturup bir köşeye ağlıyordun"

Ama artık farklı herşey...
Biliyorum ki o gözler benim için yaşıyor artık,
O yürek kendisine susayan bu yürek için çarpıyor artık...
Ve ben..Ve ben....

Aşıklar neden ağlar bilir misin?
Bahar için..
Sevdikleri için..
Sevip de kavuşamadıkları için..
Kavuşup da sarılamadıkları için..
Ve bazen de mutluluktan ağlarlar,
Sarılıp da baharı getirdikleri için...
Ben de ağlıyorum şimdi biliyor musun..
Çünkü sevdalıyım ben de,
Ve sevdalılar hep ağlar,gerçek aşıklar hep ağlarlar,
Hem de yalansız,
Hem de riyasız ,
Lekesiz ağlarlar..

Bugün bir başka güzel hiç sevmediğim sonbahar,
Bugün başka güzel ağaçlar,tükenmiş olsa da yapraklar,
Bugün herşey bir başka güzel...
Sen başka güzelsin bugün PRENSESİM..
Ve güzel olmayan iki şey kaldı hayatımda,
Yıllarımın boşa geçmesi birincisi,
Seni daha önce tanımamam...
Ve ikincisi yanımda olmaman be SEBEBİM..
Yanımda olmaman...

Yağmur başladı duyuyor musun?
Sevda yağıyor gökyüzünü yararcasına..
Ve ben ıslanıyorum..
Delicesine,
Doya doya ıslanıyorum hasret kaldığım yağmurlarla..
Ve hiç üşümüyorum artık,
Gözlerinin sıcaklığı yetiyor dünyamı ısıtmaya,
Bazen yakıyor taa içimi,
Yanmak hiç bu kadar güzel olmamıştı be SEVDAM...
Bir iki haftadır işlerle ilgilenmiyormuşum,
İyice umursamaz olmuşum,
Bugün ortağım sitem etti daha önce hiç kızmadık birbirimize...
Bilmiyor ki tam aksine umursamak kelimesini yeni öğrendiğimi,
Yeniden doğduğumu anlamaz ki anlatsam sabahlara kadar,
O hiç sevmedi ki böylesine,
Sarmadı ki yüreğini hiç kaybetme korkusu,
Yanmadı ki be SEVDİĞİM,
Yanmadı ki hasret ateşiyle,delicesine...

Yeni bir kalem aldım bugün,
Ve çöpe attım kırık kalemimi..
Seni daha güzel yazayım diye,
Ama olmuyor,
Anlatamıyorum o güzel gözlerini,
Yok ki anlatacak,
Dünyamı aydınlatanı ifade edecek iki kelime...
Ama yüreğimden kopan bir iki kelime var sadece haykırmak istediğim,
Ve bir gül..
Seni seviyorum PRENSESİM...
Seni seviyorum SEBEBİM...
Seni seviyorum SEVDAM...
Seni seviyorum SEVDİĞİM..
Seni seviyorum HERŞEYİM..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Ajan - 16 Şubat 2011, 17:44:43
Bir Fotoğrafa

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
"Önemli olan 'zamana bırakmak' değil,
'zamanla bırakmamak'tir.."
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

Nazım Hikmet Ran
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: Fecr_55 - 27 Şubat 2011, 01:06:52
Akıllara Ziyan bir hesaplama ve Muhteşem Aşk..


Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah, Farsca'da "Güneş ve Ay" anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan'dır.

Padişah kızını Rüstem Paşa'ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan'a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama, aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.

Üsküdar'a, Saray'ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii'nin temelini atar ve 1548'de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki "etekleri yerleri süpüren bir kadının" dış çizgilerini verir.
Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı'da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul'un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan'a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan'ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana. İşte, aşka adanmış iki eser.

Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar'daki camileri aynı anda görebileceğiniz bi yer seçin. Ve 21 Mart'ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin. Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan'ın doğum günüdür.
Göreceğiniz manzaraysa şudur mirim:

Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar'daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay.

Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır; nasıl bir güzellik anlayışıdır..

Gidip görmek lazim..
Başlık: Ynt: Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar
Gönderen: eren55 - 02 Nisan 2011, 18:04:44
Küçücük bir kuştu,
Gönlümün dalına konmuştu.
Sonra bir gün küstü,
Acep ne olmuştu?


Ancak bu kadar oluyor ne yapalım?:D :D :D