Akın Üner, Samsun, Mübadele, Balkanlar ve İki Roman:Çalı Harmanı - Mümin Bulut

Başlatan mehmet yılmaz, 11 Ocak 2011, 20:08:22

« önceki - sonraki »

mehmet yılmaz



Şu an 75. sayfasındayım. Bu bir roman. Peki neyin romanı?
Mübadelenin...
Biliyorsunuz, 1923'teki mübadele kararı sonrası Yunaistan'da yaşayan ( Batı Trakya dışındaki ) Türkler, Türkiye'ye, Türkiye'de yaşayan ( İstanbullu Rumlar haricindeki ) Rumlar ise Yunanistan'a gönderildiler. Bu bir nüfus mübadelesi idi. Samsun ve çevresi 30.000 civarında müslüman Türk'ün yeni vatanı oldu. Aramızda çok sayıda mübadil arkadaşımız vardır. Samsun yöresine gelenler Yunanistan'da Drama, Kavala, Sarışaban yöresinden geldiler. Akın Üner'in dedeleri de onlardan. Kendisi Tekkeköylü ve Samsun Mübadele Derneğinin kurucularından. Bir mühendis. Ancak Akın Bey, çok önemli bir işe imza atarak bir mübadele romanı yazmış.

Romanın bizi yakından ilgilendiren kısmı ise hikayenin geçtiği iki mekandan birinin Samsun olması.
Karaperçin, NebiyanDağı, Tekkeköy, Ökse, Çırakman, Bafra...
Mekanlar ise mecidiye, saathane, Büyük Cami, Belediye Meydanı gibi yerler.
Yani bir Samsun romanı da ayrıca. Çok güzel bir ihs Samsun'da geçiyr olması.

Fiyatı 15 lira.
Deniz Kltür Merkezi ve Endülüs Kitabevinde var.

Kiabı bitirince görüşlerimi de paylaşacağım inşallah.

epçeli köylü

Benim annemin babaanneside dramadan göç edenlerden.1987 yılında vefat etmiş.Ailesinin büyük kısmını Kırklareline vermişler kendisini Samsuna.Babası kurtuluş savaşında şehit olmuş annesi ölmüş tek başına Samsuna yollamışlar.Kimsesi olmayınca 13 yaşında evlendirmişler.Annemlerin anlattığına göre ölmeden 5-6 yıl önce ailesi ile tekrar kavuşmuş.Kırklarelinin valisine babaannenin yakınları gitmiş.Olaydan bahsetmişler.Yıllar önce Samsuna gönderilen sonra akıbeti belli olmayan bu gariban kızdan bahsetmişler.Yardım istemişiler ancak valide birşey yapamamış.Ancak yıllar sonra Kırklareli valisi Samsuna atanınca bu olay aklına gelmiş ve bu kızın akıbetini araştırmış ve bulmuş.Yıllar sonra Kırklarelinden amcası ve yeğenleri gelip buluşmuş ve gazetelere çıkmış.Annemin söylediğine göre Drama köprüsü bre hasan dardır geçilmez, dramanın içinde yaparlar pazar şarkıları dilinden düşmezmiş.

mehmet yılmaz

Kitaba önemli bir prodüksiyon şirketinden dizi senaryosu teklifi gelmiş.

Elveda Rumeli misali, TV ekranlarında Samsun'da da geçen böyle bir dizi izlersek hiç şaşırmayalım; güzel de olur dizisi.

SSBiz Gençlik

Alıntı yapılan: epçeli köylü - 12 Ocak 2011, 10:22:10
.Annemin söylediğine göre Drama köprüsü bre hasan dardır geçilmez, dramanın içinde yaparlar pazar şarkıları dilinden düşmezmiş.


Çayleyikli Hasan diye bilinir... Şu an Tekkeköy'e bağlı Aşağıçinik köyünün bir mahallesidir..

epçeli köylü

Alıntı yapılan: samsuni - 12 Ocak 2011, 18:59:59
Kitaba önemli bir prodüksiyon şirketinden dizi senaryosu teklifi gelmiş.

Elveda Rumeli misali, TV ekranlarında Samsun'da da geçen böyle bir dizi izlersek hiç şaşırmayalım; güzel de olur dizisi.

Kitabı okumadım ancak alıp okumak lazım.Belki siz okumuşsanız konusu hakkında fikir verirseniz mutlu olurum.Çünki dizi olacak tüm Türkiye seyredecekse bazı endişelerim var açıkcası. Çünki o dönemde Samsun küçük bir yer ve bazı kaynaklardan okuduğum yazılarda Atatürk Samsuna geldiğinde mübadiller toplanıyor bizi buraya neden gönderdin başka yermi yoktu heryer çamur içinde pislik diz boyu diye isyan ediyorlar.Atatürk burayı siz güzelleştireceksiniz benzeri bir konuşma yapıyor. Şimdiki gelişmiş şehir o zaman yok. Çok zorluk fakirlik çekmişler malesef.

mehmet yılmaz

@epçeli

Roman, Türk mübadillerin gemilere binip yola çıkmalarına kadar ki dönemi anlatıyor. Dolayısıyla Samsun'a geldikten sonraki dönemlerle ilgili birşey yok ve merak ettiğiniz kısımla ilgili birşey de yok.

***

Öncelikle kitabı çok sevdiğimi söylemeliyim. Bilhassa mübadil arkadaşların okumalarını çok isterim.

Açık söylemek gerekirse, ben eserin edebi yönünün bu kadar iyi olacağını tahmin etmemiştim. Anladığım kadarıyla da yazar, iyi bir kitap okuru; edebiyata meyyal bir yapısı olduğu çok açık. Hoş, o tarafı zayıf olsaydı dahi böyle bir çaba içine girmesi dahi başlı başına alkışı hak eden bir davranıştı zaten benim nezdimde.

Ben bu kitabı Cengiz Dağcı'nın "Onlar Da İnsandı" romanına benzettim. Dağcı, bir Kırım Tatarıdır ve II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasındaki göçleri, sürgünleri epeyce işler diğer eserlerinde de; kendisi de 1945'te ayrıldığı Kırım'a bir daha dönememiş ve İngiltere'ye yerleşip vatan hasreti çekmiş bir insandır.

Romanı bu kadar sevmemde en etkili faktör elbette ki Samsun'u anlatması oldu. Bir de Kerimbey, Çırakman, Ökse, Tekkeköy, Asarağaç gibi iyi bildiğim yerler de olunca işin içinde daha bir ilgi uyandırdı haliyle. Mesela sadece Selanik-İzmir mübadilleri anlatılsa idi bu kadar çok ilgimi çeker miydi bilmiyorum?

Romanda bir esas kahraman olmaması hem bir avantaj hem de bir eksiklik olarak değerlendirilebilir belki. Bir de Rum çeteci Hristo'nun dönüşümü iyi verilmiş ancak sanki ona muadil bir Türk kahraman konulmamış gibi geldi bana. Bu anlamda Debreli Hasan, Gara Kedi ya da Kıyıcı'nın çok az değinilen ve finaldeki sürpriz olan kardeşi biraz daha ön plana çıkarılabilir miydi bilmiyorum? Nayim çok makul bir örnek değil çünkü.

Yazar gerçekten bunu mu amaçladı bilmiyorum ama bir okur olarak ben şu mesajları aldım kitaptan; Sabetaycıların hiçbir zaman makbul kişiler olmadığı ve Selanik-İzmir hattındaki mübadillerin torpilli ve ikiyüzlü oldukları... Samsun'da kalan ticaret erbabı Rum dönmelerinin de yine samimi olmadıkları... Mübadillerin "savaşın galibi olduğumuz için" topraklarında kalan taraf olması gerektiği ve bu nedenle yeni Türk devletinin ve Mustafa Kemal'in doğru bir uygulama yap(a)madıkları... Ağuş Ağa gibi bazı isimlerin Türkiye'ye geldikten sonra da bir bakıma ağalıklarını devam ettirdikleri. ( Samsun'da da bazı ünlü aileler var sanırım bu şekilde )

Çarşamba ve Çerkes vurgusu yörenin özellikleri bakımından güzel olmuş. Hafız Halil tiplemesi "doğru din adamı" örneği olması açısından gayet iyi idi. Samsunluluk kavramı çok iyi verilmiş. Adamlar Rum ama neticede Samsunlular; tıpkı bizimkilerin de bugün için Türk ama Sarışabanlı olmaları gibi.

Memleketlerinden ayrı kalan herkes için yüreğim bir kez daha yandı bu kitapla birlikte.

Ürkçe'deki bazı temel yanlışlar da gözüme çarpmadı değil, ama gözden kaçmışlardır muhtemelen. 380 sayfalık bir kitapta da normal bir durum bu.

Akın Üner'e tebrikler.

Bu ise kitaptan değil ama bir mübadele fotoğrafı


mehmet yılmaz

AlıntıMübadele, dünya tarihinin en büyük nüfus takasıydı  

Sayı: 842 / Tarih : 24-01-2011

 
 
http://aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-28511-mubadele-dunya-tarihinin-en-buyuk-nufus-takasiydi.html

Türk-Yunan nüfus mübadelesinin 88. yılında Çalı Harmanı adlı romanıyla karşımıza çıkan Akın Üner; tarihî, insani ve sosyoekonomik birçok sonuçları olan bu büyük olayın dizi film olabileceğini söylüyor.    
             

30 Ocak 1923, Türk-Yunan nüfus mübadelesinin imzaya konulduğu tarih. Bu anlaşmayla, yaklaşık 2 milyon insan ata topraklarını terk edip mübadil oldu. O insanların torunlarından biri olan Akın Üner, Samsunlu bir elektronik mühendisi. Mübadeleye dâhil olan Türk ve Rumların Samsun-Sarışaban hattındaki hikâyelerinden başarılı bir roman çıkardı ortaya. Biz de 'Çalı Harmanı' adlı bu romandan hareketle 88. yılında mübadeleyi konuştuk.

-Türk-Yunan mübadelesi denince insanların aklına Türkiye'deki Rumlarla Yunanistan'daki Türklerin yer değiştirmesi geliyor sadece.

Nüfus mübadelesi, uluslararası bir anlaşmadır. 30 Ocak 1923'te imzalanmış, bilahare Lozan Anlaşması'nın bir ek protokolü olarak onaylanmıştır. İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri hariç Türkiyeli Ortodokslar ile Yunanistanlı Müslümanlar karşılıklı olarak zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulmuşlardır. Tarih kitaplarında işte bu kuru bilgiler yazar. Oysa dünya tarihinin en büyük nüfus takası olan bu anlaşmanın insani, tarihî ve sosyoekonomik pek çok sonucu vardır.

-Mübadillerin en yoğun yerleştiği yerlerden biri de Samsun. Hangi bölgeden gelmişler buraya?

Samsun'a 22 bin dolayında mübadilin yerleştiği resmî kayıtlarda yer alıyor. Çok büyük ekseriyetle Samsun'a yerleşen mübadillerin, Yunanistan'ın Kavala, Sarışaban ve Drama bölgelerinden gelenlerden oluştuğunu görüyoruz. İstisnai olarak Kayalar, Adalar, Yanya ya da Sarıgöl civarından gelenlere de rastlıyoruz. Drama ve Kavalalıların Samsun'a gelmesi rastlantı değil. Çünkü o bölgeler de tıpkı Samsun gibi tütüncü coğrafyası. Samsun'daki reji binasının neredeyse aynısı Kavala'da da var. Kavala'da bir tütün müzesi de bulunuyor ve müzenin en nadide parçaları Türklerden kalan belgeler... Benim hem anne hem de baba tarafından büyüklerim, Kavala ile Sarışaban kazası, Muratlı köyünden. Samsun'un Tekkeköy ilçesi Çırakman köyüne yerleştirilmişler.

-Son yıllarda iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi çerçevesinde karşılıklı olarak mübadil torunları ata topraklarına gidip geliyor. Siz de gidebildiniz mi Sarışaban'a?

Mübadeleden sonra iki ülkenin vatandaşları yaklaşık 50 yıl kadar ata topraklarını neredeyse hiç göremedi. Uluslararası ilişkilerin bozuk olması kadar ekonomik sebepler de buna pek izin vermedi. 70'lerdeki Kıbrıs gerginliği, bu süreci daha da uzattı. 90'lardan sonra mübadillerin ata topraklarına seyahatleri sıklaştı. 2000'lerden sonra da Türkiye'de mübadil Rumları, Yunanistan'da ise mübadil Türkleri görmek sıradanlaşmaya başladı. 2003'te kurulan ve ilk başkanı olduğum Samsun Mübadele Derneği, İstanbul'daki Lozan Mübadilleri Vakfı ile birlikte her yıl birkaç gezi tertip ediyor ata topraklarına. Ben bu vesile ile iki kez gidip gördüm dedelerimin bıraktığı yerleri.

-Neler hissettiniz?

Evlerinin yıkıntılarını gördüm, üzerine okul ve kilise inşa edilen caminin olduğu yerleri gezdim hüzünle. Tamamen dümdüz edilmiş Müslüman mezarlıklarının yerlerini bulmaya çalıştım. Çok gözyaşı döktüm. Bazı duygular vardır, sözle tarif edilemez; yaşamak lazım.

-Romanınızdan anladıklarımdan biri de şuydu: Sarışaban-Samsun mübadilleri ile Selanik-İzmir mübadilleri aynı kültürden değil. Aralarında bir fark var mı ve homojen bir mübadil kültüründen söz edebilir miyiz?

Yaşanan acılar kuşkusuz ortak... Ama kültürel açıdan ortak yönler olsa da aslında farklılıklar çok daha fazla. Bırakın Selanik ile Sarışabanlılar arasındaki kültürel farkları, Sarışaban'ın kendi köyleri arasında bile ister istemez detaylarda görebileceğiniz farklar var. Bu, Osmanlı'nın Rumeli'deki iskân politikalarından kaynaklanıyor kısmen. Bence mübadelenin aslında Türk-Rum eksenli bir göç anlaşması değil, din eksenli bir anlaşma olduğu da unutulmamalı. Yörük ya da Türkmen kökenli mübadiller kadar Pomak, Arnavut, Zenci, Arap, Çerkez, Makedon, Çingene olup da mübadeleye uğrayan çok sayıda Rumeli göçmeni var. Osmanlı'nın çok büyük bir imparatorluk olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla sofra, musiki kültürü, folklor ve dil özellikleri aslında çok zengin. Öte yandan, Balkanlar'ın en büyük liman kenti olan ve bir anlamda bir dünya kenti niteliği taşıyan Selanik merkezinden gelen mübadiller ile tütüncülükle uğraşan Sarışabanlılar arasında doğal olarak bazı kültürel farklılıklar vardır. Ancak altını çizmek isterim ki aralarındaki kültürel farklar ne olursa olsun, Türkiye'de yaşayan tüm mübadiller Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene' diye özetlediği ana çerçeve içinde kendilerini tanımlarlar.

-Romanda bir esas kahraman yok.

Aslında bu romanın iki kahramanı var; mübadeleyi yaşayan Rumeli Müslümanları ve Anadolu Ortodoksları. Rum mübadillere ilişkin öykü, Samsun'da başlayıp Selanik'e ve oradan da Serez'e uzanıyor. Türk mübadillere ilişkin öykü ise Sarışaban-İskeçe-Selanik ekseninde anlatılıp mübadele gemilerinde sona eriyor. Birbiriyle dolaşmayan iki ayrı öykü anlatılıyor aslında. İstenirse kolayca eski Samsunlu Rumların öyküsünü anlatan bir roman ve eski Sarışabanlı Türk mübadillerin öyküsünü anlatan ikinci bir roman olarak iki ayrı kitap hâline de dönüştürülebilir. Ama o zaman mübadeleyi anlatmış olmazdık. Mübadele, birbirinden yüzlerce kilometre ötede yaşayan, dinleri farklı, kültürleri farklı, sanatları farklı, hayata bakışları farklı iki toplumun yaşadığı ortak bir dram... Bir taraftan insanlar ve onların toprakları takas ediliyor; ama unutmamak lazım ki birbirlerini hiç tanımayan iki toplum, birbirlerine geçmişlerini de emanet ederek yer değiştiriyorlar. Samsunlu Rumların bıraktığı kiliseler, yel değirmenleri, konaklar ile Sarışabanlı Türklerin bıraktığı camiler, çeşmeler ve diğer mimari kültürel mirasın sadece birer taş yığınından ibaret olmadığını anlatmaya çalışıyoruz bu romanda. İki taraf, birbirlerinin yaşanmışlarına saygı duymaya çağrılıyor ve dramlarının ortak olduğu hatırlatılmaya çalışılıyor. Romanın bir esas kahramanı olsaydı bu kadar geniş bir perspektif çizemezdik çünkü.

-Eserde 'insani' açıdan bakmaya ve sadece bizim değil Rumların acılarını, memleket hasretlerini de anlatmaya çalışmışsınız. Karşı taraftan da görüştüğünüz insanlar var anladığım kadarıyla.

Aslında bir tezat gibi gelecek belki ama Rumların yaşadıklarını tespit etmek Türklerinkine göre çok daha kolay. Bunun birkaç nedeni var: Birincisi, Rumlar mübadeleye ilişkin ilk sivil toplum örgütlerini, ilk müzeleri, ilk kitapları, ilk sözlü tarih çalışmalarını 1930'larda oluşturmaya başlamış. Ellerinde çok önemli bir yazılı dokümantasyon ve arşiv var. Akademik çalışmalar da çok uzun yıllar önce başlamış ve devlet desteği görmüş. Buna karşın Türkiye'de sözlü anlatımlara ilişkin derlemeler neredeyse 2000'li yıllarda ancak başlamış. Türkiye'de ilk mübadele müzesi bile 2010'da kuruldu. Öte yandan Osmanlı devletinin son dönemlerinde bile detaylı adli kayıtlara ulaşabiliyorsunuz. Yunanların anlattığı öykülerin Türk adli kayıtları ile karşılaştırılıp üzerinde yorum yapılması mümkün oluyor. Rum ve Ortodoks kültürüne ilişkin detaylar ile mübadele yıllarında Yunanistan'daki siyasal ve sosyoekonomik durum hakkında, Türk vatandaşı ve İstanbul Rum'u olan değerli dostum Tanas Cımbıs'tan çok yardım aldım. Kendisine müteşekkirim.

-Romanın sonlarına doğru mübadele sözleşmesinden çok önce savaşın kaybeden tarafı oldukları için Rumların kaçıp Yunanistan'a geldiklerini ve yaklaşık bir yıl boyunca Türklerin evlerine yerleştirilip beraber oturtulduklarını görüyoruz. Kurulu düzene gelen Rumlara oranla bozulmuş bir ortama gitmek zorunda kalan Türklerin daha çok sıkıntı ile karşılaştıklarını söyleyebilir miyiz?

Türk Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasından sonra çekilen Yunan ordusunun peşi sıra Anadolu Rumları Türkiye'yi terk etmeye başladı. İzmir, 9 Eylül 1922'de kurtarılmıştı; ama mübadele anlaşmasının yapıldığı 30 Ocak 1923'te Anadolu Rumlarının çoğu zaten gitmişlerdi. Giden Rumların sayısı yaklaşık bir buçuk milyonu buluyor. Yunanistan'ın bugün bile nüfusu 10 milyon! Şöyle bir düşünün, 1912'de Balkan Harbi, ardından Dünya Harbi, sonra onların küçük Asya bozgunu diye isimlendirdikleri Türk Kurtuluş Savaşı... Savaşı kaybeden ve bir anda nüfusu göçmenlerle ikiye katlanan bir ülke. Yunanlar, acil çözüm olarak Rum mübadilleri Türklerin evine yerleştirdiler. Böylece Türkleri taciz etmiş ve göçe zorlamış oluyorlardı. Rum mübadiller, Anadolu'dan çok düzensiz ve çok daha kötü koşullarda göç etmek zorunda kaldılar, ama orada kısa bir süre sonra Türklerin evlerine yerleştirilip yara sarma imkânı buldular. Türkler ise Rumlara göre çok daha düzenli sayılabilecek koşullarda mübadele edildiler; ama geldiklerinde burada Rumlara ait hemen her şey yakılıp yıkılmış olduğundan yıllarca çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Kısacası Rumların gidişleri, Türklerin ise mübadele sonrası ilk yılları diğerine nazaran daha zordu diyebiliriz.

-Eserde, sanki mübadillerin "savaşın galibi olduğumuz için" topraklarında kalan taraf olması gerektiği ve bu nedenle yeni Türk devletinin doğru bir uygulama yap(a)madığı anlatılıyor. Böyle midir sizce de? Kalmalı mıydık orada?

Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan'da yaşayan Türklerin durumu, aslında işgal altındaki Ege Bölgesi'ndeki Türklerinkine benziyordu. İşgale karşı Kuvâ-yı Millîye hareketinin türevi olan direnişlere Rumeli'de de rastlıyoruz. 19. yüzyıl boyunca ve 20. asrın ilk döneminde Rumeli coğrafyasının bir göç gerçeği var: Eğer savaşı kaybedersen sürülürsün... Anadolu'daki zaferi coşkuyla karşılayan Rumeli Türkleri arasında 'Savaşı biz kazandık, Anadolu Rumları da kaybedip sürgüne uğradı' diye özetlenecek bir bakış hasıl olmuştu doğal olarak. Unutmamak lazım ki Selanik'in 600 senelik Türk idaresinden çıkıp Yunan işgaline uğramasının üzerinden sadece 10 yıl geçmişti. Kendisi de Selanikli bir paşa olan Atatürk'ün Lozan görüşmeleri sırasında kendi ata topraklarını da kurtaracağı beklentisi doğmuştu bile diyebiliriz. Ama Ankara hükümetinin meseleye duygusal bakma şansı yoktu. Çoğunlukla Rumların elinde olan Anadolu'daki zeytin, üzüm, tütün gibi değerli tarım ürünlerinin üretimi büyük ölçüde durmuştu. Kuyumculuk, marangozluk gibi zanaat alanlarında da Rumlarla beraber büyük boşluklar doğmuştu. Ya mübadeleyi kabul edip doğan boşluğu dolduracaktı ya da kaçan Rum göçmenleri geri çağıracaktı. Bugünkü modern zamanların değerleri ile bakıldığında "insanlar yerlerinden yurtlarından zorla sürülmüş olmaları nedeniyle mübadele bir insanlık suçudur" denilebilir. Oysa olaya yaşandığı dönemin koşullarıyla bakıldığında belki de yapılacak başka bir şey yoktu.

-Romandaki Naim'in nikâhsız eşi Nermin ve doğmamış çocuğu orada kaldı. Karasu hattı doğru bir uygulama mı sizce?

Yunanların İstanbul Rumlarını mübadele dışı bırakma gayretlerinin karşılığında Batı Trakya Türkleri de mübadele dışı kaldı. Dedeağaç, İskeçe ve Gümülcine kentlerinde yaklaşık 120 bin kadar Rumeli Türkü yaşıyor hâlâ. O günkü şartlarda bir doğal sınır aranmış ve Karasu Irmağı mübadelenin sınırı sayılmış. Karasu Irmağı, öyle büyük akarsu da değil aslında. Karasu'nun hasbelkader batısında oturan köyler mübadele ile gitmişler, doğusunda oturanlar orada kalmışlar. Ama o kadar kolay bir şey değil: Misal, batıdakiler pazar yapmaya İskeçe'ye giderlermiş. Kız alıp verirlermiş, aynı türküleri söyler, aynı oyunları oynarlarmış. Mübadele olunca karşı tarafa gelin gidenler ana babalarıyla farklı ülkelerin vatandaşı hâline gelmekle kalmamış, bir daha görüşmemecesine yüzlerce kilometre uzağa savrulmuşlar. Romanda İskeçe'de kalan Nermin ve kızının dramı da böyle bir hikâye. Sorumsuz bir karakter olan Naim, Türkiye'ye giderken; ailesinin onaylamadığı karısı ise orada kucağında yeni doğan bebeğiyle birlikte kalıyor.  

-Romanın ilk baskısını Samsun'da yerel bir basımevinde yaptırdınız. Ancak ikinci baskı için ulusal bir yayınevini düşünüyor musunuz?

Aslında ben profesyonel bir yazar değilim. Yüksek lisanslı bir elektronik mühendisiyim. Türkiye'deki yayınevleri yeni bir yazarın kitabını basma konusunda pek hevesli davranmıyor. Bunun için bir sene çaba gösterdim. Samsun'dan bu işleri takip etmek de kolay değil. En sonunda kendi imkânlarımla kitabı bastırdım. Ancak benim de beklemediğim bir ilgiyle karşılaştım. Kendisi de bir mübadil olan Hürriyet gazetesinin köşe yazarı Cüneyt Ülsever'in romanı gazetesinde tanıtması, ilgiyi daha da artırdı.

-Son dönemlerde, içerikleri tartışılsa da tarihî dizilerin sayısı epey arttı. Bunların içinde Balkanlar'ı konu alan Elveda Rumeli epey seyredildi. Romanınızdan hareketle mübadilleri anlatan bir sinema filmi ya da dizi çekilebilir mi?  

Önemli yapım şirketlerinden biri, eserin TV dizisi olması düşüncesiyle benimle temasa geçti zaten. 2011 sonuna kadar kendilerine, bu konuda görüşme yapma yetkisi verdik. Projenin prodüksiyon aşamasına gelip gelemeyeceğini bilmiyorum; ama eğer TV kanallarından olumlu geri dönüş olursa sanırım çok farklı bir dizi film olacaktır. Şimdiye kadar mübadeleyi ele alan bir dizi film olmadı. Eğer gerçekleşirse, nüfuslarında çok sayıda mübadil olan iki ülke kamuoyu önünde mübadele yılları insani boyutlarıyla ve tarafsız biçimde sorgulanabilecektir.



24.01.2011


MEHMET YILMAZ

yilmazselcuk55

vayy bee samsundaa bizi anlatan bir diziiiii  süpermişş bu  >l< >l< >l< >l< >l<

Burak

sonuna kadar okudum çok güzel röportaj olmuş emeğine sağlık abi  >l< >l<

mehmet yılmaz

Kitabı okumanı da tavsiye ederim...

Bu hafta içi Akın Üner'e Samsun kültürne katkılarından dolayı dernek olarak bir plaket vereceğiz ayrıca. Kendisi iyi bir Samsunlu ve doğal olarak da gerçek bir Samsunsporlu da.

Serkan

kitaba göz atma şansı buldum çok hoşuma gitti uygun bir zamanda alıp okumak şart oldu.

Burak

inşallah başıma bela ve stres olan sınavdan sonra düşünüyorum zaten okumayı

KotuCocuk55

Cok guzel bir roportaj olmus.Keyifle okudum..

Selanik cok enteresan bir yer sanki kucuk izmir, istanbul selanik arasindaki dostluk ekspres rotasi boyunca ozellikle bugunku serres civarinda insanlarin tipleri  bizlere cok benziyor gercektende.Hani oyle insanlar varki buruna bakip ilceyi koyu mahalleyi bile soylersin..


Bide bilindigi uzere kara samsun yada diger adiyla gavur samsun denilen bolgede cok uzun yillar cenevizliler yasamis,koloni kurmus,ticaret yapmis.Bugunun italyasinda genova da yasayan cenevizlileride gormek istiyorum cok,umarim bigun yolumuz Genovaya duser..

mehmet yılmaz

AlıntıDerneğimizden Akın Üner'e Teşekkür Plaketi

M. Teoman Taş Samsunlular Derneği olarak, yazmış olduğu Çalı Harmanı adlı roman ile Samsun kültür ve tarihine yaptığı katkı nedeniyle Sn. Akın Üner'e bir teşekkür plaketi verdik.



Samsun Mübadele Derneği'nin ziyaret eden dernek başkanımız Av. Erdem Eynel ve bazı üyelerimiz burada Samsun Mübadele Derneği yönetim kurulunca ağırlandıktan sonra geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan ve Sarışaban-Samsun hattındaki mübadele öncesini anlatan "Çalı Harmanı" adlı romanı için elektronik mühendisi olan Sn. Akın Üner'e bir teşekkür plaketi takdim ettiler. Av. Erdem Eynal, dernek olarak Samsunluluk kavramına katkıda bulunan herkesi tebrik ediyor, sadece mübadil hemşehrilerimizin değil, bütün Samsunluların 1920'lerin Samsun'unun da anlatıldığı bu romanı okumalarını arzu ediyoruz" derken Samsun Mübadele Derneği Genel Sekreteri Akın Üner ise, "sadece mübadil bir Samsunlu olarak aynı zamanda bir Samsunspor taraftarı olarak da M. Teoman Taş Samsunlular Derneği'ne teşekkür ediyorum" dedi. Üner daha sonra dernek kütüphanesine konulması için Eynel'e bir kitap imzalayarak takdim etti. Fotoğraf çekiminin ardından mübadele, Samsun ve Samsunspor'un konuşulduğu bir sohbet ortamı oluştu.

Çalı Harmanı

Çalı Harmanı, Samsunlu bir mübadil olan elektronik mühendisi Akın Üner'in yazmış olduğu, Aralık 2010'da piyasaya çıkan bir romandır. 30 Ocak 1923 tarihli Türk-Yunan Mübadelesi Anlaşmasının da yaşandığı süreç olan Eylül 1922 ile Mart 1924 arasında Sarışaban-Kavala-Selanik'teki Türkler ile Samsun yöresindeki Rumların hayatlarının anlatıldığı; 1920'lerin Samsun'undan kesitlerin sunulduğu roman mübadele hadisesine hem Türklerin hem de Rumların penceresinden bakmaya çalışıyor. Kitaba, Samsun Mübadele Derneği, Deniz Kültür Merkezi ve Endülüs Kitabevi'nden ulaşabilirsiniz.


Samsunspor.biz



Akın bey, aynı zamanda iyi bir Samsunsporlu ve başka takım tutmuyor.

ilgili başlık şu idi
http://www.samsunspor.biz/forum/index.php?topic=8570.0

Burak

artık boşa çıktığıma göre bu kitaba başlayabilirim . Hemde konuyu hareketlendireyim dedim :)