Hakkı Yeşilyurt - M.Teoman Taş - Mehmet Yılmaz Yazıları

Başlatan mehmet yılmaz, 01 Aralık 2007, 14:36:12

« önceki - sonraki »

mehmet yılmaz

AlıntıHakkı YESİLYURT
hakkiyesilyurt@halkgazetesi.com.tr

5. Büyük

   Şüphe götürmez ki, Süper Lig'in bu haftasına kadar en taktir gören ekibi Sivasspor.
   Şu muhakkak: Kuşun taşa çarpması değil onların bu başarısı. Şartları maksimum kullanmalarının bir eseri.
   Doğru futbol hamlelerine rağmen, sonunu getirebileceklerini düşünmüyorum ben. Niyesi belli...
   Başta ekonomik olmak üzere, psikolojik şartlar buna engel. Ama herşeye karşın, ligin en sempatik takımlarından bir tanesi olarak anılacakları da bilinen bir durum.
   Konumuz bu değil tabii ki.
   Resmi futbol tarihinde, hangi takımın kaç hafta liderlik koltuğunda kaldığı...
   Sivasspor'un ligin 10 haftasında tarihinde ilk kez liderlik koltuğuna oturmasının ardından, Samsunspor'un durumunu hatırlatmak istedim.
   Şu an okuduğum bilgi Samsunspor'un bu anlamda tüm takımlar sıralamasında 5. sırada olduğunu gösteriyor.
   İlk dört sırada büyük tabir edilen takımlar var.
   Sıralama şöyle: Fenerbahçe : 472, Galatasaray : 420, Beşiktaş : 335, Trabzonspor : 177, Samsunspor : 22, Bursaspor : 19, Eskişehirspor : 19, Kocaelispor : 19, Ankaragücü :13, Altay : 13, Göztepe : 13, Gençlerbirliği : 9.
   ...Ve diğerleri...
   Bu istatistiğin 2007-08 sezonunun başına kadar olduğunu da bilmenizde fayda var. Yani, bu sezonun ilk 12 haftası buna dahil değil.  
   Medyada son dönemlerde sıkça rastlıyoruz. Sivasspor'un, artık 5. büyük olarak gösterilmesi mealindeki cümleleri.
   Bildiğim, büyüklüğün bu ülkede şampiyonluklar ile ölçüldüğü!
   Yok şampiyonluklar ile değil, liderlikte kalma ile ölçülecekse bu durum, Sivasspor değil, Samsunspor olmalı bu takım.
   Şüphe var mı?
   İstatistikler yalan konuşmaz ki!

   Derinlik farkı

   Geçtiğimiz sezonun en önemli 3 golcüsünden biri Serdar ile yine geçtiğimiz sezon Gaziantepspor'da başarılı maçlar çıkarırken seyrettiğimiz Engin oyuna girdi Eskişehirspor'da.     Yaratıcı oyuncu tipinin önemli temsilcilerinden biri olan Mehmet Akif, Sergen Yalçın'ın gölgesinde kaldığı için yoktu sahada.
   Popülaritesini Karşıyaka'dan bildiğimiz stoper Ulaş ve orta 4'lünün sağında atletik özellikleriyle dikkat çeken İshak Topçu da...
   İlk 11'de şans bulamayan bu oyuncuların vasatın üzerinde olduğunu ve iddialı her takımın kadrosunda görmek isteyeceğini söyleyebilmek pekala mümkün.
   Sinan, Kemal ve Samet ise Samsunspor adına süre alan oyunculardı bu maçta. Aynı şeyleri o oyuncular için de söyleyebilmek fazla iyimserlik olur sanırım.
   Varmaya çalıştığım mevzu şu:
   Kadro derinliği farkı...
   Sonuna kadar katılıyorum!
   Komplekse girmemek ve kesinlikle teslimiyetçi olmamak gerek.
   Ama malum...
   Bu açığı ancak doğru futbol tercihleri, bireysel yeteneklerin ekstra işleri, psikolojik şartlar ve gününde bir kaleci ile kapatabilmek mümkün.
   Kadro zaafı vardı ama, bu beklentiler maalesef yoktu Eskişehir'de.
   Doğal olarak kaçınılmazdı mağlubiyet.
       
   Mehmet Akif Tatlı

   Önceki akşam bir yöneticimizin ağzından daha dinledik. Şartların oluşması halinde ara transferde  3 oyuncunun daha transfer edileceğini...
   Bilebildiğim, bu oyunculardan birinin pasör özellikli bir orta saha olduğu. Yine, Halk Gazetesi'nde yazdığına göre bu isim Evren Turhan'mış.
   Bu oyuncunun son durumunu en iyi bilecek kişilerden biri, geçtiğimiz sezon Etimesgut Şekerspor da, bu sezon ise Samsunspor da görev yapan Metin Karabulut.
   Bu tercihte ne kadar etkisi oldu bilmiyorum ama, Samsunspor kendisine görev verdiyse, futbol bilgisine de güvenmek zorundadır Metin Abi'nin.
   Bir başka seçenek daha sunmak isterim kendilerine.
   Sevgili seçicilerimizin akıl defterlerinin bir köşesine not edilebilecek bir isim bu.
   Eskişehirsporlu Mehmet Akif Tatlı.
   Üstelik, henüz 21 yaşında ve daha uzun yıllar faydalanabilecek bir futbolcu o.
   Eskişehir'den gelen haberlere göre, hocası Metin Diyadin ile yıldızları bir türlü barışmıyor, Sergen Yalçın'ın varlığı da forma giymesini imkansız kılıyormuş.
   Hadsizlik yapmak değil, naçizane bir öneri sadece Mehmet Akif.
   Şadi, Cem Demir, Serdar Samatyalı, Fevzi ve Mehmet Sedef de olduğu gibi.


AlıntıMehmet YILMAZ

Nuri ASAN ve Metin OKTAY

Bizde adettendir, kişiler hep önemli günde yâd edilir ve ondan sonra da unutulur; ta ki diğer önemli güne kadar. Dolayısıyla merhum Nuri Asan'dan bahseden bir yazının çıkması için hep 20 Ocak tarihi beklenir. Gelgelelim Nuri Asan, yalnızca bir güne sığdırılabilecek bir isim değildir. Çünkü Nuri Asan, Samsunspor'u en çok seven adamlardan birisidir! Üstelik tarifsiz, karşılıksız ve canını feda edecek kadar...
Hayatımın hiçbir döneminde Galatasaray'a karşı bir yakınlık hissetmedim. ( Avrupa Kupası maçlarının bir bölümü hariç.) Buna rağmen Metin Oktay ismine karşı hep tuhaf bir saygı duydum. Metin Oktay'ı seyretmiş miydim; hayır... Zaten biz, futbolu bilmeye yeni yeni başlarken, Metin Oktay 1991'de bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. 1936'da, yani Nuri Asan'dan birkaç yıl önce doğmuş olan Metin Oktay, Nuri Asan'dan iki yıl sonra dar-ı dünyaya veda etmişti. Bana Metin Oktay'ı sevdiren esas unsurun onun takımına gönülden bağlı olması, onun uğruna servetleri reddetmesi olduğunu daha sonra idrak edebildim. Onu büyük yapan sadece golcülüğü sadece futbolculuğu değildi; sembol isim olmasıydı.
Peki, Metin Oktay ile Nuri Asan hiç karşı karşıya gelmiş midir dersiniz? Cevap, evet... Üstelik bırakın karşı karşıya gelmeyi uzun yıllar aynı takımda top oynamışlardır. Metin Oktay'ın kendi kaleminden yine kendisini anlattığı satırlarda dikkatli gözlerden kaçmayan bir bölüm var. 1959 yılındaki ilk Türkiye Ligi şampiyonunu belirleyecek olan F.Bahçe-G.Saray serisinin ilk maçını anlatıyor. Hani şu, fileleri delen şutuyla G.Saray'ın 1-0 kazandığı ama rövanş sonunda F.Bahçe'nin şampiyon olduğu seri...
İşte o yazıda diyor ki Metin Oktay; "Nuri bir pas atmıştı, sola doğru kaçtım. Osman hızla üzerime geldi..." İşte o tarihi golün pasını veren Nuri, bizim rahmetli Nuri Asan'ımız. Bakınız tarih 10 Haziran 1959. Amatör bir takım olan Samsun 19 Mayıs Spor'dan Galatasaray'a transfer olmuş genç bir orta saha oyuncusu idi Nuri. İlk Türkiye Liginde bir Samsun takımı yoktu ama yüreği Samsun aşkıyla dolu çok iyi bir futbolcu vardı. Ertesi sezon da G.Saray formasını giyen Nuri Asan, takımın banko futbolcularından birisiydi. Genç Milli Takımın ardından Ordu Milli Takım'da da forma giymişti. 1961-62 sezonunu askerlik sebebiyle Ankaragücü'nde geçirmiş; 62-63'te ise Galatasaray'a geri dönmüş ve Türkiye Lig şampiyonu olan takımda Turgay, Ergün, Kadri, Metin, Uğur gibi futbolcularla birlikte mücadele etmişti. 1963-64'te yine G.Saray'ın değişmez isimlerinden birisidir. Ertesi yıl ise Ankaragücü'nün yolunu tutar.
Dört yıl aralıksız Ankaragücü forması giyer. O Ankaragücü ki, Birinci Ligin önemli takımlarından birisidir. Bu sırada memleketi Samsun'da da profesyonel bir takım olan Samsunspor kurulmuştur ve onun aklı hep Samsun'dadır. Nitekim 1968 yazında "ben Samsunluyum ve şehrimin takımının bana ihtiyacı var" diyerek 10 yılık gurbet serüveni noktalayıp, Birinci Ligdeki takımları reddetme pahasına ( buraya dikkat) İkinci Ligin ve Samsunspor'un yolunu tutar. Onun da olduğu sezon Samsunspor şampiyon olur ve Karadeniz'in ilk temsilcisi unvanıyla Birinci Lige yükselir.
Profesyonelliğin parayla değil de sporcu ahlakı ve hayatıyla değerlendirilmesi gerçeğine göre düşünüldüğünde Nuri Asan tam bir profesyoneldir. Diğer kardeşleri de futbolcudur, futbol sevgisi ailedendir ama Nuri Asan üst seviye bir futbolcudur ve orta sahada tam bir oyun kurucudur. Kendine iyi bakan ve futbolu hayatının merkezine koyan birisidir. Yıllar sonra talebesi olan genç bir futbolcu, "Nuri Hoca o kadar teknikti ki, idmanda topu ayağından asla alamazdık!" diyor. Beyefendiliği ve insanlığı ile emsal bir kişilik olduğu anlatılıyor ve kimse sorsak aynı şeyi söylüyor; Samsunspor'u çok severdi...
Belki de en çok o severdi!
Dünyanın en iyi takımının başında olsa ve çok büyük paralar kazansa... Ama ona "Hocam, Samsunspor zor durumda, sana ihtiyacı var; gelir misin?" dense bir an bile tereddüt etmez koşa koşa gelirdi Samsunspor'una diyorlar...
Metin Oktay bugün onun fotoğrafını güç bela görmüş olan yeni yetme Galatasaraylılar tarafından bile bir efsane konumunda; önemli bir sembol. Oysa, Nuri Asan ile çokça benzeşiyorlar. İkisi de takımlarını her şeyin üstünde görmüşler; büyük paraları, kariyerleri reddetmişler. İkisini de trafik kazaları genç sayılabilecek yaşlarda almış elimizden. İkisinin de adını o çok sevdikleri kulüplerinin tesislerine vermişler. İkisi de her ölüm yıldönümlerinde kabirleri başında anılıyor. İkisi de hem iyi futbolcu hem de iyi insanmış. İkisi de futbolculuktan sonra da kopamamış camialarından.
Ama Nuri Hocamızın bir eksiği var sanki, daha doğrusu eksik onun değil de, bizim. Galatasaray, Metin Oktay'ı anlatmaya devam ediyor. Peki ya biz? Nuri Asan'ı, Gozgoz Yılmaz'ı, Temel Keskindemir'i yeni nesle ne kadar anlatabiliyoruz?
Samsunspor büyük bir camiaysa -ki öyle- onu büyük yapanları bilmek, öğrenmek, anlatmak lazım! Samsunspor'un her kademesinde görev yapmış olan Nuri Asan'a Temel Keskindemir kaptanlık yapmıştır mesela, sonra Nuri Asan da ona hocalık yapmış... Temel'in hastanede yattığı ve maça çıkmayacağı söylenen Giresunspor maçının devre arasında ikili büyük bir risk almış ve Temel oyuna girmiştir. Maçı da Samsunspor kazanmıştır elbette. Akil bir adam olan Nuri Asan'ın hayattaki bütün riskleri Samsunspor'un menfaati üzerine kurulmuştur bir bakıma.
Rahmetli Nuri Hoca, maç oynanırken uğur olsun diye kulübedeki yerini değiştirir, hatta oyuncularının da yerlerini değiştirtirmiş. Öyle ki, 1989'da bazı oyuncularıyla birlikte mekânını değiştirdi Nuri Asan; inşallah uğur olmuştur! Allah mekânlarını cennet eylesin...

Not: Sayın Mehmet Aykut; Samsunsporlu eski futbolcular Temel Keskindemir, Emin Kar ve Fatih Uraz ile Çarşambasporlu eski futbolcu Bülent Kocabaş'a bana Nuri Asan'ı anlattıkları için teşekkürlerimi sunarım.


AlıntıMuhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz

Serkan Aykut eski günlerdeki gibi  

Merhaba, her şeyden önce bundan böyle Halk Gazetesi'nde, her hafta bu köşede sizlerle birlikte olacağım için mutluyum. Köşemizde TFF 1.lig ve Samsunspor değerlendirmelerinin yanı sıra Samsunspor.biz Taraftar internet sitesinden alıntılarla taraftar yorumlarına da yer vereceğiz.  Haber editörlüğünü de yapmakta olduğum site, aralarında benim de bulunduğum birkaç arkadaşla, 2004 Kasım ayında maddi ve manevi anlamda işbirliği yaparak oluşturduğumuz bir platform olup siteye www.samsunspor.biz adresi üzerinden erişilebilmektedir.

Kendimi tanıtmaya sanırım, hayatta birçok şeyin önüne koyduğum Samsunsporluluk duygusu ile başlamak gerekiyor. 1980'li yıllarda Hasbi Ağa'nın Türkiye'yi sallayan Efsane Samsunspor'unu ancak hayal meyal hatırlayan, o günleri yaşımdan ve Merkez İlçe'ye uzakta oturmamızdan dolayı sindire sindire yaşayamamış, şanssız bir taraftarım öncelikle.  Fakat şu da var ki; Samsunsporlular olarak 1987 yılında kaçan "şampiyonluğun"  özlemini her zaman içimizde taşıdık ve hangi ligde, hangi konumda olursak olalım "büyük" bir kulübün taraftarı olduğumuzu hissederek geldik bu günlere..

Futbolun endüstriyelleşmeye başladığı 90'lı yıllarda bizler, kısıtlı imkânlarla İstanbul'a kafa tutan Samsunspor'u gururla izlerken,  şehrimizin takımı İsmail Uyanık başkanlığında Türkiye çapında bir marka haline geliyordu. Bu vesileyle; Samsun halkı olarak Türkiye'de pek az şehre nasip olacak bir futbol geleneğine sahip olduğumuzu ve bu geleneği yaşatma konusunda daha duyarlı olmamız gerektiğini yinelemek gerekiyor.

Mezunu olduğum Mithat Paşa Lisesi'ndeki öğrencilerin birçoğu gibi her hafta Samsunspor'u takip eden biri olarak, 1989'daki trafik faciasından sonraki inişli-çıkışlı sürecin ardından 1993 yılında lige çıkışımız ve adımızı yeniden Türkiye'ye duyuruşumuzla onur duyuyordum. Üniversite sınavı sonunda İstanbul'daki Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandığımda, ailem kadar Samsun'dan ve Samsunspor'dan ayrı kalacağım için de üzülüyordum doğrusu.. Ama işin iyi tarafı İstanbul deplasmanında Samsunspor'u desteklemenin güzelliğiydi ve bunu 4 yıl içerisinde defalarca yaşama imkânı bulacaktım. Türkiye'nin farklı şehirlerinden gelen birçok öğrenci arkadaşın şehirlerinde destekleyecek doğru dürüst bir takım bile yokken ve bunlar İstanbul takımlarının taraftarıyken, "Samsunsporlu olmak bir ayrıcalıktır" sözünün ne demek olduğunu yaşayarak görmüş oluyordum..

4 yıla yakın bir süredir yeniden Samsun'dayım. Meslek hayatımı İstanbul yerine memleketimde sürdürmeye karar verirken buna en çok Samsun ve Samsunspor sevgimin neden olduğunu söylersem abartmış olmam. Ne var ki üniversiteyi, askerliği bitirip Samsun'a döndüğümde Süper Lig'de yaşamaya devam eden Samsunspor, hepimizin gözleri önünde 2.lige düşüyordu. Küme düşmemizin kesinleştiği deplasmandaki Malatyaspor maçında tribündeki yerini alan 500 kadar Samsunspor taraftarından biri olarak, içimden adeta bir şeyler kopup gitmişti.  Doğrusu içinde bulunduğumuz duruma hala alışabilmiş değiliz. Ne mutlu ki bugün her şeye rağmen Samsunspor yaşıyor ve bizi temsil etmeye devam ediyor. Üstelik camiamız kahır ve acı dolu son yılları unuttururcasına, birlik ve beraberlik içerisinde bu günlerde.. Sezgin Gümüş yönetimi samimi adımlarıyla taraftara huzur ve ümit veriyor.

Mardinspor karşısında 1 puanla yetindiğimiz bu haftanın sonunda, ligin 6.sırasındaki yerimizi koruduk. Gollerin Serkan Aykut'tan gelmesi bizlere eski günleri anımsatırken, Celil, Serkan, Hakkı ve Kenan gibi tecrübeli oyuncularımızın performanslarına önümüzdeki günlerde genç futbolcularımızın çabalarının da ekleneceğini düşünerek gelecek güzel günleri özlemle bekliyoruz.

Serkan Aykut eski günlerdeki gibi..

Mardin deplasmanında takımımızın attığı iki golde de tecrübeli golcü Serkan Aykut'un imzası vardı. Geçen sezonu yaşadığı sakatlık ve şanssızlıklar nedeniyle gözlerden uzak geçiren Kral, Samsunspor'da yönetim değişikliğine gidilmesinin ardından girdiğimiz 2007-2008 sezonuna iyi başladı. Serkan Aykut'un, Celil'in Samsunspor'a dönmesiyle moral kazandığı gözlenirken, şimdiye kadar gol attığı hiçbir maçı kaybetmedik. Mardinspor'a attığı ilk golde rakip cezasahası çizgisi üzerinde yaptığı rövaşata vuruşla izleyenlere parmak ısırtan Serkan, Samsunsporlu taraftarlara eski günleri hatırlattı. Serkan Aykut bu hafta attığı gollerle, geçen hafta son dakikada kaçırdığı golün üzüntüsünü de unutturdu. Ancak Serkan'ın ayağından iki gol bulduğumuz Mardinspor deplasmanında, kalemizde de iki gol görünce beraberlikle yetinmek zorunda kaldık.

Gol krallığı yarışında önde..

Serkan 1999-2000 sezonunda attığı 30 golle Tanju Çolak'tan sonra gol krallığı tacını takan ilk Samsunsporlu oyuncu olmuştu. Bu dönemde İskoçya takımlarından Glasgow Rangers'a transferi de gündeme gelen Serkan Aykut, Samsunspor formasıyla bugüne kadar toplam 190 gole imzasını attı.  33 yaşındaki golcü futbolcumuz bu sezon TFF 1.Lig Gol krallığı mücadelesini de önde götürüyor.  

Hedefimiz ne olmalı?

Samsunspor.biz internet sitesini ziyaret eden 554 kişi "Samsunspor'un bu sezon hedefi ne olmalı" sorusuna ağırlıkla "doğrudan süper lig" cevabını veriyor. Bu cevabı verenlerin oranı % 61,4.  Anket sonucu Samsunsporlu taraftarların takımlarını türlü olumsuzluğa karşın yine de iddialı görmek istediğini kanıtlıyor. Katılımcıların % 28,2'si hedefin "Play Off'lara katılmak" olduğu yolunda oy kullanırken, % 10,5'lik kesim ise "ligde kalmayı" yeterli gördüğünü belirtiyor.



AlıntıMuhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz

Özlenen tablo

Doğrusu camianın üzerine öyle bir ölü toprağı serpilmişti ki, birçok insan Samsunspor'un kısa sürede kendini toparlamasını beklemiyordu. Geçen sezon boyunca devam eden "küme düşme sendromu" ve hatırlamak bile istemediğimiz çaresizlik manzarası, nihayet yerini umuda bırakıyor. Ligin başından beri belki ummadığımız bazı puan kayıpları yaşadık; ancak sezona tam anlamıyla hazırlanamadan giren, yönetim boşluğu son anda giderilen takımımız, zirveden kopmadan yoluna devam ediyor.

Cumartesi günü soğuk ve yağışlı havaya rağmen 19 Mayıs Stadı'na gelenler, güzel bir futbol günü yaşadılar. Samsunsporlu futbolcular çok önemli bir galibiyete imza atarlarken, taraftar gruplarının takımı hep birlikte desteklemeleri, maçın hemen ardından futbolcuların, yöneticilerin kenetlenmeleri gelecek güzel günlerin müjdecisi gibiydi.

2005-2006 sezonunda Süper Lig'den düşmemizin kesinleştiği maç hatırlanacağı gibi Malatya'daki Malatyaspor-Samsunspor maçı olmuştu. Karşılaşmanın bu yönüyle taşıdığı önemin dışında, son iki haftada aldığımız beraberliklerden kaynaklanan puan kayıpları da Malatya maçını oldukça kritik bir hale getirdi. Nitekim oyuncularımız, bu bilinçle sahaya çıktılar ve iyi bir mücadele ortaya koydular. Kayyum heyeti tarafından yönetildiği belirtilen Malatyaspor'un futbolcuları da oldukça hırslı bir görüntü çizdiler. Öyle ki yedikleri iki nizami gole ofsayt gerekçesiyle dakikalarca itiraz ettiler. Bu itirazlarını maçın bitiminde de sürdürdüler.

Zorlu geçen mücadelede konuk takımın genç kalecisi Emrah'ı ilk devre boyunca bir türlü geçemedik. Hele Mardin deplasmanındaki jeneriklik rövaşata golünün sahibi Serkan Aykut'un bir volesi vardı ki, herhalde o topu çıkarabilecek çok az kaleci vardır. Neyse ki aradığımız golü ikinci yarının başında bulduk. Takımımızı öne geçiren isim ilk yarıda kaçırdığı golleri unuttururcasına Caner oldu. Golden sonra futbolcuların hep birlikte taraftara koşması, hatta yaşadığımız sevincin iki sarı kart görmemize neden olması, futbolcularımızın verdikleri mücadeleye ne denli inandıklarının bir ispatı gibiydi. Son dakikada Ömür'ün pasında Sefa'nın ayağından gelen ikinci golümüz ise, skoru daha şık bir hale getirdi.

Büyük Samsunspor Taraftarı

Malatya karşılaşması Taraftar gruplarımızın birleşmesine de vesile oldu. Önceki haftalarda takımı birbirlerinden ayrı olarak destekleyen gruplar, Malatyaspor maçının ikinci yarısında bir araya gelince ortaya çok güzel bir tablo çıktı. Bu bütünleşmede emeği geçen Taraftardan Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Aykut Çepni, yine taraftardan hak ettiği alkışı aldı. Başkan Sezgin Gümüş de 90 dakikanın bitiminde sahaya girerek kendisine tezahüratta bulunan Samsunspor'luları selamladı. Samsunspor'umuzun zaten pek az Anadolu takımına nasip olacak derecede büyük bir taraftar potansiyeli var. Önemli olan bu potansiyeli harekete geçirecek olan motivasyon ve heyecanı yakalamak. Umarım tribündeki bu anlamlı bütünlük önümüzdeki haftalarda da aynen devam eder.




Eskişehir maçı

Bu hafta sonu deplasmanda karşılaşacağımız Eskişehirspor köklü bir takım. Geçen yıl yükseldikleri TFF 1.Lig'e bu sezon iyi de bir başlangıç yaptılar. Zirve yarışında kendi evlerinde puan kaybı yaşamak istemeyeceklerdir. Ama biz de çok iyi bir hava yakalamış durumdayız ve sahaya moralli çıkacağız. Eskişehir takımının bugüne kadar kendi evinde oynadığı, atmosferi yüksek maçları kazanamamış olması dikkat çekici bir zaafı olarak göze çarpıyor. Taraftarlarımız Eskişehir'deki bu zorlu maça giderek atmosferin yükselmesine katkıda bulunacaklar. Stratejik bir futbol anlayışıyla sahaya çıkar, ve savunmada dikkatli davranabilirsek etkili gol silahlarımızla oradan puanlar çıkarma şansımızı hiç de az görmüyorum.

Samsun BK

Hafta sonunda Samsunspor-Malatya futbol maçı dışında bir spor aktivitesi daha vardı şehrimizde. Samsun Basketbol Kulübü adı adında, Kırmızı-Beyaz-Siyahlı renkleriyle Türkiye Bayanlar Basketbol 2.Lig'inde mücadele eden takımımız ilk maçına çıktı. Ligdeki ilk karşılaşma olmasına rağmen hatırı sayılır bir izleyici topluluğu Yaşar Doğu Spor Salonu tribünlerinde yerini almış durumdaydı. Belki organize bir destek yoktu ama ilerleyen haftalarda takımın iddialı duruma gelmesiyle Samsunsporlu taraftarlar ve diğer sporseverlerin bu boşluğu doldurmasını bekleyebiliriz. Zira Alanya Belediyesi'ni 77-47 gibi farklı bir skorla mağlup eden Samsun BK sporcuları sıkı bir 1.lige yükselme mücadelesi yapacaklarının sinyalini fazlasıyla verdiler.  


AlıntıMuhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz

Bu kez olmadı

Samsunspor TFF 1.Lig'in üst sıralarını yakından ilgilendiren karşılaşmada Eskişehirspor deplasmanından eli boş döndü. Böylece 5 hafta sonra mağlubiyetle yüzleşirken, 7.sıraya geriledik.
Aslında maç tam da istediğimiz gibi başlamıştı. Takımımız orta sahayı kalabalık tutarak rakibi önde karşılıyor, tecrübeli savunma oyuncularının dikkatli ve dengeli oyunları sayesinde kalesinde ciddi bir tehlike yaşamıyordu. Bunun üzerine Celil'in akıl dolu pasında Caner'in 15.dakikada attığı gol eklenince daha rahat bir maç izlemeyi beklemiştik doğrusu. Kaleci Mehmet Bölükbaşı'nın ilk yarının sonlarında yan toplara dengesiz çıkışları doğrusu biraz tedirgin ediciydi ama devreyi önde kapamayı başardık.
Eskişehir takımının topla daha fazla oynadığı, ancak pozisyon üretmekte oldukça zorlandığı ikinci yarıda, dakikalar ilerledikçe ibre lehimize dönmeye başlamıştı. Ama 60.dakikada rakibe öyle bir penaltı ikram ettik ki, o dakikadan sonra her şey tersine döndü. Umutları azalmaya başlayan ev sahibi takım penaltı golüyle önce beraberliği, hemen arkasından oluşturduğu baskının sonucunda da galibiyet golünü buldu.  
Penaltıyla sonuçlanan pozisyonda Mehmet Bölükbaşı'nın kalesini terk etmesi de, rakibine kontrolsüzce müdahale etmesi de tecrübesine yakışmadı doğrusu. Geçen yıl formamızı giyen Serkan Özdemir zaten oldukça çapraza inmişti. Doğrusu bu oyuncunun yeteneklerini geçen sezondan dolayı az çok bilen biri olarak, o pozisyonda yerde kalmaktan daha iyisini yapabileceğini de pek tahmin etmezdim.  
Zafer ve Serkan'dan yoksun çıktığımız mücadeledeki bir handikapımız da özellikle ikinci yarıda, rakibin ataklarını sıklaştırdığı anlarda tempoyu düşürememek oldu. Oyuncularımız topu uzun süre dolaştırmayı başaramayınca, uzaklaştırdığımız bütün pozisyonlar ev sahibi takımın yeni atakları olarak kalemize döndü.
Yücel İldiz'in bu karşılaşma bakımından, oyuna müdahale etmekte geciktiği de söylenebilir. Zira yedek kulübesi zengin Eskişehirspor'un hocası Metin Diyadin, oyuncu değişiklikleri ile sonucu değiştirmeyi denerken, biz değişiklikleri zamanında yapmadık. Geçen haftanın iyisi Fatih Aytekin'in bu maçta etkisiz kaldığı açıkça anlaşılmasına rağmen 85 dakika sahada kalması, Kemal Akbaba'nın oyuna ancak skor olarak geriye düştüğümüzde dâhil edilmesi, Emre Balak gibi bir görev adamına şans verilmemesi, kenar yönetimin üzerinde düşünmesi gereken hususlar olarak göze çarptı.

Yine taraftar..

Geçtiğimiz hafta sergiledikleri bütünlük görüntüsüyle 90'lı yılların tribünlerini anımsatan Samsunspor taraftarı, bu hafta da övgüyü hak etti. Eskişehir gibi uzak bir deplasmanda stadın bir bölümünü Kırmızı-Beyazlı renklerle donatan taraftarımız, alınan sonuçla hayal kırıklığına uğrasa da Samsunspor'a olan vefasını ve "bir şehri tribünden sevmenin" ne demek olduğunu herkese bir kez daha gösterdi. Benim nazarımda İstanbul takımlarının hazır başarılarını alkışlayarak mutlu olmaya çalışan milyonlarca insan bir yana; şehrinin takımına iyi günde, kötü günde ve her yerde sahip çıkan Samsunspor sevdalıları bir yana..

Kartal maçı önemli

Bu yıl ağırlıklı olarak şehir takımlarından oluşan TFF 1.Lig'de, deplasmanda maç kazanmak kolay değil. Gerek bu bakımdan, gerekse de puan kaybetme noktasında kredisini erken doldurduğu için, Samsunspor'un evindeki maçları artık bir şekilde kazanması gerekiyor. Ligin yeni ekiplerinden Kartalspor sezona iyi başladıysa da, birkaç oyuncusu sayesinde sivrilen bir takım olması dolayısıyla ve bu futbolcularının formunu kaybetmesiyle eş zamanlı olarak bir düşüş süreci içine girdi. Yine de ciddi bir rakip olduklarını unutmamakta ve hiçbir maçın oynamadan kazanılamayacağı gerçeğini hatırda tutmakta yarar var. Kartal galibiyeti Samsunspor için üst sıraları yakın takibe devam edebilmesi ve yeniden moral bulması anlamında ilaç olur.



AlıntıMehmet YILMAZ

19 Mayıs şehrinin stadı üzerine  

Stat deyip geçmemek lazım. Bir futbol takımının en folklorik özelliklerinden birisi de yuvasıdır. Bugün Nou Camp denince Barcelona, Old Trafford denince M. United geliyorsa akla sebepsiz değildir elbet. Statların fiziki şartlarından ulaşım durumuna ve dahi isimlerine kadar pek çok faktör bir arada değerlendirebilir. Peki ya bizim stadımız için neler söyleyebiliriz?
Bir kere ismi çok anlamlı; 19 Mayıs şehrinin stadının ismi de bu olmalıydı zaten. İki tane daha 19 Mayıs Stadı var Türkiye'de. Birisi 1936 yılında açılmış olan Ankara'daki. Ona bir şey demiyoruz tabii ama Manisa'nınki niye 19 Mayıs? Gerekli mi bu, tartışılır.
Bizim stadımız 1970'lerin başında hizmete geçti. İlgili alan daha önce at yarışlarının yapıldığı bir hipodrom olarak kullanılıyordu. Samsunspor ise maçlarını -hangi akla hizmet edip de atletizm sahasına çevrildiyse- bugünkü ismiyle İlkadım Atletizm Sahası olan Şehir Stadında oynuyordu. O Şehir Stadı -ki Samsun futbolunun tarihi mekânlarından birisidir. Benim zihnimde ise Kadıköyspor ve Samsunspor Ümit takımının maçlarıyla yer etmiştir. 19 Mayıs Stadından önce Fener Stadı adıyla bir stat düşünülüyor yine Şehir Stadı civarında; hatta planları bile çiziliyor ama zemin müsait olmuyor buna.
Samsunspor'un Birinci Lige çıkış yıllarında başkanı olan gencecik bir isim var; Yılmaz Ulusoy. Onun üstün gayretleriyle stadın temeli atılıyor ve kısa bir süre içinde de hizmete giriyor.
Her Samsunspor'lunun hafızasında derin izler bırakan bir mekân 19 Mayıs Stadı. Bazıları kapısında yattı ertesi günkü Tanju'lu, Fatih'li, Savaş'lı Samsunspor'u seyretmek için. Bazıları taş tribünlerde oturdular altlarına gazeteler sererek. Ellerinde pilli radyo, kafalarında Şimşekler şapkasıyla maç seyredenleri mi ararsınız; elektronik olmayan skorbordun içindeki adamı merak edip kapısında bekleyenleri mi; yağmurlu günlerde naylon yağmurluklar altında kale arkasıyla kırmızı-beyaz çekenleri mi?.. Orası bizim için en unutulmaz anıların sahnesi oldu. Mete'nin attığı golle G.Saray'ı devirdiğimizde çılgınlar gibi sevinen bizler, sevinç kadar olmasa da hüznü de yaşadık o tribünlerde. İlyasköy Mahallesindeki boş arsada top oynayan bir çocukken Milinkoviç'in G.Saray'a attığı golün ve maçın bitişinin sevinç çığlıklarını duymuştum seksenlerin sonunda.
İlk gece maçımız olan Kayserispor maçında naklen yayına rağmen stat yine ağzına kadar dolu idi ve biz meraklı gözlerle yanan ışıklara bakıyor, sonra da ışıktan kamaşan gözlerimizle sahaya baktığımızda oyuncuları göremediğimizi fark ediyorduk. Sonrasında kimse ışıklara bakma gereği duymuyordu.
Dedik ya, orası bizim stadımız. Her köşesinde bir maç seyretmişliği vardır sıradan bir Samsunsporlunun bile.

Tribünlere isim vermenin zamanı gelmedi mi?

Geçenlerde bir yöneticimizle konuşma fırsatımız oldu ve ona bir teklifte bulunduk. Sağ olsun kendisi de hayli alakadar oldu. Şimdi, bizim stadımızın dört ana tribünü var ve isimleri "maraton, kapalı, belediye evleri kale arkası ve şehir kale arkası" olarak telaffuz ediyoruz. Bu tribünlere sponsor alınabilir; örneğin maratona falanca firma tribünü denilebilir. Bu işin endüstriyel futbol kısmı ama asıl şöyle bir uygulama da şık olmaz mı? Samsunspor'a mâl olmuş ya da o meşum kazada hayatını kaybetmiş kişilerin adları bu tribünlerde yaşatılabilir. Örneğin kapalı tribüne Muzaffer Badalıoğlu Tribünü denilemez mi? Ya da Basın Tribününe Temel Keskindemir Basın Tribünü. Ya da gişelere Müjdat Gürsu Bilet Gişesi... Örneğin bir rahmetli Gozgoz Yılmaz ( Yılmaz Yurttaş ) hak etmiyor mu böyle bir güzelliği? Bakın, Nuri Asan Tesisleri ne de güzel yakışmış; düşünenden Allah razı olsun.
Aslında benzer bir sorun belediyelerde de var. Herhangi bir belediyemiz bir yeşillendirme çalışması yapıyor ve hoş bir park koyuyor ortaya. Ama ismine bakıyorsunuz, Çiçek Parkı, Böcek Parkı... Çok mu zor yani Emin Kar, Ercan Koloğlu ya da Hasbi Menteşoğlu Parkı demek?..
Evet, biz biliyoruz bu isimlerin kimler olduklarını ancak bırakın Samsunlu olmayı, Samsunsporlu olup da bilmeyen bir yeni nesil var maalesef. Samsunspor, sükût eden, hafızası canlı tutulmayan bir camia görünümünden kurtulmalıdır.
Bu anlamda İlkadım Belediyesi ile de aramızda oluşan bir diyalogdan söz etmek lazım. Sınırları içinde bulunan Mete Adanır Çocuk Parkının yerine bir Spor Kompleksi inşa ediyorlardı ve biz de geçtiğimiz ilkbaharda salonun isminin Mete Adanır Spor Salonu olmasının çok isabetli olacağını iletmiştik kendilerine. İlgili kişiler aradılar ve bu teklife olumlu bakıldığını, önümüzdeki günlerde isim konusunu gündemlerine alacaklarını ifade ettiler. Böylesi güzel bir insanın adını yaşatmak çok manidar ve eğer spor kompleksine Mete Adanır adı verilirse çok şık bir davranış olacağı gibi hem Samsun'un vefasını göstermiş hem de Kıbrıslı kardeşlerimizi sevindirmiş oluruz.  Anlatılanlara göre kendisi futbolu bıraktıktan sonra KKTC'de Spor Bakanı olmak istiyordu; Allah rahmet eylesin bir kez daha.


AlıntıMuhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz

Hayal kırıklığı yaşadık  

Samsunspor'da son zamanlarda taraftar ne zaman beklentiye girse ve 19 Mayıs Stadı'na akın etse, takım kötü sonuç alıyor. Geçen yıl da aynı şeyi Elazığ maçında yaşamış, maçı 2-0 kaybetmiştik.

Lige çok iyi başlayan, ancak ilerleyen haftalarda düşüşe geçen Kartalspor karşısında puan kaybı yaşama lüksümüz olmasa da, maç öncesinde pek endişeli olduğumuz söylenemezdi. Stada takımımızın alacağı galibiyeti izlemeye gitmiştik. Ne var ki, oldukça zorlu bir puan mücadelesi yaşanacağını fark etmemiz fazla zaman almadı.

İlk yarıda Samsunspor'un hücum hattında yer alan oyunculardan Caner'in ağır kaldığı, Kemal Akbaba'nın ise hızlı bir oyuncu olmasına karşın son hareketleri olumlu sonuçlandıramadığı gözleniyordu. Orta sahadaki zaafımızın belirgin biçimde ortaya çıktığını gören Yücel İldiz, Zafer Şakar'ı daha ilk yarının ortalarında sahaya sürdü ise de, bu bölgede olumlu herhangi bir değişiklik yaşanmadı. Tecrübeli savunma oyuncumuz Hakkı'nın sahada olmadığı ise hissediliyordu. Yine de özellikle Celil'in şahsi becerisiyle sürüklediği ataklardan sonuç alamadığımız ilk yarıda, kontra ataklarla gole gitmek isteyen rakip takıma bu şansı pek fazla vermedik.
Maçın ikinci yarısı başladığında takımımızda olumlu anlamda herhangi bir değişiklik yoktu. Buna karşılık misafir İstanbul ekibinin süratli forvet oyuncuları, özellikle Murat Duman'ın karşıladığı sol kanattan geliştirdikleri ataklar sonucunda birbirinin kopyası iki gol buldular. Defansımızı zor duruma sokan ani ataklarda, Kartal takımdan özellikle Yaser, yırtıcı ve etkili bir forvet oyuncusu olarak dikkat çekti. Samsunspor adına Can'ın ortasında Caner'in yaptığı kafa vuruşu ile gelen gol Kırmızı-Beyazlı tribünleri hareketlendirdiyse de, Kartalspor kaleci Mehmet Bölükbaşı'nın boşa çıktığı köşe vuruşunu golle sonuçlandırıp farkı yeniden ikiye çıkardığında bütün ümitlerimiz yıkıldı.

Sağ kanatta problem...

Bu maç bir şekilde geride kaldığına göre bundan sonrasına bakmak zorundayız. Geçen yıl Samsunspor'a sağ bek olarak transfer edilen Feridun'un bu bölgede yaşadığımız problemi giderebilecek kapasitede olduğunu düşünüyorum. Zira Feridun'un, bu yıl görev aldığı sağ açıkta verimli olamadığını hep birlikte gördük. Samet bu hafta Yücel Hoca'nın kendisine görev verdiği kısa süre içerisinde olumlu işler yaptı. Altyapıdan gelen bir oyuncu olmasına rağmen, geçen yıl transfer döneminde yaptığı hata ile hepimizi üzen Samet Kılıç herhalde bu hatasından artık pişmandır. Samet'e şans vermek, sağ açıktaki sıkıntıyı forvet oyuncusu olan Fatih Aytekin, ya da orta saha oyuncusu Sefa ile doldurmaktan daha iyi bir yol gibi görünüyor. Kartalspor karşısında maçın ilk yarısında uzaktan attığı bir şut direğe takılan Sefa'nın futbolu, beklentilerin altında kaldı.

Giresun deplasmanı

Bu hafta Kartalspor karşısında aldığımız mağlubiyeti Giresun'da telafi etmeye çalışacağız. Giresunspor alt sıralardan kurtulmak, Samsunspor da Süper Lig mücadelesinden kopmamak için mücadele edecek. Karşılaşmanın önem derecesi her iki takım için yüksek olsa da, iki Karadeniz şehrinin taraftarına tribünde dostluğu pekiştirmek yakışacaktır.   Ayrıca altını çizmek gerekiyor ki Samsunspor taraftarı, futbolcularından kesinlikle Kartal maçına oranla daha iyi bir mücadele bekleyecek. Bu arada son haftalarda sadece golcülüğüyle değil, top tekniği ve liderlik vasfı ile de çok aradığımız Serkan Aykut'un Giresun maçına yetişmesi bizim için büyük bir avantaj olacaktır.


"UNUTULMAYANLAR"

Bogdan Stelea


Samsunspor bu hafta İstanbul'daki Kartal ilçesinin takımına kendi evinde mağlup olurken; yukarıdaki fotoğraf  1994-95 sezonunda bir başka İstanbul ekibi olan Kartal namıyla maruf Beşiktaş'la Samsunspor'umuzun İnönü Stadı'nda oynadığı maçın sonrasından..
Fotoğrafta; Samsunspor kalecisi Stelea maçın bitiş düdüğünün ardından muhtemelen kendisini Amerika 1994 Dünya Kupası'nda, Romanya Milli Takımı'nın kalesini korurken izlemiş olan bir Beşiktaş taraftarını şapkasını alıp kaçarken yakalıyor.  
Ünlü kaleci Stelea'nın Samsunspor'a transferi o dönemde büyük ses getirmiş, 1.97 boyundaki Bogdan Stelea, normalde Türkiye'den hiçbir takımın teklifini kabul etmeyi düşünmediğini ancak Samsunspor Teknik Direktörü Gigi Multescu'nun ricası üzerine Kırmızı-Beyazlı ekibimizde oynamayı kabul ettiğini açıklamıştı.


Alıntıİstanbul'a dayalı futbol düzeni Anadolu'yu bitiriyor

Türkiye'nin kendine has bir futbol düzeni var. Genel hatlarıyla bakıldığında taraftar yapısının, medya ilgisinin ve şampiyonlukların üç İstanbul takımı tarafından tahakküm altına alındığı görülüyor.

Kavramlar iç içe geçmiş durumda ve bir de çift takımlılık diye adlandırılabilecek bir olgu var yine bizde. Sayıca az olsalar bile yalnızca bir Anadolu takımını tutan insanlar da var.

Avrupa kupaları haftasında yine İstanbul takımları sahne alacak ve kazanacakları muhtemel bir zaferde Anadolu'nun değişik illerinde kutlama konvoyları oluşturulacak. Yani bir bakıma İstanbul'da çalan müzikle Anadolu'da oynayanlar olacak. Ligde ise zaten senaryo hep aynı olmakla birlikte başrol üç takım arasında gidip gelecek. Onlar filmin Cüneyt Arkın'ı olacaklar ve hep dayak yiyen figüranlar bulunacak. Hatta bazen Sivasspor gibi yardımcı erkek oyuncu rolü oynayan kötü tipler de bulunacak ki filme biraz heyecan gelsin. Örneğin ligde oynanacak olan bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında Isparta'daki, Edirne'deki, Sinop'taki, Amasya'daki ya da Uşak'taki kahvehaneler dolacak ve TV'den seyredilen bir maç için bile insanlar havaya girecek. Öyle ya, kanlar kırmızı-sarı-lacivert akıyor ne de olsa. Peki, isimleri zikredilen şehirlerin kendi takımları yok mudur acaba?

Şehir takımları sıkıntı içerisinde. Büyüyen futbol pastasını paylaşmak istemeyen İstanbul, futbolu iyice merkezîleştirdi. Devletin televizyon kanalı bile lig ikincisi Sivasspor'a ayrı bir programda yer veriyor halen; sanki ikinci olup da bir suç işlemiş gibi. Aynı devlet kanalı 1986-87 sezonunda 22 hafta lider kalan Samsunspor maçı kaybedip liderliği G.Saray'a kaptırınca da "Samsunspor nihayet liderliği kaptırdı!" demişti yıllar önce...

O şehirlerin halkı mecburmuş gibi kendilerinden binlerce km. uzaktaki takımları tutmaya, internetten ya da şehirlerindeki mağazalardan o takımların lisanslı ürünlerini almaya devam ededursunlar Uşakspor, belediyenin son andaki maddi desteği olmasa kapanacaktı. Ispartaspor ise federasyona olan borcu nedeniyle lisans çıkartamadığı oyuncularından mahrum olarak 9 kişiyle ve yedeksiz çıktığı maçta 3-0 gerideyken sakatlanan oyuncuları sebebiyle maçı tamamlayamadı. Sinopspor, Edirnespor gibi takımlar amatördeler artık. Amasya şehrinin bir zamanlar iki tane iyi temsilcisi vardı profesyonel liglerde. İbrahim Üzülmez, Uğur Dağdelen, Gökhan Tokgöz, Okan Öztürk gibi isimleri futbol sahnesine çıkaran, Merzifon-spor ve Amasyaspor. Artık ikisi de amatördeler.

Samsunspor'un yazın yaşadığı sıkıntıları, Malatyaspor şu son iki ayda yaşadı. Kayyuma kalan Malatyaspor'da pek çok futbolcu şehri terk etti. En sonunda geçtiğimiz hafta bir yönetim oluşturabildi Malatyaspor. Bu örnekler son birkaç aydan... İstanbul'a dayalı futbol düzeni olduğu müddetçe şehir takımları bu tür sorunlardan hiçbir zaman kurtulamayacak. Yerellikten beslenmenin önemi mutlaka kavranmalı. Türk sporunun yanındayız; taraftar kampanyası gibi büyük firma uygulamalarının yalnızca üç takımı kapsadığı gerçeği göz ardı edilmemeli. Siz hiçbir benzin istasyonundan taraftar ürünü olarak şehrinizin takımının bir ürününü alabildiniz mi mesela?

Süper Lig'deki takımlara bakıldığında manzaranın özellikle tribün ve futbolun ülke geneline yaygınlığı açısından hiç de iç açıcı olmadığı görülüyor zaten. Ankara ve İstanbul belediyelerinin asli görevleri midir Süper Lig'de bir futbol takımı bulundurmak? Zengin oyuncağı misali, kimseye sempatik gelmeyen bu takımlar yerine şehrin takımları desteklense daha iyi olmaz mıydı? İstanbul Bş. Bld. Spor'u belediye çalışanları dahi tutmuyor! 15 milyonluk İstanbul şehrinde 100 kişi bile izlemeye gitmiyor maçlarını. Ankara (Belediye)spor'un ise maç biletleri 50 kuruşa kadar düşüyor. Üstelik maça gelmek isteyenlere ücretsiz otobüs seferleri düzenleniyor ve bazen de eşantiyon forma veriliyordu. Bu hal ise Samsun, Kocaeli, Sakarya, Eskişehir, Antalya, Malatya gibi zor deplasmanlar yerine risksiz deplasmanları tercih edecek olanların işine geliyor elbette. O halde şunu sormak lazım: Futbol bu mudur? Ya da bir şehri sevmek demek ne demektir?

Haber Yorum - Mehmet YILMAZ

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=618836


AlıntıHakkı YESİLYURT
hakkiyesilyurt@halkgazetesi.com.tr

Bir öneri bu

   Biliyorsunuz. Antalya'da yapılan organizasyonda Ampute Milli Takımımız, İngiltere ve Brezilya gibi ülkeleri de yenerek Dünya 3.'sü oldu. Ğerçi sıralama hiç önemli değil. Önemli olan kendilerini ifade edebilmelerini görmek.
   Bizden de üç isim vardı, bu onur tablosunun içinde. Samsunlu. Hatta Samsunsporlu.     İlhan Elmalı, Yakup Özden ve Özden Aslan.
   A Milli Futbol Takımı düzeyinde, son olarak 2004'deki Hırvatistan maçında Kenan Yelek ile temsil edilmişti Samsunspor. Ampute Milli Takım kadrosu içindeki 3 oyuncunun Samsunlu olması, bizler için daha anlamlı ve onurlu kıldı bu durumu.
   Ünlü sanatçı Beyaz'ın, CNN'deki "Nasıl Yani" programına davet edilen Ampute Milli Takım oyuncu ve idarecileri arasındaydı İlhan Elmalı. İlk kez orada görme ve dinleme fırsatını yakaladım kendisini. Beyaz'ın, "Hangi takımı tutuyorsunuz?" sorusuna, diğer davetliler bilinen 3 İstanbullu'nun cevabını verirken, O, "Samsunsporluyum!" dedi, büyük bir gururla. Programda yoklardı ama, Yakup Özden ve Özden Aslan'ın da iyi birer Samsunsporlu olduğunu biliriz biz.
   O günden sonra, Samsun'da ne ses duydum ne seda. Bir Samsunlu olarak bekledim ki, Samsun'u temsil eden şehir dinamikleri, sivil toplum örgütleri küçük de olsa bir jest yapsın... En azından makamında kabul etsin Elmalı, Özden ve Aslan'ı.
   Boşunaymış beklemem.    
   Samsunlu olmanın bir kabahat olduğunu unutmuşum yine!
   Samsunspor yönetimine bir önerim olacak.
   Altay maçında... Onları onere etmek.
   Nasılı hiç önemli değil. Önemli olan tutmaktan gurur duydukları Samsunspor'un taraftarlarından alkış almaları.
   Samsunspor yönetiminin Malatyaspor maçı öncesi şehit ailesine sunduğu saygın tavrı, bu isimlere de göstermesini beklemek en azından hakkımız olsa gerek.
   Bir yerde okumuştum. Şöyle diyordu:
   "Önemli olan el veya ayak uzuvlarının sakatlığı değil. Kafalar sakat olmasın!.."
   Şimdi temennimiz, Samsunspor yönetiminin önceki örnekte olduğu gibi, yine sağlıklı bir kafa ile hareket etmesi.    

   Kabahatliyim!
 
   Bana olan yakınlığı nedeniyle bu güne kadar ne tek satır kalem oynattım, ne de tek bir kelam ettim hakkında. Hem kendisini zorda bırakmamak... Hem de fesat çevrelerine malzeme vermemek için...
   Biliyor ve görüyordum: En azından bu sezonki kadroda yer bulabileceğini. Kadroda yer bulamamasına rağmen, "Teknik kadro tercihi" diyerek, hep uzak durdum meseleden.
   Şimdi daha net görüyorum ki, seçicilerin tercihlerine saygısızlık yapmama gayretim, kendisine haksızlık yapmama neden olmuş.
   Kabahatliyim!
   Anlayışına bırakıyorum, Emre Bayraktar'ın.


AlıntıMuhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz

Kötü gidişe "dur" demeliyiz  

Son haftalarda art arda aldığı kötü sonuçlarla üst sıralardan uzaklaşan Samsunspor Giresun deplasmanından da eli boş dönerek irtifa kaybetmeye devam etti.

Bu maçtan birkaç gün önce elim bir kaza sonucunda yitirdiğimiz Samsunspor tribünlerinin önemli ismi Şirin Ana'nın yası dolayısıyla, taraftar grupları düzenledikleri toplu organizasyonları iptal etmişlerdi. Giresun'a münferit olarak giden 150 kadar taraftarımızın arasında karşılaşmayı çıplak gözle izleyen biri olarak alınan sonuçtan çok, Kırmızı Beyazlı formayı giyen oyuncuların çoğunluğunda gözlenen, yenilgiyi kabul eden anlayış yüzünden sıkıntı çektiğimi söylemeliyim her şeyden önce..

TFF 1.Lig'e bu yıl yükselen, ancak alt sıralardan kurtulamayan Giresunspor karşısında daha maçın başında Kemal Akbaba ile bulduğumuz pozisyonu değerlendiremedik. Bunun hemen arkasından Fatih Aytekin'in büyük hatası sonucunda başlayan ev sahibi ekip atağı golle sonuçlandı. O dakikaya kadar sahada belki umut verici bir Samsunspor yoktu ama, bizden pek de farklı bir görüntü çizmeyen Giresun takımı golden sonra moral üstünlüğünü ele geçirdi. Nitekim 33.dakikada farkı ikiye çıkardılar. Ev sahibi takım bu skoru yeterli görürken, kalan dakikalarda Samsunspor'un maçı çevirmek için gerekli gayreti göstermekten ne kadar uzak kaldığını, üzülerek gördük. Zira Samsunspor'un bırakınız TFF 1.Lig'i, Süper ligde ve Giresun ile kıyaslanamayacak ölçekteki camialar karşısındaki kazanma arzusunu, mücadelesini dün gibi hatırlıyoruz. Yeniyordu, yeniliyordu hatta bazen farklı mağlubiyet alıyordu ama Samsunspor yenilgiyi bu kadar kolay kabullenmiyordu. Maça Serkan Aykut, Celil ve Caner gibi oyunculardan mahrum çıkmamız elbette büyük bir handikaptı olsa da, bu eksiklikleri böyle bir sonucun mazereti sayamayız. Her şeyden önce tamamen iyi niyetle hareket eden ve futbolcularını mağdur etmeme noktasında büyük özen gösteren Yönetim Kurulu bunu hiç de hak etmiyor.

Yücel İldiz'in tercihleri...

Teknik Direktör Yücel İldiz, Giresun karşılaşmasında sahaya sürdüğü kadroyla herkesi şaşırttı. Adnan Ölmez döneminde 3 yıllık sözleşme imzalatılan ancak yetenekleri vasatın altında kalan bir oyuncu olduğu anlaşıldığından beri, yani aylardır ilk onbir yüzü göremeyen Marciel sahadaydı! Zafer Şakar ile geçen hafta bocalayan Sefa ise kulübede oturdular. Sonuç ise ortada; herhalde Giresun maçını izleyen hiç kimse Samsunspor'un orta sahada organize olabildiğini söyleyemez.  Bunun dışında Yücel Hoca'nın gözdelerinden Fatih Aytekin sağda, Sinan Demircioğlu ise sol kanatta etkisiz kaldılar. Takımın durumunu en iyi bilen ve alınan sonuçların sorumluluğunu doğrudan taşıyan teknik direktörün seçimlerine elbette saygı duyulmalı. Ancak Sayın İldiz'in bazı oyuncuları oynatmakta, bazılarını da oynatmamakta ısrar etmesi, oyuncuların mevkisini sık sık değiştirmesi pahalıya mal oluyor gibi görünüyor.

Şirin Ana'yı kaybettik...

22 Kasım 2007 akşamı, Samsunspor idmanı izledikten sonra tesislerden dönüşünde, bu kulübün büyük bir sevdalısı, tribünlerin "Şirin Ana'sı" Rukiye Acar, elim bir kaza sonucunda aramızdan ayrıldı. Soğuk bir sonbahar gününde, yağışlı havaya rağmen Giresunspor maçı öncesi, takımın son durumunu görmeden duramamıştı. Süper Lig'deki Samsunspor'a omuz vermek yerine, İstanbul'daki şampiyonluk heyecanına Tv başından ortak olmaya çalışanlar gibi değildi çünkü. Bu şehri, tribünden sevenlerdendi. Samsunsporlu eski ve yeni yöneticiler vefalı davrandı. Taraftarlar gibi onlar da, son yolculuğunda Şirin Ana'yı yalnız bırakmadı. Cenazesi vefat ettiği yerden, Samsunspor Kulübü Önünden, bu şehri tribünden sevenler tarafından kaldırıldı. Samsunspor Camiası onu hiç unutmayacak.


AlıntıMehmet YILMAZ

Öksüz kalan pankart ve Giresun deplasmanı

Pek çok kişi adını bilmezdi; Şirin Ana diye tanınır, Samsunspor'un içeride her maçına dışarıda ise pek çok maçına giderdi. Taraftar gruplarımızdan Şirinler'in Şirin Anası idi o... 19 Mayıs Stadında birkaç maç seyredip, Nuri Asan tesislerine birkaç kez uğrayıp da onu görmeyen, ona dikkat etmeyen azdır. Klasik bir taraftar değildi asla, şehrinin takımına gönül vermişti ve ciddi manada bir tribüncü idi. Şirinler grubunun gittiği hemen her deplasmana o da gidiyor, içerideki maçları ise kale arkası tribünde "oğulları" ile birlikte izliyordu. Gruptakilerin hepsi onun oğluydu ama grubun liderlerinden Murat Aktürk öz oğlu idi.
Her gün Samsunspor tesislerine gider ve idmanı izlerdi. Fakat bu gidişler onun için hazin ve feci bir sona dönüştü. Evlatlarını son defa cenazesi için topladı başına. Tribünde de bazen polislerle aralarına giriyor "evlatlarıma vurmayın!" diyor, çoğu zaman da olayı büyümeden engelliyordu; küfür etmeyin, sigara içmeyin... İlla küfür edilmesi gerekiyorsa kendisi de ederdi icabında; dedik ya tribüncü idi.
Hadise duyulduğunda sadece Samsunspor tribünlerinde değil aslında farklı renklere mensup olsalar, hatta bazılarının araları açık olsa bile tribün dünyasında da bir dalgalanmaya sebep oldu. Samsunsporlu taraftarların internet sitelerinde başlayan yazışmalar, ortak taraftar sitelerinden diğer takımların sitelerine kadar geniş bir yelpazede makes buldu. Kulüpte bir tören gerçekleştirildi ve Samsunsporlu futbolcular da tam kadro katıldılar bu törene. Ardından defnedildi cenaze. Hatası, kusuru, yanlışı var mıydı? Bilemeyiz... Çünkü biz onu tribünlerde tanıdık ve Samsunsporluluktan yana kusuru yoktu!
Bu sezon onu ilk defa İstanbulspor deplasmanında görmüştüm. Yanımdaki misafirlerimin de ilgisini çekmişti, yaşlıca bir bayan ve üstelik deplasmanda. En son ise Kartalspor maçı çıkışında takım otobüsünün yanında, hocayı protesto etmek isteyen bazı gençlere kızıp, onları sustururken gördüm. "İmparator Celil" diye bağıranlara alkışla destek veriyordu. Hırkası yine üstünde, çantası ise elinde idi...
Türkiye'de belki de emsali olmayan bir tribün kültürü figürü idi Şirin Ana. Her takımın bayan taraftarları var; içerideki maçlara gidenler de var, nadiren deplasman yapanlar da var. Ama bizatihi bir grubun içinde yer alan, yaşça bu kadar büyük bir başkası yoktu sanırım. Üstelik herkes başarıdan, başarılıdan yana iken o yaşadığı şehrin takımını tutacak kadar farklı bir tablo çizmişti. Zaten onun hayatı Samsunspor'dan ibaret idi. Hakem hatalarının da etkisiyle küme düştüğümüz 2005-06 sezonunda TRT'ye bir maç öncesi konuşmuştu; "Samsunspor düşmeyecek, düşmeyecek!" diye can-ı gönülden haykırıyordu 19 Mayıs Stadı gişelerinin önünde. Şimdi ise ondan geriye halen olayın şokunu yaşayan ve pankartları öksüz kalan Şirinler Taraftar Grubu ve Samsunspor tribünleri kaldı!.. Bir de Orduspor deplasmanında el sallayan fotoğrafı ile tren rayları üzerinde öylece kala kalan şemsiyesi.
İsmi mi? Rukiye Teyze idi ama o Şirin Ana denmesinden hayli mutluydu...

Giresun'un içinde iki sıfır molası...

Şirin Ana'nın yasını tutan taraftar grupları gitmeme kararı almışlardı ama biz hafta sonu Giresun'da idik. Maçı 150 kadar taraftarımızın arasında seyrettik. Evet, kadroda eksikler vardı ama biz şartlar ne olursa olsun Samsunspor'u seyredeceğiz diye gitmiştik oraya. Oysa ki seyrettiğimiz şey sadece Samsunspor forması giymiş olan ve ölesiye değil öylesine oynayan futbolculardı. Hemen hiçbir şey yapamadık futbol adına. Maçı bir Giresunlu olarak seyretmiş olsa idim bir an bile telaşa düşmezdim rakibin oyunundan dolayı! Sanki geçen seneki takımı seyrettik Giresun'da. Geçen yıl deplasmanda aynı skorla kaybedilen D.Bakır, Oftaş, Altay ve İBB maçlarının aynısıydı neredeyse. Mağlubiyetten daha hazin olan ise futbolcu kadrosuna yerleşmiş olan mağlubiyet kültürü idi. Yani, skor olarak geriye düştükten sonra oyunu çevirmek için hiçbir hamle yapılmaması/yapılamaması daha üzücü. "5. haftadan sonra bizi seyredin" diyen Yücel Hoca'nın ise son haftalardaki kötü neticelerde oyuncu seçimi ve 4-4-2 ısrarı da tenkit edilmesi gereken şeylerden birisi.
Giresun'da maç sırasında saha içinde görev yapan bir doktor vardı. Maç başlamadan 10-11 yaşlarındaki kızını getirip Samsunspor pankartının önünde resmini çekti. Gurbette olmanın tarifsiz hisleri bunlar. Kendisine tribünden bir Samsunspor atkısı hediye edildi ve gururla kızına verdi bunu. Galip gelmeli idik; bu mağlubiyet bu yüzden daha da ağır geldi bana... Sadece maçları değil yeni kuşağı kaybettiğimizin farkında mıyız acaba? Bu takım hemen hiçbir yerde yalnız kalmıyor ama taraftar deplasman tribününde mutsuz ve yalnız kalıyor...
Bazı futbolcular sadece oynadıklarında değil oynamadıkları zaman da büyük oyuncu oldukları çıkar ortaya; ararsınız, şimdi olsaydı dersiniz ve anlarsınız... Serkan Aykut, Celil ve Caner çıkınca ortaya vasat bir takım çıkıyor maalesef. Altay maçı da bu üçlünün mevcudiyetine göre şekillenecektir. Sezonun en kilit maçına çıkacağız bence.


AlıntıMehmet YILMAZ

Samsun'da yerel radyo yok mu?  

Samsunsporluları sanal alemde buluşturan taraftar sitesi www.samsunspor.biz'de uzun süredir konuşulan ancak bir türlü çözüme kavuşturulamayan bir konu var; Samsunspor'un maçlarının radyodan yayınlanması. Samsun'da yaşayan ve içerideki maçlara gitme şansı olan bizler için çok bir şey ifade etmeyebilir belki ama ya gurbettekiler? Öyle ki büyük ihtimalle Samsun'dakinden daha çok Samsun dışında yaşayan Samsunsporlu var.
Bu konuda daha önce Şirinler Grubunun internet üzerinden amatörce yayın yapan radyosunun bazı teşebbüsleri oldu ancak maliyet ve personel engeline takıldılar. Anlaşılan, bu iş radyoculuğu meslek olarak yapanların eline kalacak.
Türkiye'de yerel radyo ve televizyonların piyasaya çıkış dönemi 1990-91 süreci. Yaygınlaşmayla birlikte 1993'ten itibaren sistem oturuyor. Samsunspor ise 1993 yılında Süper Lige çıkıyor. Ondan sonra aralık vermeksizin 13 sezon boyunca bu ligde yer alıyoruz ve maçlarımız bazen televizyondan ama her zaman TRT radyolarından veriliyor. Yani, Samsun şehrinin yerel radyodan maç anlatımı gibi bir ihtiyacı da bir meselesi de olmuyor. Gelgelelim son iki yıldır düştüğümüz bu gayya kuyusunda işler farklı yürüyor. TFF Birinci Ligde yer alan pek çok takımın maçları o şehirlerdeki yerel radyolar tarafından veriliyor taraftarlarına. Ancak bizde böyle bir gelenek oluşmadığı için böyle bir şey genel anlamda ne düşünülüyor ne de talep ediliyor. Oysa ki, bu bir ihtiyaç artık... Düşünsenize buradaki Samsunspor-Boluspor maçında Bolu'dan bir radyo naklen yayın yapıyordu ve bizim il dışındaki taraftarlarımız Samsun'daki maçı Bolulu sunucunun anlatımıyla dinliyordu. Bu durum Samsun şehri için koskocaman bir ayıp değil de nedir?
Açıkçası işin teknik tarafını pek bilmem. Hayatım boyunca bir radyoda yegâne bulunmuşluğum bir arkadaş ziyareti nedeniyle idi ve o da taş çatlasa beş dakikalık ayaküstü bir sohbetti. Bu nedenle bilgiçlik taslamak istemem ama stattan bir maç anlatımının bir radyo için -ekipmanı ve tesisatı hazır olduğuna göre- çok ciddi bir maliyet getirmeyeceği kanısındayım. Üstelik bırakın maddi gideri, reklam sayesinde belli bir getirisi bile olabilir. Diğer şehirlerdeki maç anlatımlarında sıklıkla duyduğumuz "filan şirket Samsunspor - falanspor maçını sunar!" anonsları eşliğinde bir sponsorluk ayarlanabileceği gibi "falanca ticaret Samsunspor'umuza başarılar diler!" tarzında temennili reklamlar da alınabilir pekala. Tabi bu radyonun mutlak surette web sitesi olmalı ve yayınları internet üzerinden bütün dünyada dinlenebilmeli. Yoksa diğer türlü bir yayının il dışındaki Samsunsporlular amacına hizmet etmeyeceği muhakkak.

Pazara gider gibi maça gitmek...

Tribünlerimiz bize has özellikler taşıyor. En önemli güzellik Samsunspor maçlarına İstanbul takımlarının forma ya da atkısıyla gelme gafletinde kimsenin bulunamaması; bu durum Samsunsporluluk kavramının kuvvetli olmasından kaynaklanıyor şüphesiz. Ancak ciddi eksiklerimiz olduğu da inkâr edilemez ve en büyük eksiklerden birinin de çarşıya, pazara, misafirliğe hatta neredeyse kız istemeye gider gibi maça gitmek olduğunu görüyoruz. Sıradan taraftarı geçtim, grupların içindeki bazı kişilerin bile ayırıcı bir aksesuara sahip olmadıkları görülüyor. Samsunspor maçına gelen bir kişinin üzerinde bir belirteç olması daha yakışık almaz mı? Hadi forma, polar vs. bunları bir kenara bırakalım ama hiç değilse bir Samsunspor atkısını boynuna dolamak bu kadar mı zor? İstanbul'da ve Bursa'da yerleşmiş olan -40 yaşındaki adamlar bile forma giyip geliyorlar- bu atkı kültürünün bizde de yerleşmesi için gayret göstermek lazım.
Mesela yönetim kurulumuz bir maç için bilet fiyatlarına 2 liralık zam yapsa ve o iki lira ile maliyetine üretilen atkılardan bilet alan herkese verse; nasıl olur?
Topçu da tribüne bakınca seyirci değil taraftar görsün değil mi?..

erkan55

halk gazetesinde bir tek bu üclünün yazilarini okuyuyorum cok güzel konulara deginiyorlar digerleri gibi bos konusmuyorlar :wink:

mehmet yılmaz

AlıntıM. Teoman Taş

Kazanmayı özlemişiz  

Samsunspor, 19 Mayıs Stadı'nda ağırladığı Altay'ı 2-1'lik skorla, zor da olsa geçerek kötü gidişe son verdi. Altay galibiyetinin ardından herkes rahat bir nefes alırken, art arda aldığımız Eskişehirspor, Kartal ve Giresun yenilgileriyle gündeme gelen yenileşme devre arasına ertelendi.

Bütün takımların birbirini yenebildiği TFF 1.ligde, mücadele etmeden maç kazanılmıyor. Nitekim İzmir temsilcisi Altay derli toplu bir görüntü vermediği halde, üç puana ancak futbolcularımızın özverisi ve taraftarın büyük desteği sayesinde uzandık.  Altay maçında hücum organizasyonları belki yine istenen düzeyde değildi ama kazanmayı rakipten daha çok isteyen, koşan bir Samsunspor izledik.

Serkan'ın özverisi

Serkan Aykut'un, sakatlığı tam olarak geçmediği halde ilk 11'de sahaya çıkarak takım ruhuna sağladığı katkı, bu mücadelenin belki de çıkış noktasıydı. Şirin Ana için yapılan saygı duruşunun ardından başlayan maçın son bölümünde sakatlığı nükseden Serkan 90 dakikayı güçlükle tamamlayabildi. Tecrübeli oyuncu Altay karşısında hücum hattını hareketlendirmekle kalmadı; orta sahada top tutarak, pas yaparak takımı yöneten isim oldu. Savunmada Kenan Yelek ve Hakkı'nın mücadeleleriyle ön plana çıktığı karşılaşmada, Zafer ve Furkan'ın çalışkanlıkları orta saha üstünlüğünü elde tutmamızı sağladı. Aslında defansta sık sık açık veren konuk ekip karşısında daha farklı bir skorla ve zorlanmadan kazanabilirdik. Ancak özellikle Kemal Akbaba galiba cömert bir günündeydi. Kemal önüne atılan topları sürüklemekte, etkili son vuruşlar yapmakta biraz yetersiz kaldı.

Sonuçta önemli olan 3 puan. Samsunspor o üç puana, son haftaların eleştirilen ismi Fatih'in golleriyle ulaştı. Yücel Hoca'nın sağ kanada adapte etmeye çalıştığı Fatih Aytekin, attığı iki golle formsuz geçirdiği haftaları unutturdu. Maç bitiminde futbolcuların haklı sevinci vardı. Tribünleri tek tek dolaşarak, bu sevinci taraftarla paylaştılar. Kazanmanın mutluluğunu doyasıya yaşadık ama hedefi olan her takım gibi Samsunspor'un da istikrara ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız.

Sakarya'dan puan çıkarabilecek miyiz?

Sakaryaspor'un ligdeki konumu ve kaliteli kadrosu bir yana, Adapazarı'na oldukça eksik bir kadroyla gideceğiz. Celil ve Caner'in devreyi kapattığı açıklanırken, Serkan Aykut ile Kemal'in de cezalı duruma düşmesi hücum hattında boşluğa yol açtı. Bu zor deplasmanda öncelikli düşünce belki kaybetmemek olmalı ama bu eksik kadroyla bir sürpriz yapıp kazanabilirsek, ligin ilk devresi biterken zirve yarışına ortak olma şansı bulacağız.


Sezgin Başkan'ın feryadı

Samsunspor camiasının sezon öncesinde yaşadığı kaos hala akıllarda. Sezgin Gümüş yönetimi, kulübü çok zor bir dönemde devraldı. Yönetim buna rağmen son yıllarda sıkça dinlediğimiz enkaz edebiyatına hiç yönelmedi. Hala da bunu yapmıyorlar. Ama umursamazlık, duyarsızlık, sonunda Sezgin Gümüş'ü isyan ettirdi. Gümüş, birkaç kişi dışında şehirden destek alamadıklarını, Türkiye'de birçok şehir takımı belediye desteği alırken, Samsun Büyükşehir Belediyesi'nden kendilerine bırakın maddi desteği, manevi destek dahi verilmediğini söyledi. Bu, gerçekten kabul edilemez bir olay.

Samsunspor, bu şehrin takımı..

5272 sayılı Belediye Kanunu, kentteki spor faaliyetlerini destekleme konusunda belediyeleri birçok yetkiyle donatmış durumda. Nitekim Adnan Ölmez ve Mazhar Başoğlu'nun başkanlık dönemlerinde Büyükşehir Belediyesi'nin kulübe katkı sağlamak için nasıl çabaladığını hep birlikte gördük. Sezgin Gümüş yönetiminin ise bu destekten yoksun kaldığını üzülerek görüyoruz. Şayet Samsunspor'a destek olunurken kulübün kendisi değil, kulübü yöneten kişiler esas alınıyorsa bu büyük bir yanlışlıktır. Nasıl ki kadrodaki oyuncuların isimlerine göre takım destekleyen bir taraftarın samimiyetinden söz edilemezse, kulübü yönetenlerin isimlerine göre verilen desteğin de gerçek bir destek olduğu söylenemez. Unutmayalım ki kişiler gelip geçicidir ama Samsunspor, mücadelesine Samsun şehrinin takımı olarak devam ediyor ve edecek..


AlıntıAnadolu takımı, Anadolu takımının kurdudur!  




Aslına bakarsanız Sivasspor'un macerası hayli tanıdık. Bir Anadolu takımı dikkat çekici bir çıkış yakalar ve zirve yarışına ortak olur.  


Türkiye gerçeğinde maalesef bu rüyanın sonu gelemeyeceği için yarışa ortak olmak bile bir şeref payesidir. Sivasspor'un neyle karşılaşacağını ve nefesinin nereye kadar yeteceğini tahmin etmek çok da güç değil aslında. Kadro darlığı ve kendi dışından kaynağını alan bazı sebeplerden ötürü Sivasspor'un şampiyonluk fikri sekteye uğrayacak gibi duruyor; keşke öyle olmasa!

Peki nereden biliyoruz bu macerayı? Çünkü daha önceki sezonlara ait emsalleri var. Ortada yalnızca 10 yıllık bir Trabzonspor jenerasyonunun yıkabildiği bir İstanbul saltanatı var. Trabzonspor'dan önce ilk darbeyi ise Fethi, Nihat, Ender'li Eskişehirspor vurmuştu. Es Es, 68-69, 69-70 ve 71-72 sezonlarını ikinci sırada kapatmıştı. Boluspor, Göztepe ve Adanaspor gibi takımlar da girdiler bazen ilk üçe; ama Trabzonspor'un ardından açık ve net bir şekilde şampiyonluk yarışına ortak sayılan ve haftalarca lider kalan ilk takım Tanju'lu, Fatih Uraz'lı, Savaş'lı Samsunspor olmuştu. 1985-86 ve 86-87 sezonlarını 3. sırada tamamlayan Kırmızı-Beyazlılar, efsanevi başkanları Hasbi Menteşoğlu'nun işlerinin zora sokulması nedeniyle yıldız oyuncularını elden çıkarmak zorunda kalmıştı. 1992-93 sezonunda ise Kocaelispor, ilk devreyi lider bitiren ilk ve tek Anadolu takımı olmuştu. Saffet Sancaklı, Ergun, Bülent Uygun, Mirkoviç gibi iyi oyuncuları olan Körfez, sezonu ise ancak 4. sırada bitirebilmişti. Aradan boy veren diğer takım ise Güneydoğu'dan çıkmıştı 2000-01 sezonunda. Gaziantepspor, uzun süre götürdüğü yarışta Kadıköy'de 3-0 önde başladığı ikinci devreyi F.Bahçe karşısında 4-3 yenik kapatınca havlu atmak zorunda kalmıştı. Son kahraman ise 2002-03 sezonunun Ersun Yanal'lı Gençlerbirliği takımı idi. Ama o da başaramadı, nefesi yetmedi ve tükendi son bölümde.

Madem Türkiye'de 5. şampiyon çıkmıyor, o halde biz de lider kalınan haftalara bir göz atalım. Bu sezon hariç tutulursa 2007 yazına kadarki tablo şu şekilde; Fenerbahçe 472, Galatasaray 420, Beşiktaş 335, Trabzonspor 177, Samsunspor 22, Bursaspor 19, Eskişehirspor 19, Kocaelispor 19, Ankaragücü 13, Altay 13, Göztepe 13, Gençlerbirliği 9 hafta lider kalmış. Birkaç hafta lider kalabilen takımlar da var elbette. Buna göre şampiyonluk yaşamış olan 4 takımdan sonra en fazla lider kalan takım Samsunspor oluyor; bir nevi 5. büyük yani! Onu ise Bursa, Eskişehir ve Kocaeli aynı sayıyla takip ediyor.

Darbeyi kardeşlerinden yiyorlar

Sivasspor, bu sezon Beşiktaş ve Trabzon engellerini aşmayı başardı; ama darbeyi kendi gibi Anadolu'dan olan takımlardan yedi. Konyaspor ve Ankaraspor mağlubiyetleri gidişatı ve liderlik şansını olumsuz yönde etkiledi. Aslında bu durum da oldukça tanıdık. Zira bir zamanlar şampiyonluğa oynayan Anadolu takımları da emsalleri takımlardan benzer darbeler yemişlerdi. 1968-69 sezonunda ligi 2. sırada tamamlayan Eskişehirspor, üç İstanbul takımıyla yaptığı 6 maçın sadece 1'ini kaybetmişti; ama Mersin İdman Yurdu, Göztepe ve İzmirspor yenilgileri şampiyonluğa mâl olmuştu. 69-70'te F.Bahçe ve Beşiktaş'ın dışında Samsunspor, Bursaspor, Vefa, Mersin ve G.Birliği deplasmanlarından puansız dönmüşler ve yine 2. olmuşlardı. 71-72'de ise asıl trajedi yaşanmış. Çünkü şampiyon, rakibi G.Saray'a ve Beşiktaş'a kaybetmemişler, 6 İstanbul maçında sadece bir kez yenilmişlerdi. Bursa, Mersin, Altay ve Göztepe mağlubiyetleri de bir yere kadardı; ama küme düşen İstanbulspor'a hem de Eskişehir'de kaybetmek oldukça hazindi.

1985-86 sezonunu 3. sırada bitiren Samsunspor "Dört Büyük" namlı takımlarla oynadığı 8 maçın sadece 1'ini, o da sezonun ilk maçında İstanbul'da kaybetmiştir. F.Bahçe'yi ertesi sezon da dahil iki kere 4-0 ve iki kere 1-0 yenmiş, Beşiktaş ve F.Bahçe ile iki sezonda oynadığı 10 resmi maçı da kaybetmemiştir. Trabzonspor ve Galatasaray da dahil edildiğinde 18 resmi maçın sadece 3'ünü kaybetmişlerdir. Buna rağmen Eskişehir, Bursa, Altay, Denizli, Malatya gibi Anadolu takımlarına yenilmiştir; bir de küme düşen Ordu'ya. 1986-87'de ise yine küme düşen D.Bakır'a kaybeden Samsunspor, Sarıyer'e yenilip ilk devreyi lider bitirmeyi; Eskişehirspor'a yenilip şampiyon olmayı kaçırmıştır.

1992-93'ün Kocaelispor'u ise aslında fırsatı Beşiktaş'a iki kere yenilmekle kaçırmıştır; ama onun yarış dışı kaldığı maç içeride kaybettiği Sarıyer maçı olmuştur. 2000-01'in unutulmaz Gaziantepspor'u da Kadıköy faciasına rağmen ümidini korurken Rize deplasmanında alınan mağlubiyet hayalleri bitirmiştir.

2002-03'ün G.Birliği ise tam anlamıyla Anadoluzede olmuştur. Dört takımla oynadığı 8 maçın yalnızca birini kaybeden Kırmızı-Siyahlılar, Ankaragücü, Malatya, Bursa ve G.Antep'e yenilmişlerdir. Ama buradaki kritik mağlubiyet ise Ankara'da 2-0 kaybedilen Adanaspor maçı olmuştur! Netice-i kelam; şampiyonluk yolunda bir Anadolu takımı bir başka Anadolu takımının kurdu oluyor.

MEHMET YILMAZ
13 Aralık 2007, Perşembe
Zaman

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=624508  


Sadece Samsunspor

mehmet yıılmazı yazısından dolayı kutluyorum  :)

beşnumara

bu yazılarını okuduğum abilerim gerçekten çok değerli olduğunu düşündüğüm kaliteli insanlardır.aralarında teoman abiyle(timofte)tanışma fırsatım oldu yozgattki sivas maçında tribünde beraberdik teoman abi bu güzel yazılarının devamını  bekliyoruz

timofte

eyvallah kardeşim güzel sözlerin ve düşüncelerin için sağol, hatırlamaz mıyım Yozgat'ta omuz omuza bağırdık Sivas'ı da 3-0 yenmiştik o karın buzun içinde ama takımı kurtaramadık, inşallah bir zamanlar Süper ligdeyken bile kimilerinin burun kıvırdığı Samsunspor geri dönecek bir gün..

beşnumara


erkan55

AlıntıMehmet YILMAZ
mehmetyilmaz@halkgazetesi.com.tr

Atatürk Samsunsporluydu!  

Uzun yıllar boyunca Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğuna inandık; çünkü bize öyle öğretilmişti. Kulüp binasını ziyaret etmiş, defterine övgü dolu bir şeyler yazmış, kulüp binası yanınca da maddi yardımda bulunmuş... Sonra Beşiktaşlılar peyda oldular ve aslında Atatürk'ün Beşiktaşlı olduğunu iddia etiler. Deliller yine benzer şeyler; idmanını seyretmiş, aferin demiş falan... Statlarına kocaman bir "En Büyük Beşiktaşlı, Atatürk" panosu da koydurdular! ( Ziyaret ettiği yerlerde "tez zamanda küme düşersiniz inşallah!" yazacak değildi elbette; ama malum kulüplere sorsan övgü dolu cümleler traftarlık demek oluyor! ) Olsun dedik, ne yapalım? Şampiyonluklara ambargo koyan düzen varsın Atatürk'ümüzü de sahiplensin. Ama sonra duyduk ki İzmir'in Karşıyaka'sı da Atatürk'ün Kafkaflı odluğunu iddia edermiş. Hatta ellerinde Ata'nın seyrettiği bir Karşıyaka idmanının fotoğrafı da varmış ve amblemlerindeki Türk bayrağını da onun isteğiyle kullanır olmuşlar. Buna da bir nevi eyvallah deyiverdik. Ama sonra iş iyice zıvanadan çıktı. Bu sefer Atatürk'ün Fransızca bilmesini öne süren ve hiç hesapta olmayan Galatasaraylıların iddiaları çıktı ortaya. Son bomba ise KTÜ'deki bir öğretim üyesinden geldi ve Atatürk'ün henüz o zamanlar kurulmamış olan Trabzonspor'lu olduğu öne sürüldü. Deliller ise Trabzon gezisinde Trabzon Lisesini ziyaret edip, Necm-i Ati Kulübünün bir gecesine katılması... Hay maşallah!
Nihayetinde susmanın kâr etmediği ortaya çıkmıştır; hele de şu son hamleden sonra. Usta yazar A.Turan Alkan da bir yazısında bu acayiplikleri tiye almış ve Atatürk'ün bir İstanbul takımı tutmayacağını ve eğer illa da bir takım tutacak olsa idi bunların Samsunspor, Havzaspor, Amasyaspor, Erzurumspor olabileceğini, Ankara takımlarını da tercih edebileceğini ve kuvvetle muhtemel Ankara Demirspor'u tutacağını ama kendi gönlünden geçenin ise memleketi Sivasspor olduğunu yazmıştı. Hatta Recep Yazgan da bu yazıdan mülhem Samsunspor, 19 Mayıs 1919 ve amblem mevzuunda bir şeyler karalamıştı.
Ortada hakiki bir gayrı ciddilik olduğu kesin. Ama bu gayrı ciddilik içinde sanırım en ciddi iddia da bizimki olacaktır. Birilerinin bu kadar cüretka konuştuğu bir ortamda biz de iddia ediyoruz ki madem bütün bunlar delilden sayılıyor, o halde Atatürk Samsunspor'luydu!  
Buyurun bakalım, Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 günü karşılaştığı Samsun halkı için neler demiş; "Ben Samsun'u ve Samsun halkını gördüğüm zaman memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın her durumda gerçekleştirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle iman ettim. Samsunluların durumlarında gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik ve fedakârlık, ümit ve düşüncelerimi doğru karara ulaştırmaya yeterli gelmişti."
20 Eylül 1924 tarihli bu beyanatı 23 Eylül tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde neşredilmiş Atatürk'ün.
Ayrıca Mustafa Kemal, nüfus mübadelesiyle birlikte Selanik ve çevresinde yaşayan akraba ve hemşehrileri olan Türkleri, Samsun yöresine yerleştirmiştir. Yaklaşık 40.000 mübadil Türk, Samsun'a gelmiştir. ( Örneğin büyük golcümüz Serkan Aykut'un büyük dedesi de Sarışaban yöresinden Samsun'un Tekkeköy ilçesi Aşağı Çinik köyüne gelenlerdendir. ) Yani Selanik Atatürk'ün gurbetteki memleketi ise Samsun da vatandaki memleketi sayılır.
Baki Sarısakal'ın naklettiğine göre M. Kemal, 1924'teki gezisi sırasında Samsun'un o zamanki iki futbol kulübünden birisi olan Al Yıldız Kulübünü ziyaret etmiş ve şeref defterine başarı temennilerini yazmıştır. ( Diğer kulüp ise halen faal olan Samsun İdman Yurdu'dur. ) Bu iki kulübün daha sonra kurulacak olan Türk Ocağı Spor ile birlikte 1927'de kurulan Samsunspor'un temelini oluşturdukları göz önünde tutulursa bir nevi ziyareti Samsunspor'a yapmış kabul edebiliriz.
Özetle, bu konuda birileri bir şeyler iddia ederken bizim de kimseden eksiğimiz yoktur; hatta amblem ve renk konusunda fazlamız bile vardır!  



kerem55

AlıntıMehmet YILMAZ

Yılmaz Çolpan'ı Bilen Var Mı?  

Yılmaz Çolpan ismini çoğumuz duymamışızdır. İşin aslı bundan 3-4 ay evveline kadar, bir gün Hakkı Yeşilyurt elinde 1966 yılına ait bazı Fotospor sayfalarıyla gelene kadar ben de hiç duymamıştım. Ama Yılmaz Çolpan Türk tribün tarihinin en önemli figürlerinden birisi... 1966 yılında kurduğu Lazigolar ve Lakalar Gruplarının Türkiye'nin ilk pankartlı grubu olduğu tahmin ediliyor. En azından Eskişehirsporlu Amigo Orhan'la eşzamanlı olduğu biliniyor. Fotospor'da ondan Lazigo Yılmaz diye bahsedilirken "Samsunspor'un ateşli taraftarları Lazigolar deplasmanlara dahi gidiyorlar" diye devam ediyor. Hatta o dönemde Giresun'dan Amigo Adnan bile transfer edilmiş. Lazigo Yılmaz ismini daha eskilere sormaya karar veriyorum ve karşıma kısıtlı bilgiler çıkıyor. 1960 ve 70'lerde maçlara giden hemen herkes hatırlıyor onu. En çok da Şehir Stadındaki maçlardan biliniyor; evet, Amigo Yılmaz vardı diyorlar. Hepsini kurduğu ortak cümleler; "Mecidiye tarafında ayakkabıcılık yapıyordu; sonra Almanya'ya gittiğini duyduk, bir daha da haber alamadık!" oluyor. Eski kaptanlarımızdan Temel Keskindemir ise akıbetini bilmiyor ama onu net hatırlıyor. Sahanın ortasına gelirdi ve bir orkestra şefi gibi bütün stada tezahürat yaptırırdı diyor. Ünlü tezahüratı ise "Samsamsam Sunsunsun Parolamız Gol Olsun!" imiş.
Şimdi... Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama Türk tribün tarihin en önemli figürlerinden birisi Samsunspor'lu; öyle koftiden bir tribüncü değil üstelik. Tezahürat yaptıran, marş besteleyen, deplasmana giden ve bir pankartın arkasında yüzlerce insanı toplayabilen bir isim.
Bir nevi kayıp aranıyor ilanı gibi olacak ama idare ediverin işte. Ben, Yılmaz Çolpan'ı, nam-ı diğer Lazigo Yılmaz'ı arıyorum. Eğer hayattaysa 65-70 yaşları arasında olması lazım. İnsaniyet namına değilse bile Samsunsporluluk namına ulaşın bize...
 
Aklın yolu birdir ama...

Samsunspor'un içerideki tüm maçlarını, deplasmandaki iki maçını yerinde seyrettim; TV'den izlediklerimiz de cabası. Yalnızca Mardin ve Kocaeli maçlarını seyredemedim. 17 maçta 15 maç seyretmiş olmak bir futbol takımı hakkında üç-beş kelam etmeye kapı açar sanırım. Elbette ki bizim yazdıklarımız bir nevi hariçten gazel okumak babında da algılanabilir. Netice itibarıyla yönetim işin maddi ve destek kısmını bilen taraf ama yine de söz gelimi başka hiçbir sıfatımız olmasa bile Samsunspor taraftarı olmak; Samsunspor'un derdiyle dertlenip, sevinciyle mutlu olmak bile fikir beyan etmek namına bize bir hak sağlar.
Giden birkaç oyuncumuz oldu. Gelen ise bu yazı yazıldığı saatte Sivasspor'dan kaleci Harun. Açıkçası Harun hakkında net bir fikir sahibi değiliz. Petkoviç ve Akın'ın ardında bekleyen bir kaleciydi -ki bu kötü olduğu anlamına gelmez ama bir referans da teşkil etmez. Bize düşen ilk devre Ercüment-Mehmet ikilisi yüzünden yaşadığımız kaleci sendromunu aşmamızı sağlayacak bir isim olmasını temenni etmek. ( Zaten Süper Ligden de Kerem-Allum ikilsinin saçmalıkları yüzünden düşmedik mi biraz da? )  
Ortalıkta bazı isimler dolaşıyor. Biz isimlere takılıp kalmayalım ve ihtiyacımız olan oyuncu tipinden söz edelim. Samsunspor'un sıkıntısı orta sahadadır. Öncelikli ihtiyacımız ise orta sahada oyun kurabilecek, pas dağıtacak, araya pas atacak ve uzaktan etkili şut çıkarabilecek bir isim. Geçen sezon Sakarya'da ve bu sezon da Şekerspor'da devamlı oynayan Evren Nuri Turhan tipi yani; o da olabilir ama o tarz bir isim gerekli öncelikle. Yine orta sahada kanatta da oynayabilecek ikinci bir transfer daha elzem görünüyor. Çok kaliteli bir ikili olmalarına rağmen sakatlık ve cezalar nedeniyle süreklilik gösteremeyen Serkan Aykut- Caner ikilisine de kulübede oturacak değil, oyuna girip skor üretebilecek iyi bir alternatif gerekiyor. Özetle alınması gereken tüm isimlerin direkt oynayabilecek, kadroya nicelik olarak değil nitelik olarak zenginlik katabilecek isimler olması şart!
En başta da dedik ya; aklın yolu birdir ve dahi bunları düşünen de yalnızca biz değiliz ama yine de söyleyelim istedik.

Tribün_ali

Teoman abinin bu gün halk gazetesinde yazısını okudum cok güzel şeylere dginmiş hele aklında kalmdı ismail uyanıklı ilgili dedigi bir söz var bütün samsunsporluları gururlandırır ama üst bölüme www.samsunspor.biz yazsa sitemizin ilgisini ceker :wink:

mehmet yılmaz

Alıntı"Gölge etmeyin, başka ihsan istemez"

Bu yazıyı kaleme aldığım dakikalarda, Samsunsporlu bazı dostlardan aldığım bir haber içimi burktu. Anlatılana göre yerel bir televizyonda yayınlanan spor programında, camianın son günlerde umut bağladığı kum ve çakıl ocakları projesinin zora girdiği, bu konuda kent içinden bazı engellerin çıkarıldığı belirtiliyordu. Sonuç ne olur bilinmez ama üzüldüm ve biraz da öfkelendim. Fakat şaşırdım dersem yalan olur. Çünkü bu tür durumlar Samsun'a ne yazık ki yabancı değil.

Yabancılar pazarı girişinin ücretli olduğu dönemde Samsunspor'a ayrılan pay yüzünden veryansın edenleri daha unutmadık ki.. Sonra , "C plakalardan" bu şehrin takımına kaynak aktarılmasına itiraz gelmemiş miydi? 1 yıl kadar önce de Büyük Otel'in tahliyesi gündeme gelmiş, otelin işletme hakkının Samsunspor'a bırakılması yolundaki önerge belediye meclisinde reddedilmişti. Bunlar basit birer örnek.

İşin garip tarafı; Samsunspor'un başarısız olması halinde kulübün durumunu herkesten önce ona destek olmayan, dert edinmeyen, muhtemelen başka takımlara da sempati duyan insanların sorguluyor olması.

İnsanın aklına trajikomik bir fıkra geliyor.

"Cehennemde her milleti ayrı çukura atıp, başlarına da dışarı çıkmak isteyeni kafasına vurup çukura geri göndersin diye zebaniler koyuyorlar... Ama bir çukurun başında hiç zebani bırakılmıyor. Zebanilerin başına soruyorlar "bu çukurdakilerin ayrıcalığı nedir" diye..
Zebani cevaplıyor:
_ O çukur Türklerin çukuru. Orda dışarı çıkmak isteyen oldu mu içerden birileri mutlaka ayaklarından çekip aşağı düşürüyor zaten. Yani bize ihtiyaç yok.

Samsun'un durumu da biraz buna benziyor.

Ligin ikinci yarısından umutluyuz

Samsunspor türlü sorunlara rağmen gittiği Antalya kampında TFF 1.Lig ikinci yarı hazırlıklarını tamamladı. Teknik direktör Yücel İldiz, ligde teknikten çok fizik gücün ön plana çıktığını uzun zamandır vurguluyordu. Umuyoruz ki kamp dönemi takımın bu konudaki eksikliğini gidermeye yetmiştir. Zira şimdiye kadar kaleci Harun dışında takviye yapılamadı. Buna karşın Samet Kılıç başka takıma gitti. Futbolcu ödemelerinde dahi sorunlar yaşandığını bildiğimiz için, transfer konusunda yönetime bir eleştiri getirmek zor görünüyor. Bununla birlikte oyun kurucu mevkii ve sağ kanatta takviyeye ihtiyacımız olduğunu herhalde bilmeyen yoktur.

İstanbulspor maçı

Ligin ilk yarısının ilk maçında, Samsunspor pazar günü İstanbulspor'u ağırlıyor. Takımın desteğe her zamankinden fazla ihtiyacı var. İsmail Uyanık, kentteki belediye başkanlarının katılmadığı ve başkan seçildiği son kongrede yaptığı konuşmada "Futbol düzeni üç takımı dayatıyor. Ama biz hep Samsunsporlu kalacağız. Buraya gelenlere teşekkür ediyorum. Kimse olmasa da biz inadına buradayız" demişti. Biz de nasıl küme düşürüldüğümüzü, Büyük Samsunspor'un kaderine nasıl terk edildiğini hiç unutmadan İstanbulspor maçında tribünde olacağız. Bu maçta en büyük kozlarımızdan biri de şüphesiz Maraton tribününde takıma destek vermek üzere birleşen taraftarlarımız olacak.

M. Teoman TAŞ - Halk Gazetesi




AlıntıElin kaşanesinden...

Divan şiirini severim; hele günümüzde şiir adı altında yazılanlara baktıkça daha bir severim. MSN'deki kişisel ileti bölümümde son birkaç haftadır şair Baki'nin bir mısraı olan  "Elin kaşanesinden kuşe-i viranemiz yeğdir" yazıyor. Açıkçası bu kadar ilgi çekeceğini tahmin etmemiştim. Pek çok kişi sordu bunu. Türkçenin en büyük şairi Fuzuli'yi anlamak için bile sözlük karıştırmak zorunda bırakıldığımız için bu gibi Türkçe şiirlere bir de şerh gerekiyor maalesef. İzah edelim ve böyle bir girişin bir spor yazısında ne aradığını da anlatmış olalım.
Ben o mısraları okurken Samsunspor'u düşünmüştüm. Elin kaşanesi, başkasının zengin köşkü demek. Kuşe, köşe anlamına geliyor. Virane ise malumunuz... Yani, başkasının zengin köşkünde oturmaktansa kendi yıkık dökük tek göz odamda oturmayı tercih ederim. Hatta şiirin öncesinde de, "Cihanın nimetinden kendi ab u danemiz yeğdir" deniliyor. Abu dane; bir lokma, kısmet olan ekmek, su anlamında. Gerisi belli zaten, dünyanın nimetine sahip olmaktansa kısmetim olan bir lokmayı yeğlerim.
Artık işi nereye vardıracağımı anlamışsınızdır. Samsunspor'umuz, dar-ı dünyadaki sevgilimiz, TFF Birinci Ligde yer alıyor ve ekonomik anlamda da ciddi sıkıntılar içinde. Birileri dünyanın en iyi sol bekini transfer ederken biz devre arasında takıma takviye bile yapamıyoruz. Ama olsun... Ne fark eder ki? Çünkü bu takım bizim takımımız. İsmi Samsunspor olduktan ve o armayı, o renkleri taşıdıktan sonra kaçıncı ligde olursa olsun biz Samsunspor'u tutmaya devam edeceğiz. Öyle ya, ne demiş şair? Başkasının şampiyon takımının peşinden koşmaktansa memleketimin alt ligdeki takımını tutmak yeğdir... Tam olarak öyle dememişse bile ima etmiş işte!
Bir karar vermek lazım artık... Yol ayrımında kritik bir karar; benim birkaç sene önce verdiğim gibi bir karar mesela... Samsunlular, Samsunspor'u tutmadığı müddetçe başarı beklemek gibi bir hakları olamaz.

ERCAN'I HİÇ SEVMİYORUM...

Bir gün bir İstanbul'da yaşayan ve tribünlere takılan bir Galatasaraylı ile sohbet ediyorduk. Samsunsporluyum deyince direkt şunu söyledi bana; Sizin kaptanınız Ercan vardı hani... Onu hiç sevmiyorum ben! Tepki göstermemi bekledi ama ben sevindim buna. Çünkü ben de onların çok sevdikleri kaptanları Bülent'ten hiç haz etmiyordum. "Vural'ı da sevmiyordun değil mi?" diye sordum. Cevabı evetti. Açıkçası hoşuma gitti... Çünkü Ercan gibi Vural gibi isimler 40.000 kişinin önünde oynadıkları bir İstanbul deplasmanında bile kimseye eyvallahı olmayan yürekli futbolculardı. Hepsinden önemlisi de Samsunspor sevdasını içlerinde, formasını ise üzerlerinde taşıyorlardı. Samsunspor taraftarı Vural'ın en basit hatasında bile homurdanırken o Vural dayanamayıp sadece bir kere tribüne hareket yapmış ve ertesi gün de özür dilemişti. Geçen seneki ismi lazım olmayan bazı topçular ise tribüne hareket çekmeyi beden eğitimi dersinde ısınma hareketi yapmaya çevirmişlerdi adeta.
Takımdaki maddi sıkıntılara rağmen ciddi bir çözülme olmamışsa bunu biraz da Samsun'lu/Samsunsporlu topçuların fazlalığına yormak lazım bence. Geçen sene bir Kenan vardı çimento görevi gören. Bu sene Serkan, Celil ve Hakkı da var örneğin...
 
 SAMSUN'DA YEREL RADYO YOKMUŞ!

Yaklaşık bir ay evvel "Samsun'da yerel radyo yok mu?" başlıklı bir şeyler karalamıştık. Samsunspor'un maçlarının radyodan anlatımının olmadığını ve bu açığın giderilmesi gereğini vurgulamış, bu işin maddi anlamda bir getirisi bile olabileceğini ifade etmiştik. Ancak geçen zaman gösterdi ki, Samsunspor'u düşünmek sadece Samsunspor taraftarına kalmış. Nitekim birkaç genç taraftar internet üzerinde yayın yapan bir radyo kurdular kendi ceplerinden giderlerini karşılayarak. www.radyosamsunsk.com adresinden ulaşılabilecek olan bu radyoda normal müzik yayını olduğu gibi Samsunspor'un başta iç saha olmak üzere pek çok maçının da naklen anlatımı olacakmış. İlk tecrübe de bu haftaki İstanbulspor maçıyla yaşanacak. Samsun'daki Boluspor maçını ta Bolu'dan gelen radyocular naklen verirken bizim gurbetçi taraftarlarımız oradan dinlemek zorunda kalmıştı bu müsabakayı. Koskoca Samsun şehri için büyük bir ayıp demekti aslında bu. İşte bu genç arkadaşlar ne kadar farkındalar bilmiyorum ama büyük bir boşluğu doldurdular; tebrikler...

Mehmet YILMAZ - Halk Gazetesi

Alemci İsmail

Yeni yazılar yok mu arkadaşlar,bu sitenin en sevdiğim bölümlerinden birisi burası.

mehmet yılmaz

AlıntıKuzeyin Perileri  

Önce, cumartesi günü Yaşar Doğu Spor Salonunda idik. Samsun BK Bayan Basketbol takımımız İzmir Basket takımını rahat bir oyunla mağlup etti. Maç öncesi Türkiye Basketbol Erkek Liginde oynayan ilk Anadolu takımı olan Samsunspor'un eski oyuncularının takdim edilmesi şık bir davranıştı.
Geçen gün ise Samsun BK'nin menajeri İbrahim Canbolat'ın misafiriydik. Emek harcamış, eser sahibi ve eserini seven her insan gibiydi, yaşanan süreci anlatırken. İçindeki Samsun ve Samsunspor sevgisini bu uğraşla dışa vuruyordu adeta. ABD'li Latasha'nın transferini anlatırken yeniden mutlu oluyor, hepsi bayan 15 sporcunun dertleriyle tek tek ilgilenmeye çalışırken işin profesyonel yönünden çok "yaptığın işi sevmek" yönünü sergiliyordu. Geçmişten, Samsunspor'un o güzel günlerinden bahsederken kardeşini gurbete yollamış bir abi gibiydi...
Biz yine dönelim Samsun BK takımına. Her şeyden önce takdiri hak eden yönü, ismi ve rengi bu takımın. Çünkü Samsunluluğun ve Samsunsporluluğun erozyona uğratıldığı bu vetirede aidiyeti yansıtması bakımından önemli ve doğru bir tercihti bu. Ancak işin bir de şu yönü var. Bu takımda emeği olan pek çok insan bulunuyor, haklarını teslim etmek lazım. Fakat kaptan köşkü Beyaz Ev Restoran'ın. Şimdi bu takımı kuranlar, para verenler tutup deselerdi ki; takımın ismi Beyaz Ev Restoran olsun, renkleri de ata memleketimiz olan Rize'den dolayı mavi-yeşil olsun... Kim, ne diyebilirdi? Ama bu insanlar -yönetim kurulunun da tasarrufuyla- tercihlerini Samsun'dan yana kullanmışlar. Bize de tebrik etmek ve başarılarının devamını dilemek düşer...
Haydi, Kuzeyin Perileri; bu şehrin son yıllardaki makûs talihini de rakiplerinizle beraber yenin...

     Yücel İldiz

Kendisiyle konuşmuşluğum olmadı. Sadece tribünden yalın bir taraftar kimliğimle görüş sunabilirim. Sessiz, işini yapmaya çalışan, mütevazı bir insan portresi çizdi. Bu nedenle kimsenin insanlığı konusunda söyleyebileceği menfi bir şey olmaz sanırım. Ancak Yücel Hoca'nın teknik-taktik hataları da oldu. "5. haftadan sonra bizi görün" dedi ama toparlayamadı takımı. "Çok iyi hazırlandık" dedi, İstanbulspor'a yenildik. Ama bence esas kritik konu şu; Karşıyaka maçı hariç Serkan-Celil ikilisinin olmadığı her maçı kaybettik. Onlar olmadan takımı yönlendirici hamleler yapamadı maalesef. Yani, belli futbolcular iyiyse maç kazandı takım, hocanın çok fazla etkisi olmadı  galibiyetlerde. Örneğin bir Giresun'da bir G.Antep Belediye maçında iyi bir teknik direktör bize maçı kazandırmalıydı. Sezon başında çok doğru bir tercihti ama takıma damgasını vuramadı maalesef. Nitekim taraftarın da anlık bir tepki dışında protestosu olmadı kendisine. Geçmişte teknik adam konusunda sert protestolar yapan bir geleneğe sahip olmamıza rağmen sanki biraz da kaderimize mi küstük, ne?
Ancak bütün bunlara rağmen şartlar ne olursa olsun devam etmeliydi. Bu saatten sonra hele de bu parasızlıkla kim gelirse gelsin pek bir faydası olmaz. Ayrıca kendisini her şartta destekleyen ve bu yola birlikte çıktık diyen yönetimi yüzüstü bıraktığını düşünüyorum.
Dediği şeyler arasında "para yoksa bizde yokuz" diyen topçuların varlığı dikkate alınmalı. Lakin buna da kendi aralarında bir güven ortamı oluşturarak son verebilirlerdi. Neticede zirvedeki takımlardan Sakaryaspor'da da aylarca para alamadı futbolcular.
Anlayabiliyorum; hepsi profesyonel ve tabii ki para onlar için birinci şart. Gelgelelim, bu ülkede bir öğretmenin yılda 12-15.000 lira arasında maaş aldığını hesap edersek futbolcu gelirlerini biraz daha idrak etmiş oluruz. Öyle ya da böyle alacaklar paralarını. Ne olursa olsun İstanbulspor gibi zayıf bir takıma karşısındaki bu mağlubiyetin, bu isteksizliğin bir bahanesi olamaz. Çünkü paramız yoksa da haysiyetimiz olsun diyenlerdeniz...
İçeride durum farklı mıdır bilinmez ama tribünden görünenler budur; duyulan türkü ise "bu yıl bize gülmek haram, belki seneye..."

Mehmet YILMAZ


Alıntı

Bunu hak ediyor muyuz? 

Son zamanlarda bu soruya bazen "evet" diye cevap veriyorum. Elbette bu durumu asla hak etmeyen, olup bitenlerin farkında idealist insanlarımız da var. Ama genele bakıp değerlendirdiğimizde bu kentte ve bu ortamda daha iyisinin olamayacağı gerçeği ortada duruyor. Bu durum yalnızca TFF 1.Lig'in son sırasındaki İstanbulspor'a kendi evimizde yenilmiş olmamızın bir sonucu değil. Son birkaç yılda yaşanan hayal kırıklıkları her şeyi özetliyor. İstanbul karşısında 1-0'lık skorla aldığımız mağlubiyet, bu hayal kırıklıklarının en sonuncusuydu sadece. Samsunspor her geçen gün kan kaybediyor.

İstanbulspor maçına futbolcu alacaklarının ödenememiş olmasından kaynaklanan krizi çözemeden çıktık. Serkan Aykut ve Celil'de kadroda değildi. Bu ikilinin sahada olmadığı tüm maçlarda zorlanmıştık ama, Kırmızı-Beyazlı futbolcuları İstanbul maçındaki gibi bir hedefsizlik ve durgunluğun içinde hiç görmedik. Koca 90 dakikada sadece iki pozisyon bulduk, onları da değerlendiremedik. Oyunun belli bölümlerinde kurduğumuz şuursuzca baskının bir sonuç getirmeyeceği zaten ortadaydı.

İldiz'in istifa ederken söyledikleri

Maçtan bir gün sonra Teknik direktör Yücel İldiz'in istifa haberi geldi. İldiz, maddi sorunların saha içine kadar sirayet ettiğini belirterek bir yerde İstanbul mağlubiyetinin sebebini açıklıyordu.  Yücel Hoca, istifa kararının kesin olduğunu, istifasının kentteki bazı dinamikleri harekete geçirmesini umduğunu da belirtmiş. Doğrusu o dinamiklerin harekete geçmesini biz de uzun zamandır bekliyoruz. Fakat iyimser olmak pek kolay değil.

Samsunspor, uzun zaman Samsun şehrindeki kötü gidişten hiç etkilenmeden İsmail Uyanık ve beraberindeki insanlar sayesinde Süper Lig'deki mücadelesini asla ezilmeden sürdürdü. Fakat o insanlar da hiçbir destek görmeden, ancak bir yere kadar dayanabildiler. Yanlarında sadece Samsunspor taraftarı vardı. Çoğunluk, Samsun'un Süper Lig'de yer alıyor olmasının değerini bilmeyenlerden oluşuyordu. Bu tablo siyasilerin de kulübü kaderine terk etmekte hiçbir beis görmemelerine sebep oldu. Bugün geldiğimiz nokta, Samsun'daki sosyo-ekonomik gerilemenin, yerel bilinç eksikliğinin artık Samsunspor'a da tezahür etmiş olmasından ibarettir.

Bundan sonrası..

Gelişmeler iç açıcı olmayınca, karamsar bir tablo çizmek zorunda kaldık. Ama iş burada bitmiyor. Ligin daha ortasındayız ve fikstür ilk yarıdan daha zorlu. Önümüzdeki iki hafta, üst üste deplasmanda oynayacağımız Antalya ve Kayseri Erciyesspor maçlarının önemi bir kat daha arttı. Bu iki karşılaşmadan alınacak sonuçlar, ilerleyen haftalarda hedefimizin ne olacağını büyük ölçüde belirleyecek. Samsunspor'un beklenmeyen sonuçlar alma konusundaki alışkanlığı, teknik direktör değişikliğinin takımlara çoğu zaman iyi gelmesi biraz olsun umutlanmamızı sağlıyor. Ya da belki de tüm olumsuzluklara rağmen yine de umutlanmak istiyoruz.

Muhammet Teoman TAŞ
mteomantas@samsunspor.biz










mehmet yılmaz

AlıntıSadece mağlup olmuyoruz 

Kocaelispor maçı öncesinde bizim farklı bir heyecanımız daha vardı. Şehir dışından Teoman Taş için gelen 15 kadar misafirimizi ağırladık. Değişik takımlara gönül vermiş insanlardı bunlar. Taş ailesine bir taziye ziyareti gerçekleştirdikten sonra Samsunspor yönetiminin misafirlerimiz için ayırdığı bölümde maçı seyrettik. Uzun yıllar televizyondan ya da rakip tribünden seyrettikleri Samsunspor'u şimdi Teoman için geldikleri Samsun'da, ev sahibi tribünden seyretti bu insanlar ve hepsinden de benzer cümleler işittik. Üzgündüler, çünkü sahada gördükleri takım o bildikleri Samsunspor değildi. Nihayetinde Kocaelispor tarihinde ikinci kez bizi mağlup edip gitti bu şehirden. Kale arkasındaki Kocaelisporlular memnundular hallerinden. Biz ise kime, neye, nasıl tepki vereceğimizi bilmez bir haldeydik. Maçın, tribündeki pankart ve atkılar haricinde tek güzelliği Samsunspor'un sahaya Teoman Taş için bir pankart taşıyarak çıkması idi. Hoş, o pankartın kütlevi ağırlığını taşıdılar kolayca manevi ağırlığını asla taşıyamadılar...
Son süreçteki yenilgiler gösterdi ki, artık sadece mağlup olmuyor resmen hakarete uğruyoruz...

Hafta başında ise bir teknik direktör değişimi yaşandı takımda. Üç maçta sıfır çeken Muhammed Dilaver'in yerine hakikaten sürpriz bir isim olan Orhan Kapucu geldi. Orhan, bizim çocukluk yıllarımızın kahramanlarından birisiydi. Tanju ile birlikte Hasbi Menteşoğlu'nun o efsane Samsunspor'unun hücum hattını oluşturuyorlardı. Fenerbahçe'ye karşı elde ettiğimiz 4-0'lık iki galibiyette 4 gole imza atmış ve A Milli Takıma kadar yükselmişti. Ancak 1987-88 sezonunda Tanju, Savaş, Rıfat, Yaşar gibi isimlerle birlikte Samsunspor'u terk etmişti. Futbolculuk kariyeri ortalamanın üzerindeydi lakin kendisinin teknik direktörlük yaptığını geçen sene ajanslara düşen bir talihsiz olayla öğrenebilmiştik. Bu nedenle teknik direktörlüğü hususunda olumlu bir şey söyleme şansımız yok.
Yine de pek çok romantik Samsunsporlu gibi o efsane takımın eski bir ferdini uzun yıllar sonra görmüş olmak güzel bir duygu oldu. Orhan Kapucu'nun listedeki diğer teknik direktör adaylarının yaptığı gibi para lafı yapmadığını düşünüyorum. Yapmamıştır çünkü birincisi kendisinin de dediği gibi o, Türkiye'de Samsunsporlu Orhan olarak tanınmıştır. Futbolculuk kariyerinde Samsunspor bir numaralı figürdür. İkincisi ise Samsunspor teknik direktörlüğü önemli bir unvandır; etikettir. Böyle bir teklifle karşılaşmak bile başlı başına bir mesleki talihtir.

Hafta sonu Ordu deplasmanına gideceğiz. Bir zamanlar Samsunspor'la sezon açılışında oynamaktan gurur duyan komşu şehrin takımı artık rakibimiz ve maalesef maçın favorisi de onlar. İlk maçta rakip filelere 4 gol birden gönderen golcümüz Serkan Aykut yine yok. Bu da demek oluyor ki Samsunspor yine yok. Serkan'ın olmadığı bütün maçları kaybettik; beraberlik dahi alamadık ne yazık ki! Belki de Samsunspor'un esas ihtiyacı olan şey bir teknik direktörden de önce Serkan'ı hemen iyileştirecek bir hekimdi.
İşler kötü gidiyor; bir şey olmalı ama ne?

Mehmet YILMAZ


AlıntıSuçlu Ayağa Kalk! 

    "Gamlı baykuş" gibisin demişti çoğunluk bana. Sezonun ikinci yarısının ilk maçında İstanbulspor'a yenildikten sonra yazdığım yorum yazısı için.
    "...Kimse kendisini kandırmasın. Bu takımın hedefi ilk 6 değil, ligde kalmak olmalıdır..." demiştim ya! O nedenle.
    Kaybedilen bir maç sonrasının ruh haline istinaden ortaya konulmamıştı bu öngörü. Öfkem, aklmın önüne geçmemişti yani. Aksine... Gerçekle yüzleşme durumuydu bu sadece.
    Gelinen nokta malum.
    Üzülerek söylemek gerek ki, benim gibi düşünen azınlık haklı çıktı.
    Doğrunun hayat bulması acı veriyor ne var ki bize. Keşke yanılsaydık. Futbola yanlış gözlükle bakan taraf olsaydık.
    Ne acı değil mi?
    Samsunspor bugün, İstanbulspor ve Mardinspor'un ardından en güçlü küme düşme adayı.
    Yok öyle yağma! Sakın kimse kolaycılığı tercih etmesin.
    Bu utanç sadece futbol takımının değil.
    Bu utanç SAMSUN'un...
    Valisinin!.. Büyükşehir Belediye Başkanının!... Alt Kademe Belediye Başkanlarının!... Sanayicisinin!.. Esnafının!.. Aydınının!.. Zır cahilinin!.. Sivil toplum örgütlerinin!.. Gazetecilerin!.. Bananecilerin!..
    Hepimizin!..
    Samsunspor'un seneye; Arsinspor, Değirmendere, Akçaabat Sebatspor, Pazarspor ve yoldaki Ofspor ile aynı ligde oynayacak olmasını içine sindirebilenlerin.
    "Yuh olsun bize" demek, en doğrusu değil mi?



    İdam Kararı

    Hangi affedilemez günahın cezasını çekiyor bu takım? Cevabını yüce yaradan bilir.
    Şüphe götürmez.
    Günahı büyük ki, bedeli de böyle büyük oluyor.
    Bizlerin gördüğü ve bildiği de var elbet.
    Kefaret ağır.
    "Futbol aklı" bu takımın semtine uğramayalı hayli zaman olmuş!
    Bakış açımız şu:
    Yapılan son teknik adam tercihi kelimenin tam anlamıyla bir skandal.
    "Bu kadarına da pes doğrusu" dedirtecek düzeyde.
    Hatta daha iddialı bir yorum yapayım.
    Bu karar, SAMSUNSPOR'UN İDAM KARARIdır.
    Samsunspor'un kalemini kıran eller, bu takımın düzlüğe çıkması için umut taşıyanların şevkini de kırmıştır.
    Yazıktır... Ayıptır... Günahtır...
    Gerisi teferruattır.
   

   

    Dost Kazığı

    Orhan hocamızın şahsı değil sorun olan. Teknik adamlık serüvenindeki yapabildikleri.
    Samsunspor'un içerisinde bulunduğu bu nazik ortamda da yapabilecekleri.
    Varsa peşinen özür dilemek boynumun borcu.
    Ama, yapabildiklerine dair bir referans yok ortada.
    Korkarız yapabileceğine dair bir işarette.
    Futbolculuk döneminde çok sevdiğimiz sevgili hocamızı biz teknik adamlık döneminde sadece Ceyhanspor'da ki o talihsiz haber ile duyduk.
    Kadro dışı bıraktığı iki oyuncusu tarafından bıçakla yaralandığında...
    Sansasyonel tek icraatı odur, Orhan hocanın.
    Kendisini severiz. Ama, Samsunspor'u daha çok...
    Dostları kırmayarak yapılan bu gibi tercihler, çok acımasız bir arena olan profesyonel futbolun gerçekleri ile örtüşmez.
    Olsa olsa, "Dost kazığı" denir buna maalesef.
   
Hakkı Yeşilyurt





mehmet yılmaz

AlıntıKazanırken Kaybetmek  

    Son 4 haftada "0" çekmiş, moral değeri dip yapmış. Dolayısıyla özgüveni de... Ekonomik kriz malum, ufukta bir işaret de yok. Rakip ligin hatırı sayılır ekiplerinden. Hedefi senden daha büyük. Evinde son derece cimri. Puan aslanın ağzında değil, adeta midesinde.
    Bu şartlarda düz mantık şöyle der...
    Bir puan iyi puan!
    Üstelik bu puan, hakedilerek, üst düzey bir mücadelenin ardından kazanılmış ise...
    Bu şartlarda bize düşen, ayağının tozu ile takımı yönlendiren teknik kadro başta olmak üzere, emeği geçenlere teşekkür etmek.
    Kabul etmek gerek ki, alkışı hakeden bir iş çıkardılar Ordu'da.
    Tahmincileri yanılttılar. Öyle ki, galibiyeti kaçıran taraf olarak dikkat çektiler.
    Bravo onlara! (Şartlar nedeni ile)
    Ama düşünmeden, bizim için çok da iyi bir hafta olmadı demeden de edemiyor insan.
    Nedeni belli.
    Rakiplerin kazanması.
    Giresun'un deplasmanda, Malatyaspor'un ise evinde...
    Kaybetmiş olsa da, Elazığ ölçülerime göre bu hesapta yok! Kalan maçların tamamını evlerinde oynayacak olmaları, olsa olsa onları ancak ilk 6 hesabından uzaklaştırmış olur.
    Durum bundan ibaret.
    Ordu'da, 1 puan iyi puan!
    Ama, rakipler öyle demiyor ki.

    Yapma Celil!
   
    Celil'e gösterilen kırmızı kartın haksız olduğu, maçı seyreden taraflı tarafsız herkesin ortak görüşü.
    Hakemin yanlışının bedelini ödemek zorunda kaldı başarılı oyuncu.
    Açıkca mağdur edildi!
    Hem de takımının kendisine en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde. "Olmazsa olmaz" olarak gösterilirken.
    Buraya kadar hep Celil haklı.
    Ya sonrası?
    Sonrası için aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün mü?
    Aklın yolundan şaşmak, sağduyudan uzaklaşmak, Celil gibi tecrübeli bir isme yakıştı mı?
    Sadece 1 maç ile geçiştirilebilecek bir hata, belki de çok daha pahalıya patlayacak Celil'e.
    Daha ötesinde Samsunspor'a.
    Bu takımın küme düştüğü sezon, diğer en tecrübeli ve lazım oyuncu Serkan Aykut da, daha fecisini yapmıştı hatırlarsanız.
    Takımı en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, kullanamamıştı kendisini. Sonucu malum!
    Şuraya gelmeye çalışıyorum.
    Bu takımın durumu fazlasıyla nazik.
    Şimdi acemilik zamanı değil.
    Aksine, aklına her zamankinden daha çok mukayyet olmalı bu takımın oyuncuları ve yönetenleri.
    Sinirlerine gem vurmayı bilmeli, sağduyudan uzaklaşmamalı.
    Hadi böyle bir ambians için yeterli ortam yok diyelim.
    Her şeye rağmen, sen bir tecrübe abidesi değil misin Celil?
    Futbolculuk kariyerinde gördüklerin ve yaşadıklarının yanında, bu devede kulak kalmaz mı?
    Bu takımın sana, Senin de bu takıma ihtiyacı var. Gerisi külliyen yalan sevgili Celil.     

    Turgut'un anlamı   

    Maçın son anları ve mağlup durumdayken topa o hamleyi yapmak, az-buz iş değil. Üstelik yeni yetme bir futbolcu iseniz.
    Cesaret ister, özgüven.
    Ötesinde sorumluluk.   
    Aferin Turgut'a.
    Umarız bu bir son değil, başlangıç olur.
    Zaten o zaman bir anlam kazanır, bu performansı ve golü.
    Yoksa kendisinin kalıcı bir anlamı kalmaz Samsunspor için. Unutulur gider, onca kalabalık içinde.
    Bir sezon birlikte olduğum için iyi bildiğim biridir Turgut.
    Kişiliğinden, golcülük becerisine kadar. Hemen her şeyini...
    Onun için güvenilmesi ve arkasında durulması gerektiğini söyleyebilirim rahatlıkla.
    Tabii, öncelikle kendi üzerine düşenleri yapmak kaydı ile...
    Ordu'da attığı gol sonrası, üzerindeki yük bir kat daha arttı şimdi Turgut'un.
    Zira, camianın beklentisi katlandı.
    Tekrara lüzum yok.
    İşine sadakat gösteren her insan ne yapıyorsa, Turgut'ta onları yapmak zorunda artık.
    Hem kendisi...
    Hem de varlık nedeni olduğu Samsunspor için.

Hakkı Yeşilyurt - Halk Gazetesi



AlıntıSamsunspor direnmektir! 

Niyetim vardı gitmeye ama Orduspor-Samsunspor maçını seyredemedim,çünkü rahatsız olan babaannem için gün boyu hastanede idim. Lakin maçı dinleyen bir arkadaştan sürekli olarak bilgi alıyordum. 1-1'e sevindiğimi söyleyemem, anladığımız kadarıyla galip gelebilirmişiz. Çok iyi bir Samsunsporlu olan ve son 5-6 yıldır Gebze'de yaşayan ağabeyimle birlikte devamlı yorumladık maçı. ( Bu şehir, Samsunsporlu çocuklarını yolluyor son 10 yıldır gurbete ve kan kaybediyoruz... )

Orduluların "Samsun kümeye" tezahüratını öğrenince teşbihte hata olmaz derler, "kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur!" diye düşündük.
İçimiz yandı geçmişi düşünürken. Hastanenin penceresinden bakıyoruz, kar yağıyor çocukluğumuzun geçtiği İlyasköy'ün üzerine... Bizim çocukluğumuz Samsunspor ekseninde geçti ve çocukluk hatıralarımızda Orduspor'un "komşu bir şehrin takımı olmaktan ve bazen bizim sezon açılışlarımıza gelince sevinmelerinden" başka pek bir yeri yok.

Örneğin 1995-96'nın sezon açılışı vardı ve burada Ordu ile oynamıştık. Serkan, Cenk, Allum, Celil, İsa, Ercan, Vural, Timofte... İki penaltı kaçırmıştık maçta Serkan ve Cenk ile. Kalecileri kurtarmıştı. ( galiba onun ismi de Serkan'dı. ) sonra bir gol attılar ve 1-0 kazandılar maçı. Nasıl da sevinmişlerdi. Bizim tribünler "aferin çocuklara" diye alkışlamıştı onları. Sonra biz onların sezon açılışına gittik. Orada 2-0 yendik. Ordulular büyük Samsunspor'u ayakta alkışlamışlardı.

2004'ün yazında Karadeniz Kupasında 3-1 yenmiştik onları ve oyun 3-0 iken gol atınca çocuklar gibi sevinmişlerdi. Biz de onların çocuksu sevinçlerini alkışlamıştık. 2006'nın şubatında İstanbul uçağında karşılaşmıştım Orduspor kafilesi ile. Onlar da aktarmalı olarak Antalya deplasmanına gidiyorlardı. Yücel İldiz hocalarıydı. Bizde kadroya giremediği için geri verdiğimiz Muzaffer'i tanıyordum bir tek. Yol boyunca iki çift kelam etsem diye heyecanlandığım bir tek isim bile yoktu kadrolarında. Zaten konuşmaya değer kimse olmadığı için yol boyunca kitap okumuştum. Sonradan öğrenmiştim ki Antalya'da son dakikada yedikleri golle 1-1 bitirmişler maçı. Komşu şehrin takımı ya, üzülmüştüm.

Elbette futbolda dün, bir yere kadar var. Maalesef kader bizi rakip etti. Akşam oynanacak olan G.Saray, Fener, Beşiktaş maçlarının yorumunu yapan, hemen hepsi malum 4 takımı tutan insanların "Samsun kümeye" diye bağırmaları ağrıma gitti doğrusu. Bu kitlenin Orduspor'dan dolayı Samsunspor'dan bir kuyruk acıları olamayacağı aşikâr. Zira rekabet alanımız olmamış hiç. O halde bu acı İstanbul dolaylarından geliyor olsa gerek...
Biz Türk futbolunun bir efsanesiyiz, önemli bir markasıyız. Zor günler geçiriyor olmamız şanlı mazimizi silebilecekleri, görmezden gelebilecekleri anlamına gelmez.

Yiğit olan çarpışır; biz İstanbul tahakkümüne karşı çok çarpıştık. Vurduk, vurulduk... Gün geldi kahpelikle küme düşürüldük ama alem bilsin ki ölmedik!..
Radikal yazarı Tanıl Bora'nın tabiriyle "Samsunspor 9 canlıdır"... Belki vurulur ama yine dirilir... Düşse bile kalkmayı iyi bilir. Birilerinin tek atımlık barut olduğu Süper Lig serüveninde Samsunspor bir direnişin sembolüdür. "Tamam artık, öldü, bitti" diyenlere inat yeniden kalkar ayağa. Çünkü Samsunspor, direnmektir...

En uzak ihtimal 5 yıl sonra biz yine Süper Ligde İstanbullularla çarpışırken birileri tutukları İstanbul takımlarını desteklemek için Samsun yollarına düşecektir.
Bu ümittir bizi yaşatan...

Mehmet YILMAZ