Şiirler-Makaleler-eğitici yazılar

Başlatan kral55, 01 Temmuz 2005, 23:40:30

« önceki - sonraki »

kral55

PERİHAN MAĞDEN
Doktorlar!

Birkaç zamandır birkaç hastanede yaşıyorum.
Hastanelerde 'hayat' öyle tuhaf ki. İnsan evine dönünce soluk alıp vermeye
başlıyor. Hastaneler birer oksijen çadırı: Oralarda 'normal' soluk alıp
vermek mümkün değil. Her şey, kullanılan her şey, atılmak için yapılmış.
Geçici şeyler. Sürekli bir kampçılık durumu. Çay kaşıkları plastik,
kupaların üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var, her şeyin üstünde ilaç
şirketlerinin isimleri var. Elinizi değdirdiğiniz her şey çirkin ve
atılası. Her an, her şey atılabilir,
geride bırakılabilir ve zaten öyle yapılıyor.

Herkes, her an 'kampçılık' yapıyor. Bu duygu, bu mutlak göçebelik ve her an
işbaşında olma duygusu, bende dehşet yaratıyor. Bu hayatın içinde bir de
doktorlar var. Asıl, doktorlar var. İster istemez onları düşünüyorsunuz.
Eşyalarıyla, koridorlarıyla, duvarlarıyla bu mekânlara nasıl tahammül
ettiklerini. Tabii, bu işin estetik kısmı.

Doktorların bir de hastaları var. Her gün, her gece, birilerinin kolunu,
bacağını, beynini, hayatını kurtarıyorlar. Ya da
kurtaramıyorlar. Ama hep oradalar. O çirkin binalardalar ve böylesine ağır
bir işleri var. Hayretle izliyorum: Kötü yemekler (zaten ne yiyip, ne
yemediklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar) kötü eşyalar
(neye dokunup nasıl bir kaptan içtiklerinin farkında olmayacak kadar çok
çalışıyorlar) kötü renkler, mekânlar (bulundukları yerin nasıl döşendiğini
fark edemeyecek kadar çok çalışıyorlar): Doktorlar habire ayaktalar,
'işlerinin' başındalar. Üstelik, inanmayacaksınız ama DUYGULANIYORLAR.
Üzülüyorlar, seviniyorlar; hastalar için yorulmadan savaşıyorlar.

Yaşadığım bu korkunç günlerde, hakikaten iyi insanlarla: doktorlarla
tanıştım, onları seyretmek durumunda kaldım. Bu esnada bu 'işi' niye
seçtiklerini habire düşünmemek, elimde değil. İnsan, bu denli ağır bir işi,
hayatla ölüm arasında ellerinde gidip gelen insanlarla olmayı, onlar
hayatla ölüm arasında sallanırken hayatta kalmaları için günler ve geceler
boyu çalışmayı, nasıl seçer, neden seçer?

Onlar bu tercihi yapmasalar, bizler sapır sapır dökülürüz bir kere.
Onlara bu tercihi yaptıran bilinçaltı ve üstü dürtüler, onların 'üstün'
insanlar olduğu anlamına mı geliyor? Egoları
bizimkilerden daha mı büyük? Süperegoları daha mı güçlü? En azından vakti
bol, parası bol reklamcılar, borsacılar, bankacılar gibi oturup bunalıma
girecek ve 'hayatın anlamı nedir' diye kıvranarak günler ve geceler
geçirecek halleri yok. Buna ne vakitleri var, ne takatleri.

Hayatın anlamı üzerine düşünüyorlarsa da, bu çok derinlerde ve hakiki bir
yerlerde cereyan ediyor. Zira ellerinde insanların hayatları var ve onlar,
bununla meşguller. İnsanların hayatını kurtarmakla.

'Yeni' doktorlar diyebileceğim 1955 yılından itibaren doğmuş olan
doktorlar, hakikaten bambaşka. Anneannemin hastalığı esnasında muhatap
olduğum dinozor doktorlara asla benzemiyorlar. 'Dünya ve evrenin hâkimi
benim; yolumdan çekil küçük karınca' ruhuyla varolmuyorlar. Size her şeyi
izah ediyorlar, fikrinizi alıyorlar; bağırıp çağırdıklarına ya da
yorulduklarına şahit olmadım.

Savsaklamıyorlar hiçbir şeyi. Hep iş başındalar ve hep yürekleriyle,
beyinleriyle seferberlikteler. Bu episod esnasında tanıdığım bütün o
olağanüstü doktorlara, ben nasıl teşekkür edeceğimi kestirebilmiş değilim.
Nazik bir Çinli gibi habire teşekkür etmekteyim gerçi. Ama onların
hayatlarını bizlere akıtmalarının karşılığı hangi teşekkürle mümkün, bunu
kestiremiyorum. Aynen onları bu işi tercih etmeye itenin tam da ne olduğunu
kestiremediğim gibi. Ama işte o inanılmaz çirkinlikte mekânlarda, bir sürü
imkânsızlıkla kuşatılmış olarak, başları dik ve üstelik her an size
gülümsemeye,
cevap vermeye hazır, gecenin üçünde dördünde dahi koşuşturarak, bizler için
paralanan birileri var. Bazen anlamadığımız,
anlayamadığımız şeyler daha güzel ve özeldir. Onlar da öyleler.

salihcakir

Ali Çolak'a ait bir denemeden hoş bir bölümün alıntısını ve Osman Pamukoğlu'nun "unutulanlar dışında bir şey yok" adlı kitabında rastladığım Louis Aragon'a ait bir şiiri sizlerle paylaşmak istedim..
"...
"Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır." diyor Andre Gide. Ölümün elinden kurtaracak bir şeyi varsa yazmalı insan. Büyük ve görkemli yaşantıların izlerini sürmek, doyumsuz bir zevktir her zaman. Onlara bakıp küçüklüğümüzün farkına varırız çoğu zaman. Ne kadar sığ bir dünyada yaşadığımızın... "

"Bu Mu Ömrünün Özeti
Sen de uzak ülkelerden dönüyorsun
Ve bana bütün söyleyebildiklerin,
Akşam evinin eşiğine oturmuş
Serinleyen birinin,
Aklına gelebilecek düşünceler,
Peki, ne anlamı var öyleyse;
Bunca yolculuğun."

kral55

>Yaşamımızın en güzel yanıdır, mutluluk. Hepimizin hakkı değil midir mutlu
>olmak, mutlu yaşamak. Hepimizin ortak dileği değil midir el ele vermek;
>sevmek, sevilmek; gönül dolusu yaşamak. ""Mut" huzura, sevgiye giden nazik
>bir yol; "mutluluk" o yoldan açan renk renk; çiçek; elvan elvan koku...
>
>Süzülen bir ışık olup aydınlatır gönlümüzü, mutluluk. O an içimizden türkü
>söylemek, şarkı söylemek ya da şiir okumak geçer. Duygularımızı,
>düşüncelerimizi dizelerle paylaşmak isteriz. Şiir kitaplarının sayfalarına
>takılır gözlerimiz. Sevincimize ortak olur, dizeler:
>
>"Zaman ince esen yeldir,
>
>Hayat ağaç, günler daldır,
>
>Mutluluk uzunca yoldur
>
>Vardıkça güzel görünür..."

kral55

Öyle bir hayat yasiyorum ki ,

Cenneti de gördüm , cehennemi de

Öyle bir ask yasadim ki, tutkuyu da gördüm , pes etmeyi de.

Bazilari seyrederken hayati en önden,

Kendime bir sahne buldum oynadim.

Öyle bir rol vermisler ki ,

Okudum okudum anlamadim

Kendi kendime konustum bazen evimde,

Hem kizdim hem güldüm halime,

Sonra dedim ki " söz ver kendine "

Denizleri seviyorsan , dalgalari da seveceksin ,

Sevilmek istiyorsan , önce sevmeyi bileceksin ,

Uçmayi seviyorsan , düsmeyi de bileceksin.

Korkarak yasiyorsan , yalnizca hayati seyredersin. Öyle bir hayat
yasadim ki ,

son yolculuklari erken tanidim

Öyle çok degerliymis ki zaman,

Hep acele etmem bundan,anladim...

kral55


kral55


kral55

ÇİÇEĞİN SUYA AŞKI


Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
__________________

jurista

Birbirimizi görmeden,
tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk
ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor..
Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da
fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanların..
sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır,
birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz ( ya da sevmeyiz :) )
ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız....Değer verir,
dost oluruz..

"Dostunuz size
aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i
ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz
onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin
alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin..
Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki ?
O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız
boşluğunuzu değil.. Ve dostluğunuzun uyumunda,
bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın..."


Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için,
bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya
bizimki. Bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız,
güvenmek isteriz yazılana, dostlarımıza....
Hiç kimse yalanı sürekli
sürdürecek kadar zeki değildir...Ve hiç kimse de bu yalanlara
sonsuza kadar inanacak kadar saf değil...Dürüstlük, özgürlük
demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla...
İnsan;
karşısındakini bir süre aldatabilir belki... Hatta uzun bir
süre de bunu devam ettirebilir... Ama kendini kandıramaz,
bunu hep sürdüremez. Sürdürürse, kişilik sorunları
başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken,
kendisini yaralamış, hatta öldürmüş olabilir...
Ne kaybederiz oysa, ne olur boyumuz kısa veya uzun ise,
zayıf veya şişman isek... Sağlığımız yerinde veya değil ise...
Eksiklerimiz varsa... Paramız olsa veya olmasa...
Veya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsak....
Ya da o ülkeye gitmemişsek...Sesimiz güzel değilse...
O konuya yabancı isek....Söylediğimiz yaşta değilsek...
Manken-fotomodel bir kadın veya atletik vücuda
sahip bir erkek değilsek.. Ya da yaşamımızda olmadığını
söylediğimiz birileri varsa... Ne farkeder dostluk adına..
Yalanların esiri olarak yaşamak ve
bir gün herşeyden kaçmaktansa,
dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimize...
Yarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindense...
Daha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa....

"Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan
kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta
gülerek yıkıveren çocuklar gibi. Oysa sizler kumdan
kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır,
ve yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir.."


Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolay...
Zor olan, olduğunu dürüstçe olabilmek... En acı gerçeğin
bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırla...
Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli
ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun...
Unutma,uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir...
Kendini zor olsa da, acı olsa da, kabullen... Çünkü sen biriciksin,
çok değerlisin. Sonradan acısını çekeceğin hayalleri
yaratma..

"Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır.
Nasıl ki, bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi
için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir.
Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz,
acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı. Tıpkı;
tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi, yüreğinizin
mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, Pişmanlık ve üzüntülerinizin
Kış'ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz... Acılarınızın çoğu
kendinizce seçilmiştir. İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi
tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır... Bu nedenle, içinizdeki
hekime güvenin ve uzattığı devayı sükûnetle ve yatışarak için.."


Karşındakine güvenmek istiyorsan,dürüstlük arıyorsan,önce
kendini güvenilir kılmalısın. Bunun da yolu; acı da olsa,
zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun..
Çünkü biz seni seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini,
sahte dostu değil,
sadece ve tam da şu halinle
SENİ

jurista

BÜLBÜLLLER ÖTSEDE GÜLLERİ SAĞIR



NESİNİ ÖVEYİM GURBETİN SANA,
HAVASI DEĞİŞİK SUYU DEĞİŞİK.
HAKSIZ SAYILIRSIN HAKLI OLSANDA,
YORDAMI DEĞİŞİK YOLU DEĞİŞİK.

HALDEN ANLAYANI BULAMAZSIN Kİ,
DİNİNE HUYUNA UYAMAZSIN Kİ,
UYARSAN DOĞRUYA VARAMAZSIN Kİ,
TÖRESİ DEĞİŞİK, HUYU DEĞİŞİK.

SESİN KISIK ÇIKAR İSTERSEN BAĞIR,
BAĞIRSANDA BUNLAR İŞİTİR AĞIR,
BÜLBÜLLER ÖTSEDE GÜLLERİ SAĞIR,
DUYGUSU DEĞİŞİK, GÜLÜ DEĞİŞİK.

YERLİSİ NEŞELİ YADI KEYİFSİZ,
HOR GÖZ İLE BAKAN YÜZLER SEVİMSİZ,
KİM EVLİ KİM BEKAR BELLİ BELİRSİZ,
CANANI DEĞİŞİK CANI DEĞİŞİK.

KENDİDE İNANMAZ NASİHAT EDER,
KIÇINI AÇIPTA MEDENİYİM DER,
BİR MALI BİR DEĞİL ÜÇ-BEŞ KİŞİ YER,
NAMUSU DEĞİŞİK, NAMI DEĞİŞİK.

BÜYÜK BİR ŞEY GİBİ ATARLAR HEP POZ,
BOZDOĞAN'A GÖRE TEKNİĞİ BİR KOZ,
YABANCIYA DÜŞMAN İNSANI BOZ BOZ,
GURURU DEĞİŞİK, CİNSİ DEĞİŞİK.

                                                           SARICAOĞLAN

Fecr_55

gurbette ya$ayan bir ki$i olarak icim gitti bu $iire :cry:
sagolasin jurista, gercekleri bu dörtlüklerde bulmak hicte zor degil...

timofte

O ŞARKI SÖYLERKEN

O şarkı söylerken erir sesler
Öpücük dudakta nasıl erirse.
Bakarken o, ışıldar gökler
Tapılası gözlerinde.

Yürürken tüm devinimleri
Ve tüm kıpırtıları, konuştuğunda,
Öylesine güzel bir anlatımla dolu ki
Ve öylesine olağanüstü bir yalınlıkla...

Lermontov

kral55

İşte bir yenilik daha.Artık güzel powerpoint sunularınıda buraya ekleyeceğim.
Linke tıkladığınız zaman RapidShare sayfası çıkacak ve çıkan ekranda free yazan butonu tıklayın.
yeni gelen ekranın alt kısmında geriye doğru sayan saniyeler göreceksiniz.0 olmasını bekleyin.
0 olduğu zaman dosya çıkacak ve tıklayın ve indirin.

kral55


kral55

Eğer tarayıcınız internet explorer ise yardımcı download programı kullansanız bile (flashget veya Dap gibi) bazen download'da problem olabiliyor.
Bunun için şiddetle tavsiyemdir.www.mozilla.com'dan mozilla firefox web browser'ini indirin.
Bizim siteyede internet eksplorer yerine mozilla firefox ile girerseniz hızınızın nasıl arttığını göreceksiniz.Download ise muhteşem olacak.

kral55