Mehmet Yılmaz : "Milinkoviç'i tutmak.."

Başlatan yönetici, 03 Kasım 2006, 02:56:55

« önceki - sonraki »

yönetici


AlıntıO meşum kazanın ertesi sezonuydu. Samsunspor büyük acısını unutmaya-unutturmaya çabalıyordu ve 1989-90 sezonuna yeni bir umutla ve içimizde epeydir ayrı kaldığımız sevgiliye kavuşmanın verdiği meserretle başlamıştık. Birinci hafta rakibimiz o güne dek o da rahmetli Mete'nin golüyle sadece bir kez yenebildiğimiz G.Saray'dı. Hem de bizi en lazım oldukları günlerde terk eden birilerinin futbol oynadığı; elde edebileceğimiz tek şampiyonluğun "14 yıllık hasreti bitirmeye and içmiş" camiası tarafından hobilerle, lobilerle gasp edilmiş olan G.Saray...
Ben, o zamanlar tıfıl bir Samsunsporluydum. Maça girebilmek için geceden stat önünde konuşlanmak icap ettiği için babam beni maça götürmemişti. Biz de o saatte mahalle maçı yapmak için İlyasköy ile Fevzi Çakmak'ın kesiştiği bir tarlada toplanmıştık. Önümüz bomboş; meskenleri ve dahi stadı görebiliyoruz. Sadece görmek mi? Stadı yaşıyoruz adeta... Çünkü biz top oynarken birden "gooool!" sesleri geliyor stadyum tarafından... Attık diyoruz; attık valla!.. Bir süre sonra yeni bir gürültü; "aha da iki oldu!" Bırakıyoruz bizim maçı ve koşa koşa eve gidiyoruz. O zamanlar cep telefonu, internet, teleteks hak getire. Ama insanlarda merak var; ilgi var... Esnaf radyosunu açmış ve maçları dinlemiş. Soruyoruz ilk gördüğümüz büyüğe ve alıyoruz cevabımızı...
- Yendik oğlum, 1-0 aldık!
Bakın hele, o zaman "Samsun yendi" demek de yok! Çünkü Samsun biziz, biz yendik!.. Meğer duyduğumuz o ikinci gürültü maçın bitiş düdüğüyle birlikte peyda olmuş. Olsun varsın, 1-0 olsun bizim olsun...
Bir saat sonra babam geldi ve anlattı golü... Şehir tarafındaki kaleye hücum ediyorduk; Deli Mahmut kapalı tribünün ön tarafında orta sahaya yakın bir noktada topu almış ve çizgiye yakın bir şekilde bindirmişti. Ardından yerden bir metre yüksekliğinde bir muz orta kesmişti. Milinkoviç ise ceza sahası önünde buluştuğu topu sert bir tek vuruşla ağlara yollamıştı. Akşam da TRT'de Spor Stüdyosunda seyretmiştim; aynen de kafamda kurduğum gibiymiş!
Ertesi gün Fotospor çıkacaktı ve ben İlyasköy'ün tek gazete bayii önünde üç saate yakın gazete beklediğimi dün gibi hatırlıyorum. Birinci sayfada vardı haberi; Samsunspor'umuz beyaz bir forma giymişti ve kollarında kırmızı bir şerit vardı ve tabii ki o kırmızın yanında bir de siyah!
Sonra o takım Radaca, Milinkoviç gibi kaliteli isimlere rağmen küme düştü ve yine o isimlerle ertesi yıl yine çıktı ve bir sonraki sene yine düştü. 1991-92 sezonu ise benim Milinkoviç'e tam manasıyla tutulduğum zamandı! İkinci hafta Boluspor'la içeride oynadık. Bolu çok formdaydı ve seyircisi de gelmişti. Ertuğrul'un adının yeni duyulduğu yıllardı ve güzel bir de gol atmıştı. Sonra 2-1 geriye düştük ve maçın sonları yaklaştığında bir frikik kazandık. Haydi Milinko dedi arkamızdaki birisi... Olur mu acaba? Kahramanım atabilir mi o golü? Ben diyeyim maç 2-2 oldu, siz anlayın gerisini...
Ertesi hafta İstanbul'da o sezonu namağlup şampiyon kapatacak olan Beşiktaş'la oynadık. Maçın başlarında kırmızı-beyaz çizgili formanın 11 numaralı ismi Milinkoviç topu aldı ve girdi ceza sahasına... Sonra da düşürüldü; topun başına geçen adamım, kaleci Bako'yu kolayca avladı. Maçı farklı kaybetmiştik ama ertesi gün gazeteler Samsunspor yönetiminin mağlubiyete rağmen Duşka Milinkoviç'e özel prim vereceğini yazdılar.
Samsunspor, hızla dibe iniyordu... Kadromuz yetersizdi ve takımın başına geçen Özkan Sümer'in umut dolu mesajlarına rağmen akıbetimiz aşağı yukarı belli olmuştu. Hatta o aralar Kadıköyspor 3. ligde zirveye oynuyordu ve biz biraz da onunla teselli buluyorduk. Arada kazanılan 4-0'lık bir Adanademirspor galibiyeti vardı ama sadece o kadar... Sonrası hep hüsran. Yine de ben çok mutsuz değildim; çünkü takımım küme düşse bile kahramanım rakiplere haddini bildiriyordu bana göre...
Nasıl mı?
İkinci devrenin ilk maçı ve rakip Trabzonspor. Ünal, Hami, Ogün, Hamdi, Cyzio var rakipte... Güçlüler yani, en azından bizden güçlüler! Maça Trabzonsporlu olan dayım ve onun arkadaşlarıyla gidiyorum. Hem de Trabzonspor tribünündeyiz. O zaman Belediye Evleri tarafı komple rakip takıma verilirdi. Biz de oralarda bir yerlerdeyiz. Kırmızı-beyazlı taraftarları karşıdan ilk defa o gün görüyorum. Ama yapacak bir şey yok; çocuğum henüz ve karşıya gitme şansım yok! Dedim ya, çocuğum henüz bu yüzden Samsunspor sahaya çıkınca bir tek ben alkışlıyorum takımımı! Tribüne çağırılan Trabzonlulara bir tek ben "oley" çekmiyorum.
Vaziyet fecaat... Bizimkiler çok fazla direnemiyor ve rakip golü buluyor. Ama ben diyorum ki yanımdakilere; "Milinkoviç girsin görürsünüz!" Bu arada Milinkoviç neden yedek diye merak eden olursa söyleyelim. Milinko, genelde sakat olurdu ve maçlara hep bir bacağı bandajlı çıkardı. Oyun 3-0 oldu ve oyuna Duşka girdi. Sonra da bir frikik kazandık!
- Geliyor... dedim. Yazacak Milinkoviç!
Birisi "oradan atamaz!"; bir diğeri de "kale tutarsa gol olur bizim Petro kovanın teki!" dedi. Petranoviç kova olsa ne olur ki, Milinkoviç Schumacher'e de atmamış mıydı oralardan? Nitekim, Milinkoviç yerden sert bir vuruşla golü atıyor. Ben "gooolll!" diye bağrıyorum. Belki de gülüyorlardı o küçük çocuğa ama bilmiyorlardı ki, Samsunspor'um yenilse bile Milinkoviç kazanmıştı! Ertesi gün ben herkese Milinko'nun 30 metreden nasıl yazdığını anlatıyordum, maçın sonucuna inat!
Sezon sonunda Milinkoviç ayrıldı takımdan; yanılmıyorsam Karşıyaka'ya gitti. Biz ikinci ligde devam ettik ve sonra Ertuğrul gibi Timofte gibi kahramanlar edindik... Şimdi artık bir çocuk olmadığım için midir bilmiyorum ama kahraman bulamıyorum yüreğime göre...
Ve isimler değişse bile ben Samsunspor'u sevmeye devam ediyorum...

Mehmet YILMAZ - Samsunspor.biz


edmontdante

Tarihimiz ve Nostalji Bölümünde Milinkoviçle ilgili açılan alana şunları yazmıştım."Duşko Milinkoviç ilk geldiğinde Simoviç'e ilk golü ben atacağım ve gol kralı olacağım demişti.ilk golü de atmıştı simoviç'e dediği gibi.ama sonra gelen sakatlık onu ayrı bırakmıştı takımdan.Yılam VURAL dönemiydi ve Yılmaz VURAL takım iyi giderken yanılmıyorsam 4.haftada görevine son verilmişti.Milinko açılış maçında ORDUSPOR'a frikiten yaklaşık 35 metreden bir gol atmıştı.topun başına geldiğinde herkes "Koeman mısın vs "şeyler söylüyordu.ama topu herkes kaleci dahil ancak filelerde görebilmişti.Milinko'nun Fenerbahçe maçında Schumacher'e attığı frikik golü unutulmaz.ayrıca TS maçında Petranoviç'e ve Gençlerbirliği kalecisi Kazım 'a attıkları.Milinko'nun ikinci ligde kasımpaşa'ya cezasahasının dışından attığı kafa golü ve Ayrıca rakibimiz Kocaeli'ne karşı 6 pastan sağ ayağıyla yaptığı vuruş sonrasında topun üst direkten dönüşü ve neredeyse orta sahaya geri gelişi unutulmazlar arasında.Yugoslavya da gol kralı oluşu ve Ossasuna olayı onun ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu zaten ortaya koyuyor.ama tüm bunların yanında attığı her golden sonra kayarak yumruğunu savurmasını unutmak mümkün değil hatta bir dönem spor programlarının jeneriklerinde yer almıştı.yanılmıyorsam o hareket sezonun sonlarında belki de son maçında deplasmanda oynanan bir fenerbahçe maçında penaltıdan attığı golden sonraydı"

Evet yazarında dediği gibi Milinkoviç benim de kahramanımdı.Hatta takım iç saha maçlarında sahaya çıkarken Milinko'yu  o fiziği ve uzun saçlarıyla koşarken gördüğümde hep aklıma , takım deplasmandayken sahaya çıktığında rakip takım taraftarının Milinko'dan korkacağını  ve "Bunlar bizi burada yener" diyerek ümitsizliğe kapılacağını  düşünürdüm.Milinko'nun varlığı bana güç verirdi gerçekten.Yukarıda da belirttiğim Orduspor'la oynanan açılış maçında attığı golü arkadaşlarıma anlatmak için ne hevesle yazlığa gittiğimi hatırlıyorum.Çünkü onlar denize girmeyi tercih edip benimle maça gelmemişlerdi.Ve onlara ne kaçırdıklarını mutlaka anlatmalıydım.Ertesi gün zaten gazeteler bu golden bahsediyordu.Topun başına geldiğinde arkamdan bir kaç kişinin "Hadi bee,sen  koeman mısın" dediklerini dün gibi hatırlıyorum.Tabiki Milinko'nun topu yere koymadan  önce ,bir kaç saniye topun üzerinde aradığı noktayı ve bazen yakın mesafelerde topu hakeme çaktırmadan daha geriye çekmesini de.

Tabiki bu kahramanlık noktasında oyuncuyu kahramana dönüştüren yeteneğinden ziyade,takım için yaptıklarıdır.Bu nedenle şu anda kendimize kahraman bulamıyoruz.Tabiki bu meslek para için yapılıyor ama kazanılan paranın hakkını vermeyen (veremeyen demiyorum,çünkü takıma katkı anlamında veremese bile hareketleri ve tavırlarından elinden geleni yaptığı anlaşılır kolayca),alınan başarısız sonuçları önemsemeyen,hiçbir şey  olmamış gibi hayatına devam eden, futbolcular olduğu sürece insan kendine bir kahraman bulamayacaktır takım içerisinde.Hepimizin birleştiği bir nokta var bu konuda o da TİMOFTE .Onun  takım için varını yoğunu ortaya koydugunu hepimiz biliyoruz.Peki neden koyuyordu.Samsunlu muydu.Tabiki hayır.Bu tamamen onun iş ahlakından kaynaklanan bir durumdu.Buraya futbol oynamaya ve SAMSUNSPOR'un başarısı için gelmişti ve kendisine bunun için para ödenmişti o da bunun karşılığını vermeliydi.Bunun içinde tüm varlığını sahaya koymalıydı.Zaten Timofte de burada kaldığı dönem içinde sadece bunları yaptı.Ama  yakın dönemde futbolcularda bu anlayışın azaldığını gçrüyoruz.Tamamen kendileri için oynadıklarını,zaman zaman sahada gelişen pozisyonlarda korkak davrandıklarını.Tabiki futbolcu kendini korumak zorunda ama ya takımın menfaatleri.İşte durum böyle olunca insan kendine bir kahraman bulamıyor.İşte Milinkoviç,Timofte,Oruma,Kaptan Ercan,Ertuğrul (Ki Ertuğrul'un FB yi 2-0 yendiğimiz ve ilk mağlubiyetini tattırdığımız maçta  Emre AŞIK'ı nasıl korkuttuğunu hala unutmuş değilim) böyle oyunculardı.Timofte kısmında önceki günlerde şöyle demiştim "Ayrıca sert bi r oyuncuydu hatta maçların hakem kararlarıyla veya rakip takımın sertliğiyle kavgaya dönüştüğü her dönemde timofte ,kaptan Ercan la birlikte hep güvencem olmuştu.Gözünü budaktan esirgemeyen bu ikili rakip takımın yaptığı her türlü sertlikle baş edecek yada yapılan herşeye en azından onlar kadar cevap verecek oyuncularımızdı.Bana verdiği bu güveni de unutmak mümkün değil".Sanırım kahranmanlık kavramının anlamlarından biri de bu demek.Ama maalesef artık bu insanlar mevcut değil.Sanırım aradığımız takımın başarısı için elini taşın altına koyan,rakibin sertliğinden aman bana bir şey olmasın diyerek kaçmayan ,ben hata yapmayım da takım ne yaparsa yapsın düşüncesinde olmayan,sadece prim ve transfer için oynamayan  futbolcular.Umarım bu iş ahlakına sahip futbolcularla yolumuz zaman zaman kesişir.Saygılarımla

jean

ne nailar var be ben hatirlamyorum o maclari yazik yasayamadigimiz icin o gunleri

O.YILMAZ

Samsunspor'un kazadan sonra ikinci lige ilk düştüğü sezonda Düzce Doğsan (yanlış hatırlamıyorsam takımın ismini) maçına götürmüştü babam beni. O maçta bir frikik kazanmıştık. Babam atamaz dedi (Babamın kanısı yaşlı oyuncu şeklindeydi hatırladığım). Ama Milinkoviç kullandı ve güzel bir gol olmuştu.

Aklıma gelmişken birde Yücel Çolak vardı o yıl takımda. Ayağına gelen top ölüyordu. Ama ona rağmen Şampiyon olup 1. lige çıkmıştık. :roll:  

Belkide o yılların en iyi firikik kullanan oyuncusuydu. Ben çok beğeniyordum.